Borsa bahane patronların kârı şahane!
Hürriyet gazetisinin hafta sonu yayınladığı bir ekte son 10 yılda, borsaya yatırılan bin liranın, %20 getiri ile beşe katladığını yazdı. Buna göre dünyanın en karlı ikinci borsası olan İstanbul borsasına 2002’de bin lira yatıran biri, 2012’de 5.004 lira aldı. Eğer para İngiliz sterlini, euro veya dolar ise bu para birimlerinin yüklesilişi nedeniyle kazanç çok daha yüksek. Zaten borsada parası olanların yüzde 63’ü yabancı.
Başbakanın “faiz lobisi” dediği bu olsa gerek. Ancak bu vurgun döneminde kendisi iktidardaydı ve bugün sözde eleştirdiği bu vurguncu sistemi değiştirmek için parmağını kıpırdatmadı. Aksine, her fırsatta borsanın yükselmesiyle övündü, televizyonda reklamları yapıldı, şimdi de hükümetin girişimleri sonucu Amerikan borsalarından biriyle ortaklık yapılacak.
Borsa, para babalarına sağladığı yüksek ve kolay kâr yoluyla, ülkeye para getirmenin yani tefeciliğin yasal yolu.
Sürekli olarak cari açık veren (yani sattığı malların toplam tutarı, aldığı malların toplam tutarından az olan ve bu nedenle geliri yetmediği için hep yeni para bulmak zorunda olan) Türkiye ekonomisi, açığının kapanması için sürekli dışarıdan gelen parayı bağımlı.
Cari açık on yıl önce, milli gelirin %2,5’uğuna denk gelirken geçen yıl %10’unu geçti. Cari açığı kapatmak için yapılan borçlanma, toplam borcun %134 artmasına yol açtı ve 340 milyar dolara çıktı. Yani büyümenin olduğu dönemde dahi ekonomideki delik, büyüdükçe büyüdü.
Dünyadaki ekonomik ve bir çok ülkede süren siyasi kriz nedeniyle gelişmiş ülkelerin önemli bir kısmı, faizleri neredeyse sıfıra indirdiğinden mali işlemlerden vurgun yapmak olanağı bu ülkelerde kısılmıştı. Bu nedenle para, aynı dönemde faiz oranları yüzde 8-15 arasında olan Türkiye gibi daha geri ülkelere aktı. AKP, bu durumun da etkisiyle büyüyen ekonomik göstergeleri kullanarak toplumsal tüketimi körükledi.
AKP döneminde evlere, 300 milyar lira borç girdi. Bu borç bankalara önemli kâr getirdi. Bankacılık sektörü yıllık ortalama %10 oranında büyüme elde ederken, geçen yıl %9,2 büyüdü. Yani dış kaynağa dayalı büyüme hepsinin birer bankası da olan büyük patronlara yaradı. Bu süre içerisinde uzun vadeli borçlanıp sonra işinden olanlar hacizlerle karşı karşıya gelirken şartlar ne olursa olsun patronlar kâr etmeye devam etti.
Bu günlerde durum tersine döndü. ABD merkez bankasının, doları ve ABD ekonomisini güçlendirmek için aldığı yeni kararlar, paranın yönünü değiştirdi. Türkiye gibi ülkelerin borsası, paralarının değeri düştü ama en çok düşen bizdeki oldu. Evet, Türkiye’de vurgun yapma şansı var ama ABD çok daha güvenli vurgun şansı veriyor. Yine basındaki bilgilere göre ABD devlet bonosunun son altı aylık kazanç oranı, %44’le rekora koşuyor.
Borsa’daki vurdun çarkı, ekonominin sınırlı bir kesimini etkilemekle kalmıyor. Çünkü buradaki vurguncuların önemli bir kısmı, fabrikaların, üretim alanlarının da sahibi olan büyük patronlar. Üretimden kazandıklarının çoğunu, yeniden üretime değil, daha kazançlı olan bankalara ve borsaya yatırıyorlar. Burada kaybettiklerinde açıklarını, önce işçilerinden sonra da tüm toplumdan çıkarıyorlar. Tıpkı hükümetin yaptığı gibi.
Dövizin fırlaması ve liranın %8 civarında erimesi, sadece patronların ve hükümetin değil, işçi ve emekçileri, emeklileri de alt üst etti. Yılbaşı zamları, asgari ücret artışı, sözleşme zamları, emekli aylıkları hepsi eridi. Hükümet, açığını, elektrik, doğal gaz zamları ve vergi artışı yoluyla kapatacak. Nitekim asgari ücretteki verginin hesaplaması değiştirilde ve bu zincirleme olarak trafik cezalarından harçlara kadar birçok artış getirdi. Patronlar da mallara zam yapıyor. Ancak bu şekilde devam ederse bununla yetinmeyip işçi çıkarmaya, üretimi kısmaya başlayabilirler.
Eğer böyle bir şey olursa, ayak seseleri yaklaşan ekonomik kriz daha da derinleşecek.
Hükümet “faiz lobisini” eleştiriyor, borsayı korumak için didiniyor ama satın alma gücü düşen emekçilerden hiç bahsetmiyor. Onlar için bir avuç vurguncu patronun karşısındaki milyonların bir önemi yok.
Enflasyon, üstelik temel gıda fiyatlarındaki enflasyon, son 20 yılın en yüksek artışını yaptı. Pideden, ete kadar her şeye zam geldi. Etteki fiyat artışını tartışan patronlar, ramazan nedeniyle 17 liraya kıyma satan devlete ait Et Balık Kurumu’nun kapatılması gerektiğini savundular.
İşte patronların ve onların siyasetini izleyen hükümetlerin düşünme, iş yapma biçimi budur. Ekonomi iyi giderken sadece kendi ceplerini şişirdiler, kötüleştiğinde de aynısına devam etmek istiyorlar. (04.06.13)