Diktatörlüğe karşı bir yıllık mücadele
Beşar Esad’ın diktatörlüğüne karşı Suriye halkının Mart 2011’de başlattığı isyan hareketi bir yılını doldurdu. Rejim kitlelerin durmak bilmeyen yürüyüşlerine karşı şiddet kullanma seçeneğini tercih ederek silahsız insanların üzerine polis ve ordusunu saldırttı. Hafif silahlarla donatılmış Özgür Suriye Ordusu’nun üzerine ise tanklarla saldırdı. Bir yıl boyunca süren bu baskılarda, çoğu sivil olmak üzere 9 binden fazla insan öldürüldü. Binlerce muhalif tutuklandı ve çoğuna insanlık dışı işkenceler yapıldı. 16 bin Suriyeli ise ülkeyi terk edip Türkiye ve Lübnan’a sığınmak zorunda kaldı.
Büyük emperyalist güçler 1970 yılından beri iktidarda olan Esad ailesi ile her zaman iyi ilişkiler sürdürdü. Şimdi ise, önce aylarca beklediler ve sonra Esad rejimini mahkum etmeye başladılar. Bu emperyalist güçler şimdi Suriye rejimine silah satanların başında gelen Çin ve Rusya’yı Libya’ya karşı yapılan saldırı tipinde yapılacak bir saldırıya karşı uyguladıkları veto nedeniyle protesto ediyorlar. Aslında emperyalist güçlerin esas sorunu, kitlelerin yıllardan beri en temel insan haklarından bile mahrum kalmış olmaları değil. Onların esas sorunu, eğer baştaki diktatör giderse kendi çıkarlarını nasıl savunacaklarıdır. İşte bu nedenle şimdi bu diktatörlüğe karşı olduklarını söyleyip ileride bunu kullanmak istiyorlar.
Bu büyük güçlerin tutumuna ek olarak bölgedeki Suudi Arabistan ve Katar da, ne hikmetse, kendi ülkelerinde koyu diktatörlük uygulamalarına rağmen, aniden Suriye halkının demokratik haklarının savunucuları kesildi. Hatta işi Suriyeli isyancılara silah yardımı yapabileceklerini söylemeye kadar ileri götürdüler. Aslında Suriye’de Esad rejiminin devrilip yerine İran’a karşı mesafe koyan ve onlara daha çok yaklaşan bir rejimin gelmesini istiyorlar. Eğer iktidara böyle yeni bir rejim, gelirse, bu rejim kitlelerin isteklerini nasıl yerine getirecek?
Bugün Suriye’de kitlelerin ifade ettiği onlarca yıl boyunca onlara karşı uygulanan diktatörlükten kurtulup özgürlüklerine kavuşma istekleridir. Son yıllarda Suriye’de kamu sektörü önemli oranlarda özelleştirildi ve böylece yerel burjuvazi servetine servet katıp kışkırtıcı bir lüks içinde yaşam sürerken, en az üçte biri yoksulluk sınırının altında yaşayan kitlelerin öfkesi daha da arttı. Örneğin 2 milyon insan günlük gıda harcamalarını bile karşılayabilmekten uzak ve bir milyon tarım emekçisinin hiçbir hakkı olmadığı gibi 1985 yılından bu yana grev hakkı bile yok.
Emekçilerin ve yoksul kitlelerin isteklerini yerini getirebilmek için kendi güçlerine güvenmekten başka hiçbir seçenekleri yoktur. Tunus ve Mısır örneklerinin gösterdikleri gibi rejim değişikliği olduğunda bile kitlelerin temel istekleri yerine getirilmiyor. Emekçilerin isteklerini yerine getirecek olan ne büyük güçler ne Arap liderleri ne de Esad’ın yerine geçmeye aday olan Suriye’li muhalefet liderleridir.
Türkiye’de AKP hükümeti, ABD başta olmak üzere büyük güçlerin bölgedeki taşeronluğunu üstlenmiş durumda. Emperyalist burjuvazi, silahlı örgütü olan NATO üzerinden “bu görev sana aittir” diye dayatırsa, o zaman da bin bir gerekçe bularak Suriye’ye askeri bir müdahalenin ne kadar doğru olduğunu anlatmaya başlarsa hiç de şaşırmamak gerek! Böyle bir saldırı, ne Türkiye’deki ne de Suriye’deki emekçi ve yoksullarına yararına olmayacağı gibi esas bedel onlara ödetilecektir. İşte bu nedenle de böyle bir müdahaleye karşı çıkmak gerek. LO (30.03.2012)