Ana sayfa > Arşiv > Arşiv 2012 > Sınıf Mücadelesi Sayı : 174 - 1 Aralık 2012 > Güncel… Güncel… Güncel…
Kadınlar mücadeleye
25 Kasım, dünya çapında kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair bir gün olarak anılıyor. Ancak ne yazık ki bu günde de genç bir kadın öldürüldü.
Son dönemde kadınların haklarındaki iyileşme oldu. Kadınlar haklarını istiyor ama toplumdaki erkek egemen zihniyet değişmeden kaldığı için kadın hakkını istedikçe ona yönelen şiddet artıyor.
Kadına yönelik fiziksel, duygusal ve sosyal şiddet, akıl almaz biçimlerde ve yoğunlukta. Eve hapsetme, bağlama kendine zarar vermeyle tehdit etme, parasız bırakma, gelirine el koyma, küçük düşürme, kişiliğini ezme, çocuklarından ayırma, bazıları. Bazı şiddet biçimleri, o kadar incelikli ki çoğu zaman dışarıdan fark etmek zaman alıyor.
Bu durum, şiddetin hiç de tesadüf, kişisel ya da anlık öfkeden olmadığını gösteriyor. Kadına yönelik şiddet, öğretiliyor ve öğreniliyor.
Üstelik birkaç boyutu var. Önce şiddete temel oluşturan kapitalist üretim ilişkileri var, onun üstüne devletin yıldırma ve baskı siyaseti nedeniyle uyguladığı var en sonunda erkek şiddeti var.
Düzen katında genellikle en sonuncusu gündeme geliyor ve şiddetin suçu, tek tek bireyler oluyor. Evet, şiddet uygulayan erkekler ama her şey gibi aslında bu da bireysel değil. Şiddetin öncesi, şiddete giden süreç ve şiddete zemin hazırlayan ortam ve koşullar var. Tüm bunlar çoğu zaman gündeme getirilmiyor.
Aile için şiddetin yaşandığı durumlarda veya eski eş veya sevgililerin içinde olduğu durumlarda, “kıskançlık” gibi duygular, “boşanma isteği” gibi uyumsuzluklar, en fazla yanlış bakış açıları, kişisel anlaşmazlıklar gündeme getiriliyor. Oysa bütün bunların arkasında, geçim derdiyle yapılan evlilikler, aynı nedenle boşanmalar, yoksullaşma nedeniyle çıkan geçimsizlik var. İş yerinde, mahallesinde veya evinde sorunlarını çözemeyen, bunun nedeninin düzen olduğunu anlayamayanların çaresizliği var.
Üstelik, bir araştırmada ortaya çıktığı gibi her yüz çocuktan 43’ü dayak yiyerek büyüyor. Her yüz aileden 56’sında sürekli kavga var. Çocuklar şiddet içinde büyüyor. Yetişkinlerin, kolayca şiddete yöneldiğini görüyor ve örnek alıyor.
Kişisel diye gösterilen şiddet olaylarını kazıdıkça altında, toplumsal sebepler hemen yüzünü gösteriyor. Zaten bu nedenle, ne kadar gündeme getirilse, ne kadar karşı çıkılsa da kadına yönelik şiddet azalmıyor.
Devlet katından gelen, özellikle kadına yönelik olan şiddet, her daim suçlu görünen kesimlere yani hakları için mücadele edenlere yöneldiğinde görmezden geliyor. Ancak polisin ve ordunun şiddeti, kalabalık içinde bile kadına karşı daha acımasız. Çünkü bir kadın, devletin doğru dediğine itiraz ettiğinde hem devlete hem de erkek işine karşı çıkmak gibi iki suçu bir arada işler.
Türkiye’de kadına yönelik şiddeti ağırlaştıran bir etmen de Kürtlere karşı uygulanan savaş. Savaş nedeniyle hem fikirlerde hem de fiilen çatışmaya girmeleri nedeniyle askeri “erkek” zihniyeti yani kesin itaat, sevgi ve saygı temelinde değil boyun eğme temelinde ilişki biçimi toplumda yaygınlaşıyor. Fiziksel güç, silahlar, üstün çıkma yüceltiliyor. Sadece yetişkinler değil, çocuklar ve gençlerde bu yanlış ortamda büyüyor.
Bunlar bile, kadına yönelik şiddetin sadece karşı çıkmakla sona ermeyeceğini anlatıyor. Karşı çıkmanın ötesine geçip şiddet ortamını yaratan ve sürdüren kapitalist ilişkileri ve onun neden olduklarının yok olması için de mücadele etmek gerekiyor. Bu görev de öncelikle şiddetten en çok zarar gören kadınlara düşüyor.