Sinif Mucadelesi

Eylül 1920: Doğu halkları kongresi

Cumartesi 7 Kasım 2020

Doğu Halkları Kongresi, 1 Eylül 1920’de Kafkasya’daki Bakü’de başladı.
Bu kongre için çağrıda bulunan Komünist Enternasyonal’in liderleri için, bu kongre umudu simgeliyordu, Lenin’in defalarca ifade ettiği gibi, Rus Devrimi Asya’daki ve sömürgelerdeki ezilen kitlelerin uyanışını tetiklemişti ve emperyalizmin kararlı bir şekilde devrilmesine katkıda bulunuyor.

Birinci Dünya Savaşı, sömürge ülkelerin halklarını Avrupa’nın şiddet ve kıyımına maruz bırakmıştı. Afrikalı ve Hintli askerler, siperlerde onlara egemen olanların vahşilik anlamında nelere kadir olduklarını görmüşlerdi ve yaşamlarına köle olarak devam etmek istemiyorlardı. Zafer kazanan emperyalistlerin, yenilenlerden elde edilen ganimetleri, ilgili halkların durumunlarından kaygı duymadan paylaşma biçimleri, onların, Türkiye’de olduğu gibi, mücadeleye başlamak üzere milliyetçi liderlerin arkasında yer almalarına yol açtı.

Lenin tarafından yazılan Ulusal ve Sömürge Sorunu Üzerine Tezler’inde, Komünist Enternasyonal’in İkinci Kongresi, bu durumun sunduğu perspektifleri ve devrimci kurtuluş hareketlerine verilecek destek, aynı zamanda da bu ülkelerde bağımsız bir komünist hareketin inşası gibi, Komünistlere düşen görevleri analiz etmişti.

Enternasyonal, işte bu perspektifle, ikinci kongresinden çok kısa bir süre sonra Doğu halklarına Bakü’de toplanmaları için çağrıda bulundu. Bu şehrin seçilmesi başlı başına bir semboldü. Amerikalı Komünist delege John Reed konuşmasına şöyle başladı : « Bakü’nün Amerika’da nasıl telaffuz edildiğini bilmiyor musunuz? "Oil" (yani petrol) olarak telaffuz edilir.» Bakü’de, Kafkasya, Orta Asya ve aynı zamanda da Rusya kökenlerinden gelen emekçilerden oluşan bir işçi sınıfı, petrol kapitalistlerini zenginleştirmek için ölümüne çalışmıştı. Sömürüye karşı ve devrim için mücadele için birbirlerine kaynaşmış, birleşmişlerdi.

Moskova’dan gelen delegeler, iç savaştan harap olmuş bir Rusya’dan geçtiler. Fransız Komünistleri temsil eden Alfred Rossmer, Bakü’ye varışını şöyle anlatıyor : « Bir toplantı çağrısı yapılmıştı. […] Biraraya gelmiş bütün Doğu kıyafetleri, şaşırtıcı ve zengin renklerle bir tablo oluşturmuştu. Birkaç dile çevrilmesi gereken konuşmalar çılgınca alkışlandı. Konuşmacılar tutkulu bir ilgiyle dinlendiler. »

Bu toplantıda yaklaşık 2.000 delege hazır bulundu. Birçoğu « halkların hapishanesi » olan bu Rusya’da Çarlık tarafından ezilen Ermeniler, Azeriler, Gürcüler, Çeçenler, Tacikler ve Özbekler gibi uluslardan, diğerleri Türkiye’den veya İran’dan gelmişti. Birkaç Hintli, Çinli ya da Koreli de vardı. Yolculukları tehlikesiz değildi. İran’dan gelen iki delege İngiliz hava kuvvetleri tarafından gemilerine düzenlenen saldırıda öldürüldü. İngiliz gemileri ayrıca Türk delegelerinin Karadeniz’i geçmesini de engellemeye çalıştı.

Hepsi Komünist değildi. Kongre bürosu, biri komünistler, diğeri partisizler olmak üzere iki fraksiyondan oluşturuldu. O zamanlar Komünist Enternasyonal’in başkanı Zinoviev bunu kongrenin en başından itibaren açıkladı : « Size hangi partiye üye olduğunuzu sormadık. Size sadece şu soruları soruyoruz : Emekçi misin, emekçi kitlesine dahil misin? İç savaşa son vermek istiyor musun ve sömürücülere karşı bir mücadele örgütlemeyi istiyor musun ? Bu yeterli. Tüm evrenin karşı karşıya olduğu soruları incelemek için bir araya gelelim. »

Tüm delegeler, yeni Sovyet Cumhuriyeti ile birleşmekte bir kurtuluş umudunu görüyorlardı, ancak bu, yine de tartışmaların kızışmasını ve bazen derin anlaşmazlıkların olmasını engellemedi.

Hatta, genç Sovyet Devleti’nin temsilcilerinin Orta Asya Bölgeleri’nde yürüttüğü politikası sert eleştirilere maruz kaldı. Türkistan’ın partisiz temsilcisi Narbutabekov şöyle yakınıyordu : Lenin, Troçki ve Zinovyev’i olanları yerinde davet ederek « Avrupalıların olduça dar milliyetçi eğilimlerinden » şikayet ediyordu. Türkistan Cumhuriyeti, Bolşevikler tarafından ilan edilen, bütün eski Çarlık sömürge ülkelerine tanıdıkları ve bir birlik önerisine de eşlik eden kendi kaderini tayin etme hakkı gereğince bağımsızlığını kazanmıştı. Ancak bu, merkeziyetçi Çarlık İmparatorluğu’ndan miras edinilen bazı Sovyet kadrolarının Büyük Rus eğilimlerini engellemiyordu. Bu, başta Lenin olmak üzere Komünist Enternasyonal Kongresi’nin ezilen ülkelerin proleteryalarının « sömüren ülkelerin proleteryalarına karşı kuşku ve güvensizlik duygusuna karşı» ihtiyatlı olma ve hatta bu duyguları yok etmek için bazı tavizlerin verme gerekliliği konusundaki uyarılarını haklı kılıyordu.

Tüm delegeler kendi ülkelerindeki sömürü koşullarını anlattılar. Ortaya konan tezler gök gürültüsünü andıran alkışlarla oy birliğiyle kabul ve ilan edildi: « Doğu’daki emekçi kitlelerinin devrimi, yabancı emperyalistleri kovmakla sınırlı kalmayacak. Sultan’ların, Şah’ların, Emir’lerin, Paşa’ların, Bey’lerin yetkilerini elinde tutmaya ve emekçileri baskı altında tutmaya yönelen bir rejimin inşa edilmesiyle durmayacak. Devrim, kutsal denilen özel mülkiyetin sınırlarında da durmayacak. Çabalarını, bütün sömürüyü ortadan kaldıracak, toprağın mülkiyetini emekçilerin ellerine bırakacak devasa bir tarım devrimine kadar geliştirecek ».

Kongrede ayrıca her alanda erkeklerle aynı hakları zorla talep eden yaklaşık elli kadar kadın delege de bulunuyordu. Bunlardan biri olan Bibinur şöyle bir açıklamada bulunuuyordu : « Biz diğerleri, Doğulular, erkeklerden sonsuz derecede daha fazla sömürüye maruz kaldık ve ebedi esirler olan Müslüman kadınların yaşamlarının karanlık taraflarından sonsuz derecede daha iyi haberdarız. Bizi ezen, sömüren kabustan uyanıyoruz, her gün bizi biraz daha kıskıvrak saran boyunduruğu sarsıyoruz, gücümüzün en iyi yönleriyle saflarınızı genişletip büyütüyoruz. Yaşasın Üçüncü Enternasyonal ! Ulu-Ata şehrinin ve bütün olarak Türkistan’ın emekçilerinin seksiyonu yaşasın ! »

Bakü Kongresi’nin acil sonucu çok az oldu, ancak daha sonraki yıllarda, birçok sömürge ülkede komünist partileri kuruldu. Rus Devrimi’nin yaydığı şok dalgası, bütün Doğu’ya yayıldı ve sadece beş yıl sonra Çin proletarya ve devasa köylülüğü yüzyıllardır süregelen sömürüden kurtulmak için sarsılıyordu. Ancak Enternasyonal bu dönemde artık Bakü zamanında olduğu gibi mücadele aracı değildi. Troçki’nin deyimiyle, « büyük yenilgi organizatörü » Stalin’in baskısı altına girmişti. (16 Eylül 2020)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Başlıca Makaleler   ?