Ana sayfa > Arşiv > Arşiv 2012 > Sınıf Mücadelesi Sayı : 168 - 8 Haziran 2012 > Sınıf Mücadelesi’nin Sözü
François Hollande’ın seçilmesinin ardından…
Hollande, Sarkozy’nin %48,32 oy aldığı seçimi, oyların %51,68’ini alarak kazandı. İki aday arasındaki fark bir milyondan fazla ve bu miktar kamuoyu yoklamalarından biraz farklı.
Önceki başkanlık seçiminde sandığa gitmeyen %18’lik oyu göz önüne alarak değerlendirmek gerekirse, %5,8’lik çekimser oyların ve tepki oylarının, 1969’daki başkanlık seçimindeki orana yaklaştığı görülür. 1969’da ikinci tur “bir birlerinden farkı yok” denen Poher ve Pompidou arasında geçmişti.
Sağ ve aşırı sağ oyların ağırlığının çok önemli olduğu Fransa’da, Hollande, Sarkozy karşıtlığından yararlanmayı başardı. Sarkozy karşıtı oyların önemli bir kısmı soldan gelse de bir kısmı da merkezden ve aşırı sağdan geldi. Sosyalist Parti seçmenlerinin bir kısmı, Mitterand’ın iktidara gelişini ve 1981’deki zaferi kutlamak için Bastille meydanına gitti. Ancak bu kitlenin tersine, işyerlerinde Sarkozy’den kurtulmanın memnuniyeti, yerini kesinlikle bir heyecana, coşkuya bırakmadı. İşçi sınıfı, Hollande’dan, birkaç sembolik jestten başka bir şey beklemiyor.
Hollande, sembolik birkaç jest gerçekleştirebilir. Çünkü milletvekili seçimlerine kadar Sosyalist Partisi ve Hollande, meclisin çoğunluğunu elde ederek zaferini tamamlamak amacıyla seçim kampanyasına devam edecek.
Hollande, şüphesiz, üç ay boyunca benzin fiyatlarını donduracak, “asgari ücret için küçük kırıntılar” verecek, eğitim ödeneğini biraz arttıracak ve ehliyet ücretini biraz indirecek. Hiçbir şey yapmamaktan iyidir ama boşuna!
Hollande’ın seçmenlerinin, ona “fazla bir süre tanıyıp tanımayacağı” gibi temelsiz bir görüşe destek vermek faydasız.
Hollande’dan patronların saldırılarını durdurmasını beklemek boşuna
Patronların ve mali çevrelerin emekçilere karşı saldırılarının durdurulmasını beklemek boşuna. Daha önce işten çıkarma planlarını özetleyen Le Parisien (günlük bir Fransız gazetesi) Danone, Nestle, Coca-Cola başta olmak üzere, gıda sanayisinde, 20-30 bin kadar işin tehdit altında olduğunu, Carrefour’un 3-4 bin işçi çıkaracağını, Peugeot Citroen’in, Aulnay-sous-Bois’daki fabrikasını kapatacağını ve nükleer enerji sektöründe faaliyet gösteren Areva grubunun, önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde, binlerce istihdam olanağını kaldıracağını ve Air France’ın, faaliyetlerini azaltmayı öngördüğünü hatırlatıyor.
Bu sadece buz dağının görünen kısmı! Bu sadece ekonomik krizin “normal” işleyişi. Mali krizin yeniden ortaya çıkması, bu durumu daha da kötüye götürebilir.
Eğer Hollande’ın ekibi, seçimin ardından bir borsa krizi gelmediği için sevinçli. Ancak sevinmek için çok aceleci olmamak gerek.
Hollande’ın jestleri, ve “iyilik”leri tek bir gün de olabilir. Hollande, mali çevreleri korkutmuyor ancak avro çevresinde herhangi bir şey üzerinden herhangi bir zamanda spekülasyon başlayabilir. Avro bölgesinde sadece tek bir para birimi ve on yedi kamu borcu var. Şu anda olduğu gibi, mali sistem, spekülasyon yoluyla kâr etmenin yolunu bulduğundan bu yana spekülasyon rüzgarı aralıksız devam etti.
“Spekülasyon dalgasından” bahseden yorumcular ve mali çevreler, Yunanistan’ın içinde bulunduğu ekonomik krize bir de siyasi krizin eklenmesinden kaygılılar. Çünkü Yunanistan’ın durumu, Portekiz’in, İspanya’nın, İtalya’nın ve Fransa’nın kamu borçları üzerinde spekülasyon başlatabilir.
Başka bir deyişle, Sosyalist Parti’nin iktidardaki ilk aylarının tarihi, genel seçimde ve daha öncesinde yapılan pazarlıktaki ittifaklarla değil, ekonomik krizin yeniden ortaya çıkmasıyla yazılacak.
Gerçekte yetkisi olmayan bir meclis için “oyum başa gitmesin”in anlamı nedir?
Cumhurbaşkanlığı seçimi daha yeni sonuçlandı ve devletin üst kadroları, genel seçimler için çalışmalarına hız verdi. Öte yandan UMP (Sarkozy’nin merkez sağ partisi) tarafında, Sarkozy’nin yerine geçmek isteyen Fillon, Copé, Bertrand gibi siyasetçiler, kendilerini çoktan seçim kampanyasında buldular. Bu siyasetçilerin genel olarak söyledikleri şöyle: “Sosyalist Parti’nin, iktidarın tümünü eline almasına engel olmak lazım.” Bu söylenenin bir anlamı yok ve iktidarı uzun süredir elinde bulunduran siyasetçilerin bir bölümü için bu bir küstahlığı ifade ediyor.
Sosyalist Parti’ye gelince, onun hedefi, Hollande’ı, çoğunluğun oylarını alarak seçtirmek, koalisyon ihtimalini yok etmek.
Sarkozy’nin gidişi ile birlikte ortaya çıkan koalisyon ihtimali, birkaç hafta için liderlerin boy ölçüşmesine dönüşerek, seçim kampanyasının gerekliliği belki de aralarında uyumlu bir hava yaratabilir. Ve hala orta bir yönetimin çıkma ihtimali var. UMP’nin Copé, Fillon, Juppé, Bertrand gibi ileri gelenleri, yönetimde görev alabilmek için şimdilik rekabetlerini gizliyorlar.
UMP, %17,9 oy alan Marine Le Pen’in, (aşırı sağ partinin lideri) yani Ulusal Cephe’nin baskısına maruz kaldı. Bu nedenle Marine Le Pen, 350’den fazla seçim bölgesinde etkili olabileceğini biliyor.
UMP’nin yöneticileri, Ulusal Cephe ile anlaşma yapmayacaklarına dair tanrılarına ant içmeye devam ediyorlar.
Ancak UMP gibi kural tanımayan bir parti, UMP ile kalmak isteyen tüm milletvekillerine, Ulusal Cephe ile anlaşılmaması için nasıl baskı yapacak? Günlük bir Fransız gazete olan Figaro, bir nevi olayın üstünü örten bir başlık attı: “UMP, Ulusal Cephe ile olan ilişkileri sorguluyor.” Görünüşe göre, kendine “halkçı” diyen milletvekilleri, UMP’nin aşırı sağa doğru sarkan yönlerini daha fazla sorgulamıyor. Tıpkı bu milletvekillerin arasından birinin “ideolojik engellemenin” karşısında “faydacılığı” göklere çıkarması gibi. Şu bir gerçek ki bu milletvekilleri, hatta aralarında biraz araştırma yapanlar bile, Sarkozy’nin saltanatı ile geçen son dönemde, UMP ile Ulusal Cephe’nin boş sözleri arasındaki farkı görmüyorlar.
Sosyalist Partililer ise şüphesiz, tüm dikkatlerini bakanlık koltukları üzerine toplamış ve bu koltuklar üzerine hesap yapıyorlar ve tüm çabalarını bu yönde.
Bakanlık koltukları için yarış daha Holllande seçilmeden önce başlamıştı. Bunun için, çevrecilerden Sol Cephe’ye kadar aynı partiden olanlar, büyük bir hırsla bakanlık için rekabet halindeler. Çevreciler, bu gülünç süreçte apaçık bir şekilde kendilerini gösterdiler ve şimdilik hiç kimsenin onlara bir şey teklif etmemesine rağmen, bakanlık koltuklarını kabul etme kararı için gösterişli ve acil bir toplantı yaptılar.
Sol Cephe de aynı durumda. Hollande, iki tur arasında, gözünü merkez sağ oylarına dikseydi Mélenchon’ın desteğinden olabilirdi. Ancak şimdi cumhurbaşkanı seçildiği için yönünü merkez sağa çevirme riskini alabilir.
Hollande’ın emekçiler arasında öfkeyi tetikleyen kemer sıkma tedbirleri konusunda sola ihtiyacı olacak. Bunun için 1981’i hatırlamak lazım. Mitterand, Fransız Komünist Partisi ile olan ilişkilerini ne sözleşmeyle ne de meclisteki herhangi bir pazarlıkla geliştirmeden, bir mecburiyeti olmadığı halde Komünist Partili bakanlar atamıştı!
Elbette günümüzdeki Komünist Parti, o dönemki Komünist Parti’nin gölgesi bile değil. Bununla birlikte, Komünist Parti çevreleri, CGT (Fransa’da en çok üyeye sahip sendika konfederasyonu) üzerinde az da olsa kalan itibarlarını korumaya devam ediyorlar. Komünist Parti’nin bu itibar alanı, emekçiler ile karşı karşıya kaldığında, Hollande için kullanışlı bir alan haline gelebilir.
Hollande’ın seçilmesi, kitlelerin sola kaydığı anlamına gelmese bile, Sosyalist Parti’nin genel seçimdeki zaferi takip ederse siyasi gidişatı yerinden oynatabilir.
UMP’nin bulunduğu haliyle veya farklı eğilimler ortaya çıksa bile sağın, yeni bir sosyalist iktidarına karşı, daha da hırçınlaşacağı kesin. Aşırı sağ da aynı şekilde saldırgan olacak.
Aşırı sağ meclise girme emellerini başarabileceğini ve sonrasında UMP’nin olası bir parçalanışının onu güçlendirip güçlendirmeyeceğini ileride göreceyiz.
Ancak gerçek olan, basit bir biçimde, kemer sıkma siyasetinin sorumluları, mali çevreler, Sosyalist Parti’yi kemer sıkmaya zorlayarak tüm suçu ona yükleyip muhalefetteki sağı tümüyle güçlendirecek.
Emekçilere zarar veren bu dönüşüm, küçük meclis oyunlarıyla yok edilemez. Bu dönüşümü sadece işçi sınıfının siyasete müdahalesi yok edebilir. LO (11.05.2012)