ÖZGÜR, EŞİT VE ONURLU BİR DÜZEN BİZİM MÜCADELEMİZLE MÜMKÜN
Bu düzen bize bir gelecek veremez. Çok çalışıp kurallara boyun eğerek, öyle her şeye karışmadan işimize bakarak bir yere gelebileceğimiz lafları boş. Polis aracılığıyla yapılan devlet şiddeti, medya aracılığıyla yürütülen yalan ve karalama kampanyası ve şimdiki “cadı avı” bunu gösterdi.
Gezi mücadelesi ve dayanışması, onun getirdiği kendine güven ve birlik olmaktan gelen güç, bazı şeyleri çoktan değiştirdi. Ailede, üniversitede, belediye yönetimlerinde, devlet katında, sözümüz, fikrimiz dinlenir oldu.
Milyonlarca genç, kadın ve erkek, özgürlük, onur, söz hakkı, insanca yaşam istedik. Polisin ve tüm devlet erkanının çekildiği Taksim’deki özgürlük günlerinin dışında, tam tersini yaşadık.
Bu hükümet değil, bu düzen bizim taleplerimizi karşılayamaz. Çünkü bu düzende hiçbir şeyi denetleyemiyoruz ve hiçbir şey bizim kontrolümüz altında değil. Tam tersine tüm kurumlar, kurallar, bizi denetliyor, yönlendiriyor, yönetiyor.
Yaşadığımız şehre ne olacağı hakkında sözümüz dikkate alınsın istedik. Evet, ama şehirlerle ilgili kararların bir kısmı belediye meclislerinde ama çoğu hükümet düzeyinde alınıyor. Belediye meclisi üyelerini, toplantılarını, kararlarını denetleyemiyoruz. Seçtiğimiz temsilcileri görevden alamıyor, yenileriyle yerlerini değiştiremiyoruz.
Şimdi, bunca mücadeleden sonra, şehir düzenlemeleri için oylama yapılacağını söylüyorlar. Oylama, seçim, kandırmacadan başka bir şey değil. Gerekli olan belediye yönetimlerinin, çalışanları da dahil olmak üzere tüm mahalle, şehir halkı, isteyen herkesin denetim hakkının olmasıdır.
Polis şiddetinden bıktık. Karşı görüşü olan neredeyse herkes biber gazı, tazyikli su ya da sopayla tanıştı. Meydanlardaki şiddet şimdi karakollara taşındı. Bu polis kimin polisi, ne iş yapıyor, nasıl çalışıyor, nasıl işliyor, kim denetliyor, kime hesap veriyor? Polis bizi değil, her kimi koruyorsa, ona çalışıyor.
Polis, toplumun hizmetinde değil, toplum polisin emrinde. Bu saçma işleyişi değiştirmenin yolu, polisin, karakollar, emniyet müdürlükleri, hapishanelerin, halkın denetiminde olmasıdır.
Oralarda ne oluyor; yaşlı kadınlar, Kürt ya da eylemci oldukları için neden taciz ediliyor, çırılçıplak soyuluyor, hangi gerekçeyle, neye dayanarak bu onur kırıcı, kadınları aşağılayan şeyler yapılıyor? Herkesin öğrenmeye hakkı var, yapanlar da yaptıranlar da hesap vermeli.
Nasıl yaşayacağımız, nasıl düşüneceğimiz, sadece bizim kararımız.
Gençlere söz, karar hakkı!
Taksim’de ve diğer meydanlarda yapıldığı gibi gençlerin de her şeyi bilmek, denetlemek ve karar alınmasına katılmaya hakkı olmalı.
Şimdi birlikten ve mücadeleden gelen gücümüzü engellemek için önlem düşünüyorlar. Üniversitelerin kapısına polis dikeceklermiş. Korkularının arttığını gösteriyor.
Polis şiddeti, devlet şiddetinin bir parçası. Ekonomik, siyasi, hukuki, askeri şiddeti de var. İşsizlikle, hapse düşmekle, suçlu gibi damgalamakla bizi durduramazlar. Bize önerdikleri; aklını ve çabanı kullanıp bulacağımız iş de tanımadığın bir patronu, dini, mezhebi, laikliği ya da başka bir şeyi kendine bahane edinmiş birini zengin etme işinden başka bir şey olmuyor.
Bu düzen gençlerin yeteneğini, özverisini, çabasını, yaratıcılığını ziyan ediyor. Aklımızı ve gücümüzü, bu düzende yer kapmaya değil, bize bir gelecek vermeyen bu düzeni yıkıp özgür, eşit ve insanca yaşayacağımız bir düzen kurmak için kullanmalıyız.
Devletin zorbalığına karşı verdiğimiz mücadele ile bazı şeyleri değiştirdik. Daha değişmesi gereken çok şey var ama esas kitleleri görmezden, duymazdan gelen, sadece para ve güç sahiplerinin çıkarlarının korunduğu bu düzeni değiştirmek gerekiyor.
Böyle bir düzen kurmak mümkün ve bunu başarabiliriz. Taksim’de ve başka birçok şehirde meydanlarda, eşitlikçi, paylaşımcı, dayanışmacı, her görüşten her cinsten, yaştan, milliyetten kadın ve erkek böylesi günler yarattı ve yaşadı. Bu küçük deneyimlerimize dayanarak, neyi nasıl yapacağımızı bulup örgütleyebiliriz.
Her şeyi uğraşarak, mücadele ederek kazandık. İstediğimiz gibi yaşayacağımız bir toplumu, kimse bizim için kurmayacak ancak biz, bunu isteyenler mücadele ile kurabiliriz.
Yarını, öbür günü, şunu veya bunu beklemeden, bugünden, bulunduğumuz her yerde mücadeleyi sürdürmek gerek.
Sınıf Mücadelesi (24.07.2013)