Ana sayfa > Arşiv > Arşiv 2012 > Sınıf Mücadelesi Sayı : 165 - 5 Mart 2012 > Güncel... Güncel... Güncel...
Kadınlar mücadele etmedikçe sorunlar bitmeyecek!
Yüz elli yıldan fazla bir süre önce dünyanın farklı ülkelerinde, emekçi kadınların, iş günü, çalışma koşulları, ücret gibi temel sorunları etrafında verdikleri mücadelenin ve bu mücadelelerde ödedikleri bedellerin anısına, her 8 Mart günü Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak anılıyor.
Aradan geçen bunca zamana rağmen, emekçi kadınların o günlerde mücadele ettikleri sorunların bir kısmı, çeşitli nedenlerle hafiflemiş olsa da yerlerine yenileri geldi. Ancak temel olan, yani kadınların, özellikle de emekçi kadınların, cinsiyetlerinden ötürü yani sırf kadın oldukları için yaşadıkları sorunların temelinde bir değişiklik olmadı.
En sanayileşmiş ülkelerden, çok daha ağır olarak en geri kalmış ülkelere kadar aynı durum var. Çünkü bugün dünyaya hakim olan kapitalist düzende kadınların cinsiyetlerinden ötürü ezilmesi, çıkar ilişkilerinin bir sonucu.
Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar, patronlar düzeninin kurumlarından önce kendi ailelerinin, kocalarının, babalarının baskısı altında tutuluyor, ihtiyaçları, istekleri yok sayılıyor.
Ülkemizde de bu durumun sonuçlarını görüyoruz. Türkiye’de çalışabilecek konumdaki her on kadından ikisi işe girebiliyor. Oysa kadın işçi demek, patronların gözünde ucuz işçi, örgütsüz işçi, kolayca işten atılabilen, itiraz etmeyen işçi demek. Son yıllarda gittikçe palazlanan patronlar, kadın emeğinden daha çok yararlanmak istiyor. Aynı zamanda, evde oturan kadını sokağa çıkarıp onları tüketici haline de getirmek istiyor.
Bu nedenle eğitimden medeni kanuna kadar, yasalarda birçok değişiklik yapıldı. Kadınların, en azından kağıt üstünde konumlarında biraz iyileştirme sağlandı. Ancak ne resmi kurumlarda çalışanlarda ne de toplumdaki erkek egemen zihniyette bir değişiklik olmadı. Artık daha fazla hakkı olduğunu bilen kadın, şiddet gördüğünde, ayrılmak istediğinde polise, savcıya gidiyor ama hak aradığı makamlar, yasalara göre değil, kendi erkek zihniyetiyle hareket ediyor.
Aileden sorumlu bakan, her kadın cinayetinden sonra, olay yerine gidiyor, ailelerle görüşüyor ama daha hiçbir devlet görevlisi, görevini yapmadığı için ceza almadı. İki lise öğrencisinin, sabıkalı, sekiz kez şikayet edilmiş bir erkek tarafından öldürülmesinden sonra da aynı görüntüler yaşandı.
Patronlar için en ileri kuralları ve yöntemleri savunan siyasiler, sıra kadınlara geldi mi en gerici düzenlemelerle öne çıkıyorlar. Üniversitelerde türbanın serbest bırakılması, okumak istediğini ileri sürüp başını açma olanağı bulabilecek, hem liseli hem de üniversiteli gençlerin bu imkanı elinden aldı. Üniversite sınavında katsayı uygulamasında yapılan düzenleme de bu yönde bir adım oldu.
Şimdi de eğitim sisteminin yeniden değiştirilmesi eğer gerçekleşirse, dördüncü sınıftan sonra yani 10 yaşındaki çocuğun okuldan alınabilmesi, en çok kız çocuklarının eğitimine darbe vuracak. Sekiz yıllık temel eğitimin en önemli etkisi, (zorunlu eğitim 14 yaşında bitiyor) evlenme yaşını yükseltmesi ve doğum oranını düşürmesi oldu. Eğitim yoluyla daha çok sosyal hayata katılan ve hakkını arayan kadın, kimin işine gelir ki?
İlk büyük kadın mücadelelerinden bugüne kadar geçen zamanda yaşananlar, bir yüz yıl daha geçse bile hakları için mücadele etmedikçe kadınların ezilmeye, baskıya, namus diye zorlanmaya, öldürülmeye devam edeceğini gösteriyor. O halde “artık yeter” demek gerekiyor!