Sinif Mucadelesi
Cezayir

Düzene karşı, yaygın ve kararlı halk seferberliği

Salı 24 Eylül 2019

10 Şubat’ta, iktidarı oluşturan farklı guruplar arasında uzlaşı sağlayacak bir aday bulamayınca, beşinci dönem için adaylığını açıklayan Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika, yirmi yıllık iktidarının sonrasında hükümsüz bir hayat sürüyor ve kamu önünde hiç konuşmuyordu. Cezayir halkının altı hafta boyunca sürdürdüğü büyük tepkinin sonucunda 2 Nisan’da istifa etti. İktidarını beşinci döneme uzatma kararı, toplumda bir kez daha aşağılanma duygusunu uyandırdı ve Cezayir’de daha önce görülmemiş büyüklükte, güçlü bir toplumsal hareketi tetikledi. İktidarın hilelerine yanıt olarak hareket, haftalar geçtikçe, tüm siyasi sisteme meydan okuma ve aynı zamanda, birçok yönden sosyalleşmeye dönüştü.

11 Mart’ta, Buteflika adaylıktan çekildi ve seçimin ertelendiğini açıkladı. Sayıları sürekli artan göstericiler, dördüncü kez iktidarın uzatılmasını reddetti. Halkın nefret ettiği Başbakan Ahmet Uyahya’nın yerine eski İçişleri Bakanı Nureddin el Bedevi geçti. Göstericilerin “sistem adamı” olarak adlandırdığı Bedevi de hemen reddedildi.

Tepkilerle karşı karşıya gelen iktidar partileri çatladı ve birbiri ardına parçalandı, Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve Cezayir Ulusal Demokratik İttifakı (RND), liderleri Buteflika’nın görevden ayrılması için ortak toplantı yaptı. 26 Mart’ta, siyasi krizden çıkış yolu bulmak için, Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salih, Buteflika’ya desteğini geri çekti.

Cezayir Anayasasının 102. maddesine göre, cumhurbaşkanı, istifasını en yüksek yargı makamı olan Anayasa Konseyi’ne iletiyor. Anayasa Konseyi, görüştükten sonra, istifayı parlamentoya sevk ediyor. Parlamentonun iki kanadından üçte iki oy çoğunluğu sağlanması halinde, Millet Konseyi Başkanı ülkeyi 90 gün içinde seçime götürüyor. Geçici cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olamıyor. Böylece Buteflika’nın artık yönetemeyecek durumda olduğu ilan edildi... Altı yıl sonra, bir felç onu konuşamaz hale getirmişti. Bu süreç, 29 Mart gösterilerinde milyonlarca Cezayirli tarafından kitlesel bir şekilde kınandı.

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdelaziz Buteflika’nın istifasının ardından göstericiler, bu sefer devletin en üst kademesinde bulunan ve ismi B harfi ile başlayan 3 yetkilinin istifasını isteyerek protestoyu sürdürdü. İstifası istenen Millet Konsey’i Başkanı ve geçici Cumhurbaşkanı Abdulkadir Bin Salih, Başbakan ve İçişleri Bakanı Nureddin el Bedevi ve Anayasa Konseyi Başkanı Tayyib Bilayz, Buteflika’ya yakınlıklarıyla biliniyordu. Hepsi sistemin eski ve sadık hizmetçileri. Bu nedenle Cezayir sokaklarında Buteflika’nın gittiği akşamdan bu yana “Defolsun sistem!” sloganının yerini “Hepsini temizlemek lazım!” sloganı aldı.

Büyük ve kitlesel halk seferberliği

Bir yıldan fazladır, stadyumlarda toplanan taraftar kulüplerinin, kalabalık mahallelerdeki gençlerin bir kısmı, kendilerine sunulan gelecekten umutsuzluklarını ve iktidardakilerin kendilerini hor görmesini kınıyordu. Gençlerden biri, bu durumu, “bizi siyasetten uzaklaştırmak için stadyumlara kapattılar ve burada politize olduk” diyerek anlattı. Onların şarkısı, La Casa del Mouradia, isyan marşlarından biri oldu. Cezayir’de gösteri yasağına meydan okuyan gençlik, 22 Şubat Cuma gününden itibaren protestolarda ön planda. Gençliğin barışçıl protestoları, kararlılığı ve coşkusu, yaşlıların saygısını kazandı. Birçok insan hala tereddüt ediyor ve iktidarın gergin iç savaş tehditlerine duyarlı olmasına rağmen desteklerini esirgemiyor ve gençlere katılıyorlar.

Cuma günü yapılan eylemler, göstericilerin sloganları, haberleri takip ederek iktidarın hilelerine yanıt veren afişler, tabela ve pankartlar hazırlayan ve giderek organize olan güçlü bir kitle olma aşamasına gelindi. Hiciv ve mizah ön planda olmasına rağmen, göstericiler için ilk ve en önemli hedef, herkesin birbirine saygı duyarak birlikte ve güçlü hareket etme yeteneğini korumaktı. Öncelikleri, seslerini duyurmaktı. 22 Mart’taki eylemde, vuvuzela (güney Afrika zurnası) her ne kadar korteji renklendirse de sloganların sesini bastırdı. O haftadan sonra sosyal ağlar üzerinden yürüyüşçülere vuvuzelalarını evde bırakmalarına yönelik yorumlar yapıldı. 29 Mart’ta Cezayir şehrindeki yürüyüşe neredeyse hiç vuvuzela getirilmedi.

Kadınların varlığı hareket için paha biçilmez bir takviye oldu. Günlük hayatlarında şiddet ve tacize uğrarken, gösterilerde şimdiye kadar hayal edemedikleri, erkek ile kadın arasındaki kardeşliği keşfettiler. Kalabalığa ve karışıklığa rağmen, ellerine hakim olamayan, kötü kelimeler sarf edenler olsa da, azınlıkta kaldı. Muhafazakarlar, kadınları kapatıp susturmak isteyenler ortadan kaybolmasa bile kadınlar susmadı.

“Düzene karşı buradayız, kadınlara sonra geleceğiz” diyenlerle yüzleşmek zorunda kalan kadınlar oldu. Fakat kadınlar, erkekler gibi, bu sistemle savaşıyor ve yeni Cezayir için birlik adına sessiz kalmamayı tercih ediyorlar. Birçoğunun söylediği gibi: Onlar 1962 yılında Bağımsızlık Savaşı sırasında Fransız sömürgeciliğine direnen kadınlar gibi olmayacaklar, mutfaklara tıkılı kalmayacaklar, bir önceki neslin akıbetini yaşamayacaklar. Kara on yıl boyunca onları hedef alan İslamcı akımların baskısından bahsetmiyoruz bile.

Tüm sosyal tabakaları kucaklayan özgürlük talebi

Buteflika’nın iktidara beşinci adaylığı, ülkenin tüm bölgelerinde farklı kuşakların, erkek ve kadın öğrencilerin, üniversitelilerin, iktidara karşı birlik ve bütün olmasını sağladı. Ülkenin dört bir yanında “özgür ve demokratik Cezayir” için haykırıldı. Her birinin düzene karşı ayaklanmasının nedeni vardı.

Yargıç ve avukatlar; hukuk devleti içinde yaşamadıkları kanısındaydı. Polisin veya basit bir telefon görüşmesi ile kendi kanunlarını yapan kıdemli liderlerin baskısı olmadan adalet sağlamanın mümkün olmasını istiyorlardı. Mart ayı başlarında Tipasa’da patlak veren skandal buna bir örnektir (Şarkul Avsat gazetesi 29 Nisan 2019: Görevden alınan polis şefi Tuğgeneral Abdul Gani Hamil ve oğlu, başkentin batısındaki Tipasa mahkemesinde yolsuzluk suçlamasıyla soruşturuluyor. Aynı zamanda eski bir asker olan Hamil, ülkenin batısındaki Vahran limanında 7 kilo kokaine el koyduğu gerekçesiyle geçen mayısta görevden alınmıştı.

Soruşturma, Hamil’in oğlu ve şoförünü de kapsarken, eski polis şefi de “komploya kurban gittiğini” belirterek soruşturmayı kınamıştı). Daha sonra bir soruşturma hakimi; bir jandarma generali, Tipasa Temyiz Mahkemesi Başkanı ve eşinin, elektrik aksamı bozuk mal getiren bir ithalatçı patron için tutuksuz yargılama kararı verilmesi için yaptıkları baskıyı kınadı. Aynı şekilde, birçok gazeteci; sansür veya tutuklanma tehdidi olmadan mesleğini yapmak istediğini açıkladı. Kamu televizyon ve radyo çalışanları; milyonlarca insan sokakta iken, eylemle ilgili hiç bilgi vermeyen, harekete dair hiç görüntü yayımlamayan yönetime karşı ayaklandı!

Öte yandan, işadamları, küçük ve büyük patronlar, işlerinde daha fazla özgürlük istiyor, bazısı rejimin tercih ettiği kişilerin lehine zarara uğratıldıklarını ifade ediyordu. Ülkedeki en büyük patron örgütlenmesi; İş Liderleri Forumu’nun (FCE) eski Başkanı Ali Haddadi, Cezayir’den ayrılmak istediği sırada, Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salih emriyle Tunus sınırında tutuklandı. Milyarder Issad Rebrab, liberal muhalefetin sembolüdür. Tizi-Ouzou’daki eski muhasebe profesörü, Buteflika yıllarında şeker ve petrol ithalat-ihracatı için sağladığı tekel sayesinde kendine servet yapmıştı. Daha sonra, faaliyetlerini sanayi, inşaat, basın ve ev aletleri başta olmak üzere genişletti.

Rejimin ona sunduğu nimetlerden sonra, rejim tarafından zarara uğratıldığını, Bejaïa şehrinde 100 bin kişilik iş sahası oluşturmak istediğini fakat projelerinin engellendiğini yüzsüzce iddia ediyor, rejimi suçluyordu. El Vatan ve Liberté gazeteleri, neredeyse iki yıl boyunca her gün, Rebrab’ın projelerinin engellenmesi hakkında yarım sayfalık yazı yayımladı. Liberal muhalefet görüntüsü ile Rebrab, bazı işçileri, ülkenin kalkınması ve istihdam için istekli olduğuna, samimiyetine inandırmıştı.

Rebrab, yalnızca devletin yemliğine ve kararlarına daha yakın olmak istediği için düzene karşı çıkıyordu. İşleri için özgürlüğü savunuyor ama fabrikalarında çalışan işçilerine hiç hak tanımıyordu. Greve giden, birlik ve sendika oluşturmaya çalışanlara hep kötü davranıyordu. 10 Mart’ta, Buteflika’nın beşinci dönem iktidarına karşı sivil itaatsizlik adına çalışmayı durdurmaları için işçilere izin verdi ama Buteflika adaylıktan çekildiğini duyurunca, grev hareketine devam etmek isteyenleri tehdit etti. Rebrab, işçileri şiddetle sömüren, kamu kasalarını soyan bu milyarder, 3.7 milyar dolar servet biriktiren bir demokrat olarak kendisiyle övünüyordu.

İşçilerin ve halkın istediği özgür ve demokratik Cezayir’di. Rebrab’ın istediği Cezayir değildi. Halk, kendini işsizliğe, kötü hayata mahkûm eden düzenden şikayetçi. Eğitimli ve diplomalı gençliğe çok az umut veren düzeni kınıyordu. Diğer sloganlar arasında “Cezayir’i özgür bırakın!” diye bağırıyorlar ve ülkenin servetini patronlara ve çok uluslu şirketlere satmış hırsız çetesi olarak tarif ettikleri FLN liderlerinin tarihsel egemenliğini reddediyorlardı.

Ayrıcalıklıların kabarık banka hesapları döviz olarak Fransa’da veya İsviçre’deyken, halk zengin bir ülkede yoksul yaşamayı artık kabul etmiyor. Halk, farklı lehçeyle konuşanların; Kabiller (Cezayir Berberileri) gibi, Arapça lehçesin, darija (Fas lehçesi) konuşanların, devlet nezdinde artık hor görülmesin isteniyor. Gösterilerde tanık olduğumuz gibi Kabil ve Cezayir bayrakları bir arada dalgalandı. Halk, devletin Arap ve Berberi kökenliler arasında yaptığı bölücülüğü kabul etmiyor.

22 Şubat’tan bu yana, Cuma yürüyüşlerine katılan milyonlarca Cezayirli, kamusal alanda kendini ifade etme hakkı kazandı, tartışmak için yüzleşmek ve tüm konuları konuşmak için. Biriken öfke ortaya çıkıyor ve kendini ifade ediyor. Engellilerin, büyük projelerin durdurulması ile kendini işsiz bulan mimarların, hatta sokak kedi ve köpeklerinin başına gelenleri kınamak için eylemdeydiler.

Araştırmacılar, belediye çalışanları, öğrenciler, öğretmenler, devletten eziyet gören emekli subaylar, avukatlar, icra görevlileri, çiftçiler ve tarım işçileri, iç savaş kurbanı aileler, cellatların yargılanmasını istiyordu. Bütün büyük halk hareketlerinde olduğu gibi bastırılan her şey, yeniden ve daha büyük bir güçle doğuyordu.

İşçiler seferberlikte

İşçi sınıfı, sınıf olarak harekete ne kattı? Örneğin sosyal ağlar üzerinden yapılan grev çağrılarına ne ölçüde yanıt verdi? Basın organlarının görmezden gelmesi ve sansürlemeleri yüzünden bu konuyla ilgili genel bir görüşe sahip olmak zor. Fakat işçilerin gösterilere kitlesel katılımı kesinlik gerçekleşti. İşçilerin eyleme katılma amacı, insanları işsiz, kötü koşullarda yaşamaya mahkum eden, en temel temizlik, sağlık ve sosyal yardım hizmetlerini kullanma olanağından yıllarca yoksun bırakan, harcamada tasarruf planları yaparak onları ekonomik istikrarsızlığa iterken özel sektör patronları için bir çok kıyak sağlayan düzene karşı geldiklerini dile getirmekti. Sistem, kamudaki bazı yüksek rütbelileri (valiler vb.) yine koruyor; ayrıca sıklıkla torpille yüksek rütbelere gelebiliyorlar.

Ancak sosyal adaletsizlik, yoksulluk, kötü hayat şartları, şimdilik hareketin arka planında kaldı. Birçok işçi, siyasi sistemin değiştirilmesini önkoşul olarak görüp sosyal isteklerin daha sonra ortaya konacağını düşünüyor. Aynı zamanda, bir dizi şirkette, protesto iklimi ve Cuma gösterilerinin başarısı moral veriyor ve bu durum yerel düzeyde ücret taleplerini, işsizliği ve çalışma koşulları öne çıkarmak için işçileri teşvik ediyor.

Bu talepler, birçok işçi temsilcisinin tartışmalarda en çok sözü ettiği konudur.
Böylece, Oran’da, 800’ü Türkiyeli olmak üzere 3.500 çalışanı istihdam eden Cezayir-Türk özel çelik firması Tosyalı’nın işçileri “kadrolu” olmak için greve gitti, diğer bir deyişle geçici değil, kalıcı iş sözleşmesi için. 1.100 belediye çalışanının, bir ay süren grevinden sonra kadroya geçirilme sözü alması, zaferi teşvik etmiş olabilir.
Kamu ile özel sektörlerde çalışma koşulları çok farklı.

Kamuda çeşitli kurumlardaki memurlar, öğretmenler, demiryolu çalışanları (SNTF), kent içi ulaşım, ulusal hidrokarbon şirketleri, kamu işçilerinden oluşuyor. Kamuda grev çağrısı yapan bağımsız sendikalar var. Farklı derecelerde, öğretmenler, postacılar, doğal gaz çalışanları, liman işçileri, çeşitli yerel yönetimlerde çalışanlar, çağrıya kitlesel bir kortejle cevap verdi. 11 Nisan Perşembe günü Bejaïa da olduğu gibi, binlerce kamu çalışanı Bin Salih’i protesto etti.

Tekstil, otomobil, ev aletleri, seramik gibi pek çok kamu üretim şirketi özelleştirmelere rağmen hala mevcut. Maaşlar oldukça düşük; yeni olanlar geçici sözleşmeye, eski işçiler kadrolu sözleşmeye tabi. Burada sadece UGTA (Cezayir Genel İşçi Sendikası) örgütlü; sendika temsilcileri mücadele örgütlemek yerine daha çok sosyal hizmetlerle meşgul.

Öyle ki UGTA temsilcilerinin çağrısı olmadan, sosyal ağlar üzerinden örgütlenen, Béjaïa bölgesindeki kamuya ait bir tekstil şirketinin kadın işçileri, üç gün greve gitti. Ertesi gün, yönetim tüm işçileri işbaşına çağırdı. Çoğunluk bunu kabul ederken, kadın işçiler grev yapmakta direnince iki gün grev yapmış oldular.

Hareket sırasında, Cezayir ve Béjaïa limanlarındaki işçiler de yeni bir grev sayesinde ücretlerine %26 zam aldı. Yakıt dağıtım tekeli olan Naftal da işçilerine zam vermek zorunda kaldı. Başka bir tekstil şirketinde, sigorta primi isteyen işçiler, müdür tarafından iğrenç bir şekilde reddedildi. Müdürün bu davranışına cevap olarak işçiler, “Bize prim vermek istemiyorsun, tamam. Şimdi istediğimiz şey senin kellen! Yönetim defol!” dediler. İşçiler başarılı oldu, müdür defolmak zorunda kaldı.

Özel sektörde mücadele geleneği olmadığı için daha az tepki verildi. Ancak örneğin, Cezayir yakınlarındaki Rouiba’nın sanayi bölgesinde, Ramy, Pepsi-Cola, Coca-Cola veya LU gibi çeşitli gıda şirketlerinin işçileri, işverenlerin baskılarına rağmen genel greve gitti. Bu ulusal veya uluslararası özel işletmeler, işsizlikten faydalanıyor ve işçilere hiç hak tanımıyor. UGTA, ulusal kalkınma bahanesiyle, patronları rahatsız etmemek için sendika kurmayı reddetti.

Eskiden kamuya ait olan bu özel şirketlerin çoğu, FLN’ye yakın akrabalar veya subaylar tarafından satın alındı ya da çok uluslu bir şirkete bağlı ama bu tür kişiler tarafından yönetiliyor. Örneğin Ali Haddad, son zamanlarda utanç listesine giren eski FCE lideri, Astra araçları satıcısı olan Tahkout grubu, Hyundai araçlarının montajını Tiaret fabrikalarında yapıyordu.

Devlet korunması altında hızla servetlerine servet katan bu kişiler, halkın nefretini kazanmıştı ve gösterilerde yuhalanmıştı. Gaïd Salah, işçilerin sempatisini kazanmak için onları feda etmekten kaçınmadı ve Haddad’ın kaçmasını engellemekte tereddüt dahi etmedi.

Ancak Salah, kendi zimmetine para geçirme veya şüpheli zenginleşmeden endişeli değildi, ne de olsa İngiliz pasaportuna sahipti ve üzerinde 5 bin avrosu vardı!
Sonacom şirket adı altında makine ve kamyon üreten bir devlet şirketi olan SNVI’nın işçileri, çok uluslu ve Haddad veya Tahkout gibi zengin Cezayirli işadamlarının yararına kamunun sanayi üretiminin çöküşünden devleti sorumlu tutuyor. Göstericiler, UGTA genel sekreterliğini yapan Abdulmecid Sidi Said’i, Buteflika’nın seçim kampanyasını ve cumhurbaşkanlığına beşinci kez aday olmasını hevesle desteklediği için suçladı.

Sayılar azalmış olsa da, Rouïba’daki büyük sanayi alanında tüm işçilerin ilgi duyduğu SNVI far, hükümetin ısrarla kurtulmak için çalıştığı bir şirketti. Ancak işçiler direndi ve grevler tekrarlandı. İşçileri, halkın protesto mücadelesinde seferber oldu ve Sidi Saïd’in istifası talebiyle gösteriler düzenledi.
İstifa talebi artık birçok şirketin işçileri tarafından paylaşılıyor. Sidi Saïd utanmadan halk hareketini desteklediğini açıkladı. Kendisine meydan okuyarak hedef gösterenleri sakinleştirmek için bir sonraki kongrede UGTA genel başkan seçimine aday olmayacağını açıkladı.

Burjuvazinin sosyal düzenini savunan sistem

"Sistem defol" sloganında insanlar ne istiyor? Bu slogan, sosyal memnuniyetsizliği arka plana atarak, özgür yaşama arzusunu ve gerçek demokratik haklara sahip olmayı tanımlıyor. İşçilerin büyük çoğunluğu için sistemi temizlemek bir önkoşul. “Yaşam koşulları ve maaşlarla sonra ilgileneceğiz” diyorlar. Düşük hayat standartlarından bir grup politikacının sorumlu olduğunu düşünmeye eğilimliler.
Yaşanan seferberlik karşısında iktidar, bir dizi manevra geliştirmeye devam ediyor.

Şimdiki soru, eylemlerin 4 Temmuz’daki başkanlık seçiminde etkili olup olmayacağı. 12 Nisan Cuma günü gösterilerinin büyüklüğü, yine Ben Salah, Gaïd Salah ve Buteflika klanının sadık taraftarlarının gerçekleştirmek istediği Demokratik Cepheyi reddetti.
Seçim olacak mı? Eğer seferberlik devam ederse, protesto hareketini susturmak için ordu darbe girişiminde bulunur mu? Bu ordunun vereceği bir karar değil. Bu büyüklükte bir hareketle daha önce karşılaşmayan ordu, şimdilik darbe yanlısı değil, fakat olma ihtimali var.

Başkanvekili olarak Ben Salah’ın atanmasından bu yana, Başbakan Bedevi hafta içi gösterileri yapılmasını yasakladı, tutuklamalar yaptırdı. 22 Şubat’tan bu yana, sahalara geri dönmek için eski subay Ali Ghédiri ve eski Başbakan gibi adayların tanınmaya başladığı seçim sürecini dayatmaya çalışıyor. Ancak bu adaylar, sistemin değişmesini isteyenler için güvenilir değil. Başkaları aday olacak mı? Şu an için adı yolsuzluk skandalları ile anılan Genelkurmay başkanının, demokratik bir geçişten yanaymış gibi görünme imkanı yok. Başka ordu mensuplarının daha masumane bir şekilde ortaya çıkıp, göstericilerin en popüler sloganlarından birine yanıt olarak “Ordu, insanlar, kardeşler, kardeşler” diyebileceğini göz ardı etmemeliyiz. Ancak henüz orada değiliz.

İnsan Hakları Ligi eski sözcüsü Avukat Bouchachi, Gaïd Salah’ın Buteflika istifasındaki rolünü takdir ettikten sonra, 4 Temmuz seçimlerine karşı çıktı. İsmi, demokrasiye sadık bir geçiş garantisi gibi görülüyor. Küçük burjuvazi ve öğrenci gençler arasında ilgi gören Bouchachi, bunu kendi çıkarları için kullanmak isteyebilir. Başka bir isim Karim Tabbou. O da yeni, genç bir adam rolünü oynamak isteyen eski bir FFS (Muhalefetteki Sosyalist Güçler Cephesi) üyesi. İslamcı akımlar da şanslarını deneyebilirler, fakat yaygın dinciliğe rağmen şu an için hareket, onların tarafında yer almıyor. Yine de İslamcı akımlar tehditkar hale gelebilecek organize bir kuvvet.

Şu aday ya da bu adayın seçilmesi fark etmez. Bu gibi mücadele ortamından yararlanmak isteyen kişisel ve politik hırsları olan kişiler, kesinlikle bu durumu kaçırmaz. Buteflika klanı, belki de sonunda yeni, genç ve iktidar tarafından kullanılmamış kişilerle yer değiştirebilir. Elbette bu yeni ekip, Cezayir burjuvazisinin ve emperyalist sermayenin daha ötesine giderek, çalışanlara düşük ücret vererek onları sömürecek: Örneğin işçilerin kamu veya özel işletmelerde sendika kurması, sendikasını seçmesi gibi temel haklardan mahrum bırakarak eski ekonomik sistemi aynen sürdürme yolları arayacak.

Bu siyasi çözümler, liberal, demokratik, İslamcı veya askeri muhalefetten olsun, sadece burjuvazi için çözüm olacak. Asıl amaç, örneğin Fransız Total, Lafarge veya Amerikalı çok uluslu şirketleri destekleyen, haksız sosyal düzeni korumaktır. Bu çok uluslu şirketlerin asıl hedefi, çok değerli Şist gazı (Kaya gazı) yatağının lisansını almak. Bu türden siyasi çözümlerin ortaya çıkması durumunda, emekçiler sınıfının demokratik ve sosyal taleplerine hiçbir şekilde cevap veremeyecekleri kesin.

Sadece işçiler bir perspektif sunabilir

Halk, rejimin ileri gelenlerini, sistemin adamlarını ve özellikle FLN üyelerini, 1962 yılında çok ciddi fedakarlıklarla kazanılan bağımsızlığı çalmakla ve ülkeyi emperyalist güçlere, Fransa’ya ve ABD’ye satmakla suçluyor. Halk seferberliğinde bu ulusal duygu, çok güçlü; 1962’de Cezayir halkının isteği özgür ve zulüm olmayan bir ülkede yaşama arzusu ve beklentisi ihanete uğramıştı.

Ancak bu istekleri gerçekten karşılamak, işçilerin ve genel olarak kitlelerin, kendilerine meydan okuyan ve reddettikleri gücün köklerine varmaları, egemen sınıfın hakim olduğu düzene hesap sormaları anlamına gelir. Ülkenin tüm zenginlikleri nereye gitti? Son yıllarda hidrokarbon sömürüsü etrafında oluşturulan 1 trilyon dolar nerede? Nerede devletin 200 milyar dolarlık döviz rezervi? Ülkede kimse kendi ailesinin geçimini sağlayamazken Haddad gibi patronlar, Rebrab, Tahkout ve diğerleri, sadece bir kuşakta nasıl zenginleşti?

İşçi sınıfı, tüm öngörülebilir siyasi manevralar karşısında ne kadar örgütlenebilir, bir sınıf olarak kapasitesinin farkına ne kadar varabilir ve kendi çözümlerine ulaşabilir? Cezayir’de kapitalizmin kriziyle karşı karşıya kalan işçi sınıfının, siyasi hedeflerini bilmesi gerekiyor. İşçi sınıfı genç, büyük ve eğitimli; böyle bir kitle hareketi bağlamında, siyasi dönüşüm çok hızlı yapılabilir.

İktidar, şimdiye kadar zaman kazanmaya çalıştı, muhtemelen hareketin hız kaybetmesini umuyordu. Beklenilen olmadı ve muhtemelen yakın bir zamanda da olmayacak. İşçi sınıfı, tüm sosyal sınıfların seferber olduğu olaylar yoluyla, sınıfın bilinci ve örgütlenmesi açısından büyük ilerleme kaydedebilir. Böyle bir şey, işçi sınıfını ileriye taşımak için önemli bir etken olabilir. Yeni sınavlarda kenetlenerek tüm halk için bir perspektif sunmaya muktedir olabilir.

Hakim sınıfların, çıkarlarını savunacak çok sayıda yandaşı ve partisi var. Kurumlar, güvenlik güçleri ve ordusu ile kendi hizmetlerinde bir devlet aygıtı var. İşçi sınıfının da çıkarlarını savunacak örgütlenmeye ihtiyacı var. Cezayir’de bu mücadelede, karşısına çıkacak zorlukların her aşamasında işçilere hedef önerebilecek, iktidarın tüm saldırılarına yanıt verebilecek bir partinin ortaya çıkması gerekli. Bir devrimci komünist parti. Bu parti yok ama partiyi inşa etmek için böylesi bir halk seferberliği bağlamında, militanlar ortaya çıkabilir.

Öyle görünüyor ki 2011’de Arap dünyasında başlayan isyan ateşi çabucak sönmeyecek. Cezayirli kitlelerin direnişi, diğer ülkelerin işçilerine; dili, kültürü, sömürgeciliğe karşı verdikleri kavganın tarihini paylaştığı Mağrip (Kuzey Afrika) ve Arap dünyasından başlayarak, hepsine umut verebilir. Cezayir işçileri, tüm bu ülkelerde doğal müttefikler bulabilir, aynı zamanda Avrupa’da ve özellikle işçi sınıfının önemli bir kısmı Mağrip kökenli olan Fransa’da. Çünkü bugün herkesin konuştuğu konu, küresel kapitalist sistemi bitirmek için bir yol bulabilmek. Yoksa bir dizi sosyal patlamaya yol açan kriz, sürmeye devam edecek. Lutte de Classe No:199 (16.04.19)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Güncel Yazılar   ?