Ana sayfa > Arşiv > Arşiv 2012 > Sınıf Mücadelesi Sayı : 167 - 5 Mayıs 2012 > Sınıf Mücadelesi’nin Sözü
Devrimci komünistler ve seçimler
Devrimci komünistlerin seçimlere katılması, reformistler gibi “gerçekçi olma” iddialarıyla emekçilerin oylarını alıp koltuğa oturup hakim sınıflara hizmet edip sömürü düzenin devamına hizmet etmek için değildir. Tam aksine seçimleri fırsat bilerek, kapitalist sömürü düzenini teşhir ederek emekçilerin bilinçlenmesine katkıda bulunmaktır.
Komünizm, bütün topluma, insanoğlunun eşit bir biçimde, günümüz toplumunun üretim kapasitesine sahip olduğu bütün maddi mallara ve kültürel olanaklara eşit bir biçimde ulaşıp yararlanması için kendi ekonomik etkinliğine hakim olmasını sağlar. Bu perspektif ancak işçi sınıfı, yani yaşamak için sadece emekleri olanların sınıfı, iktidarı burjuvazi ve onun temsilcilerinden, kendisi kolektif ve demokratik bir biçimde uygulamak üzere söküp alırsa gerçekleştirilebilir.
Krize rağmen zenginleşmeye devam eden azınlık, bu duruma, çoğunluğu yoksullaştırarak ulaşıyor. Politikacı yöneticilerin vaaz verdikleri “ulusal dayanışma” bu gerçekliği gizlemeye yöneliktir. Bizleri, bankacılar ve büyük patronlar için iyi olanın, bizim için, toplumun bütünü için de iyi olduğuna inandırmaya çalışıyorlar. Bu büyük bir yalandır.
Örneğin, devletin borçlarının ödenmesinin herkesi ilgilendiren bir zorunluluk olduğunu tekrarlayarak bizi iki katı fazla yanıltıyorlar. Devlet aşırı derecede borçlanmayı, en yoksullara, başlarını sudan çıkarıp biraz nefes almaları için yardım ederek değil, bankacıları ve büyük kapitalist işletmeleri para seline boğarak yaptı. Bu borçları geri ödemek, bu paranın rengini bile görmemiş olan çoğunlukların değil, bu paralardan faydalananların görevidir.
Toplumun çoğunluğunun çıkarlarına denk düşen tek siyaset, bankaları ve mali şirketleri ne tazminat ödeyerek ne de yeniden satın alma yolunu kullanarak kamulaştırmaktır. Kitlelerin bunların çalışmalarını kontrol etmelerini de sağlamak gerekir. Bu ise onlara itaat etmek yerine onlarla yüz yüze gelmeyi ve onlara karşı çıkmayı gerektirmektedir.
Gerçek iktidar, milletvekilleri, senatörler hatta cumhurbaşkanının ellerinde değil. İktidar, büyük kapitalist işletmelerin ve bankaların yönetim kurullarının, polisin ve ordunun yöneticilerinin, seçilmemiş olsalar ve gölgede kalsalar da bu siyasetin sürekliliğini sağlayan yüksek dereceli memurların ellerindedir. Hükümetler de, cumhurbaşkanları da değişebilir, ancak hoşnutsuzluk ne kadar büyük olursa olsun; sadece seçim sandıklarında ifade edilirse, bu değişim yüzeysel ve geçicidir, sistem aynı kalır. Devletin, kendilerini fiziki ve düşünsel varlıklarıyla topluma egemen olan sosyal sınıfa, kapitalist burjuvaziye adamış olan yüksek hizmetkarları yerlerinde kalır, mekanizmayı çalıştırmaya devam eder ve paranın gücü tarafından istenen siyaseti de uygulamaya koyar.
İşte bu nedenledir ki devrimci komünistlerin, sömürenlerle sömürülenler arasındaki mevcut güçler dengesini ifade eden ve kaçınılmaz olarak burjuvazinin “ yönetim kurumu” olan bir hükümete katılması söz konusu olamaz.
Yaşam, tabii ki, tasarlanan ve uygulanan kurumsal oyunun çerçevesinde ve kapitalist burjuvazinin toplumsal egemenliğini korumak için ortaya konan hükümetin değişmesiyle değişmez. Sömürülen sınıf için, bu çerçeveyi kırmak ve büyük burjuvazinin sosyal ve ekonomik iktidarını sorgulamak için yeterince güçlü bir başkaldırı, isyan ve sosyal mücadeleler olmadan hiçbir kurtuluş yoktur.
Büyük patronların, şirketlerin kârlarını mali operasyonlara ve ekonomi için feci olan spekülasyonlara doğru yönlendirmelerini tercih eden bu davranışlarına karşı, yönetim kurullarının, şirketler ve buradan hareketle de genel olarak ekonomi üzerindeki mutlak iktidarlarına son vermek gerekir. İşyerleri, binlerce emekçinin, temel bir çerçeve içindeki işbirliği sayesinde, sosyal zenginliklerin oluşturuldukları yerlerdir. Ortak çalışma ve bunların sonuçları, sadece mülk sahiplerinin ve büyük hisse senedi sahiplerinin çıkarlarının temsilcisi olan baskıcı hevesler, küçük bir gizli komiteye bağlı olmamalıdır. Aksine ilk planda bu şirketlerde çalışan emekçiler olmak üzere, tüketicilerin, kullanıcıların ve yaşamları bir şirketin kararlarına bağlı olan herkesin kontrolü altında olmalıdır.
Bu kontrolün ilk şartı, patronların kendi işçilerine karşı hazırladıkları kötü darbelerin, aynı zamanda da ürünlerinin kalitesi ya da yararlılığıyla ilgili olarak söyledikleri bütün yalanların, karlarını mali operasyonlara yönlendirerek yarattıkları bütün savurganlıkların üzerini örten, onları saklayan, iş gizliliğini sağlayan bütün kanunların derhal ortadan kaldırılmasıdır. İş, ticari gizliliğinin ortadan kaldırılması, en azından, şirketin çalışanları veya kullanıcılar ve tüketiciler için zararlı bir projesinden haberdar olmalarını olanaklı kılacak, onların kitleleri hazırlanan bu kötü darbeler hakkında bildirmelerini olanaklı kılar.
Emekçiler, bu kontrolü sürekli olarak uygulayarak, “işten çıkarma planlarının” soyut ekonomik gerekliliklerin sonucu değil, bir seçimin sonucu olduğunun çok çabuk farkına varacaklardır. Düşük ücretler ve ücretlerin dondurulması, satın alma gücü olmayanların sermayenin getirisine bağımlı kılması yine bu aynı tip seçimin sonucudur. Kontrol, harekete geçen emekçilerin, kapitalistlere başka bir seçimi dayatabileceklerini tamamen doğal bir biçimde bilinç düzeyine çıkarır.
Elde edilmiş bir haktan asla vazgeçmemek, ancak bu hakları gerektiği gibi etkili bir biçimde kullanmayı da bilmek gerekir. Sık sık aldatılıp kandırılan sömürülen sınıf seçmenlerinin giderek oy kullanmama eğilimde olmalarının geçerli nedenleri vardır. Ancak seçimlerde oy kullanmamak, yöneticilere karşı duyulan meşru bir nefreti ifade etmek yanında, hakkından vazgeçmeyi, hatta kaderciliği de ifade ediyor.
Burjuvaziye hizmet etmeyi amaçlayan farklı siyasetler arasında tercih yapmayı reddetmek bir şey, bütün siyasetleri, hatta bu siyasetler arasında emekçilerin haklarını savunanları bile reddetmek başka bir şeydir. Bir bakıma, siyaset yapmayı sömürücülerin tekeline bırakmak demektir. Burjuvazinin çıkarlarını temsil eden siyasetlere karşı, emekçilerin ve sömürülenlerin çıkarlarını savunan siyasetlerle muhalefet etmek, bu siyasetleri dayatmak gerekir.
İşsizliğe son vermek için, işten çıkarma yasaklanmalıdır ve var olan işin hiç bir ücret kaybı olmadan bütün emekçiler arasında paylaştırılmasını da dayatmak gerekir. Ayrıca kitleler için yararlı kamu hizmet sektörü alanında daha önceden var olan ya da yeni kurulacak olan işyerlerine gerekli sayıda personelin alınması devlete dayatılmalıdır.
Herkesin piyasaya uygun bir satın alma gücüne kavuşabilmesi için bütün ücretlere, emeklilik maaşlarına ve sosyal yardımlara zam yapılması dayatılmalıdır. Ayrıca ücretlerde, emeklilik maaşlarında ve sosyal yardımlardaki bu artışların, kitlelerin temsilcileri tarafından yapılan ölçümlerle belirlenen yaşam pahalılığı ve zamlara göre yeniden ayarlanıp belirlenmeleri de garanti altına alınmalıdır.
Emekçilerin, sanayi işyerleri ve bankalar üzerine denetimleri dayatılmalıdır. Bu sözü edilen fikirleri yaymak için ne basına ne de büyük televizyon kanallarına güvenilebilir. Bu fikirler sadece, onları yaymak isteyenler tarafından, bu kişilerin etraflarında, aile çevrelerinde, çalıştıkları işyerlerinde, mahallelerinde yaptıkları çalışmalar sayesinde yayılabilir.
Esas mücadele, seçimler bitip seçim sandıkları yerlerine kaldırıldıktan sonra başlayacak. Seçim kampanyası, işte bu anlamda, devrimci bir komünist partinin inşa edilmesinde bir basamak, bir aşama olabilir ve olmalıdır.
Sömürülenler sınıfının, kendi siyasi çıkarlarını temsil edecek bir partiye ihtiyacı vardır. Böylesi bir partiye, sadece bir seçim vesilesiyle keskin laflar etmek, öfkeli çığlıklar atmak için değil, siyasi yaşamda ağırlığını koymak, burjuvazinin hükümetinin her kararına karşı sömürülenlerin gereksinim ve isteklerini ifade etmek için ve bunları dayatmak üzere gerekli eylemleri önermek ve örgütlemek için ihtiyaç duymaktadır.
Kapitalizme son vermek gerekir ve ona son verme yeteneğine sahip tek sosyal güç, örgütlü, harekete geçen, mücadeleye girişen sömürülenlerin gücü olacaktır.
Lutte Ouvrière bu alanda, devrimci komünist bir partinin inşası için mücadele etmektedir. Böylesi bir devrimci komünist partinin kurulabilmesi için işçi sınıfının saflarından, kendi sosyal sınıflarının sosyal çıkarlarını elde etme davasına, nihai amacın gerçekleşmesine, yani burjuva iktidarının devrilmesine kadar kendilerini adamış, binlerce, on binlerce kadının, erkeğin ve gencin harekete katılması gerekir. Yaşanan krizler, toplumu sürüklediği felaketlerle ortaya konan kapitalizmin iflası, birçok kişiyi bu sistemin varlığını sürdürmeyi hak etmediği konusunda ikna edecektir. Bu inanç ise bu insanların, toplumun köklü değişimini gerçekleştirmek için gerekli olan mücadelede yerlerini almalarını sağlayacaktır.
Kapitalist patronlarla mücadele etmek için onların zenginliklerinin kaynağının bulunduğu yerler olan işyerlerinde hazır bulunan bir parti gereklidir.
Emek dünyasının sayısız sorunlarıyla ilgilenmek ve müdahalede bulunmak üzere yoksul mahallelerde de hazır bulunan bir parti gereklidir. Bu parti, fikirleri ve programı açısından, sıfırdan var olmayacaktır. Emek dünyasının, kendi kurtuluşu için, geçmişte yürüttüğü mücadeleler, Marks’tan bu yana, komünist devrimci kuşaklar tarafından kullanılabilecek zengin bir deneyim birikimi oluşturmuştur. Marks, Komünist Partisi Manifestosu’nda bunu şöyle dile getirmektedir: “İşçi sınıfının kurtuluşu, kendi eseri olacaktır”