Müslüman Kardeşlere karşı yapılan kanlı saldırılardan sonra sıra kimde?
Temmuz ayı başında Muhammed Mursi’nın darbe ile iktidardan indirilmesini protesto etmek için Kahire’deki bazı meydanları işgal eden Müslüman Kardeşlere karşı uyarıda bulunan ordu yöneticileri, meydanları boşaltmak için “güç” kullanacaklarını söyledi. Askerler, söylediklerini yaptılar: 14 ile 16 Ağustos günleri arasında yapılan asker ve polis müdahaleleri sonucu yüzlerce insan katledildi. Dinci yöneticiler, iktidardan indirilen başkanı yeniden iktidar koltuğuna getirmek için taraftarlarını eyleme çağırdı ve böylece sokaklara dökülen kitlelere karşı ordu, acımasızca davrandı. Müslüman Kardeşler yöneticileri, olayların katliam ile sonuçlanacağını bilmelerine rağmen taraftarlarını güç gösterisi yapmak amacıyla ateşin içine atmaktan çekinmedi.
Şubat 2011’de Mübarek’in iktidardan indirilmesinin ardından Mısır burjuvazisinin ve emperyalist liderlerin amaçları açıkça ortadaydı: Çektikleri yoksulluktan bıkıp usanıp isyan etmiş kitleler üzerinde en kısa bir sürede yeni, istikrarlı bir siyasi iktidar oluşturmak. Bu dönemde demokrasiyi kurmak iddiaları ilen yapılan bir sürü içi boş nutuk ve söylemlerin arkasındaki esas hedef, Mısır’da kitlelerin kabul edebileceği düzeni koruyabilmek için en kısa zamanda hangi siyasi güçler harekete geçirilebilinir olduğu idi: Seçenek ya ordu ya da Müslüman Kardeşler arasındaydı.
Mısır’da 1952’den itibaren iktidarın temel gücü olmamasına rağmen Müslüman Kardeşler ile fiili bir işbirliği hakimdi. Müslüman Kardeşler, kentlerdeki yoksul mahallerinde önemli bir güce sahiptiler ve bu mahallelerde devletin yerine getirmediği sağlık, dayanışma gibi sosyal hizmetleri fiilen üstleniyordu. Bu durum, iktidar için bir istikrar olgusu teşkil ettiği için bu cemiyet ile arada bir sorunlar yaşansa bile işbirliği sürdü.
Mübarek’in iktidardan indirilmesinde demokrasi geldi oyunlarının oynandığı ortamda bu cemiyet, iktidara gelip zor şartlarda sorumluluk aldı. Ardından kitlelerdeki artan hoşnutsuzluk bu defa, kendilerine yöneldi. Yeni şartları fırsat bilen ordu, 3 Temmuz’da kitlelerin öfkesini kullanarak Mursi’yi iktidardan indirdi.
Yeni ortamda roller değişti: Bu defa Müslüman Kardeşler, kurulan hükümetin kısa bir zamanda yıpranmasını sağlamak için seferber olup askeri iktidara karşı tek çarenin yine onlar olduğunu dayatmaya çalışıyorlar. İşte bu amaçla da biz demokrasi için öldük, kanımızı canımızı verdik, demokrasi için şehitler verdik hikayelerini anlatıyorlar. Bunu da çok kolayca yapıyorlar, çünkü onlar dışındaki tüm güçler, askerlerin peşine takılıp Mısır halkının tek kurtarıcısının ancak ordu olduğunu savunuyor.
Askeri diktatörlük, halkı ne yoksulluktan ne İslamcı tehlikeden koruyabilir. Askeri yöneticileri destekleyenler arasında, Suudi Arabistan vardır ve onlar da laiklik konusunda hiçbir güvence oluşturmuyor. Üstelik Müslüman Kardeşler, baskıları alet olarak kullanarak taraftarlarını fanatik bir şekilde, orduyu destekledikleri için Hıristiyan kitlelere saldırtıyorlar. Ancak bu fanatikler, yarın sol militanlara, sendikacılara ve grevdeki emekçilere de saldırabilir. Hatta bu alanda, şu veya bu seviyede, askeri iktidar ile cemiyet arasında yeniden işbirliği olabilir. Çünkü yeni iktidar, Müslüman Kardeşlere karşı cinayetler işlemiş olsa da, diktatörlüğün esas düşmanı onlar değil. Yeni iktidarın esas düşmanı onlarca yıldan beri sefalet içinde yaşayan kitlelerin artık bundan kurtulmak için yapacakları mücadeledir. Mısır burjuvazisi ve de emperyalist liderler, bu yoksul kitlelerin isteklerini yerine getirmek istemiyor. Çünkü onlar, servetlerini ve kârı yoksullar için harcamak istemiyor.
Baştaki askeri diktatörlük “halkın kurtarıcısı” laflarını kullanıp yoksul kitlelerin isyanını engellemek istiyor. Ve şimdiden harekete geçmişti. Kitlelere karşı yapılan baskılar şu anda kanlı değilse bile şimdiden Kahire polisi ve ordu, grevdeki emekçilere karşı seferber olmuş durumda. Belki de ardından yarın kanlı baskılar gelecek. İşte tüm bu nedenlerden dolayı kendine ilerici ve hatta “devrimci” diyen güçlerin orduya verdiği destek çok tehlikeli ve zararlı. Çünkü bu destek, emekçilerin bilinçlenmesini engeller ve onlara karşı bir silah oluşturur. Mısırlı emekçiler, haklarını savunmak için sadece kendi öz güçlerine güvenebileceklerini öğrenmeli. Hatta daha da ileri gidip burjuvazinin ve emperyalist güçlerin temsilcisi olan askeri diktatörlüğün veya İslamcıların diktatörlüğüne veya ileride ikisinin yeniden olabilecek ortaklığına karşı kendi öz siyasi çözümlerini hazırlamalıdır. Emekçiler için tek gerçek ve devrimci seçenek budur. LO (23.08.2013)