Ana sayfa > Arşiv > Arşiv 2012 > Sınıf Mücadelesi Sayı : 164 - 3 Şubat 2012 > Güncel… Güncel… Güncel…
Genetiği değiştirilmiş gıdalar yasallaşıyor
Hükümet Biyogüvenlik Kurulu aracılığıyla geçtiğimiz Aralık ayında 13 GDO’lu (genleri değiştirilmiş) mısır çeşidinin hayvan yemi olarak ithal edilmesine onay verdi.
Bitkilerin genlerinin değiştirilmesi yeni değil, otuz yıldan fazladır uygulanıyor. Bunda temel amaç daha verimli ve dayanıklı türler üretmek. Daha hızlı ve daha çok taneli ürün üretmenin yanında haşerelere dayanıklı, kuşları, böcekleri ve kemirgenleri uzak tutan bitkiler yetiştirmek. Bu yöntem zirai ilaçlama zorunluluğunu azalttığı için verimliliğini arttırıyor. Bitkilerin genleriyle oynamanın insanlığın beslenmesi için gerekli olduğu iddia ediliyor.
Oysa bugünkü kıtlığın nedeni vurgun yapmak için gıda ürünü satın alınması ve sonra aşırı fiyatla satılması, tohum tekeli oluşturulup tohum fiyatının artırılması, tarım alanları üzerinde savaşların yaşanması gibi yetersiz üretimden değil, kapitalist düzenin gayri insani işleyişinden kaynaklanıyor.
GDO’ları en ateşli savunucuları, bu yolla çok büyük kazançlar elde eden büyük ABD şirketleridir. Özelikle sağlık, bilim ve çiftçi sendikalarıyla tüketici dernekleri, insan sağlığına verdiği zararlar nedeniyle haklı olarak karşı çıkıyorlar. GDO’lu türleri üreten tröstler ve onları destekleyen çevreler, karşı çıkanları “teknoloji düşmanlığı” ile suçluyor ve hatta bazıları, zamanında “trene”, “elektriğe” karşı çıkan gericilere benzetiyorlar.
Genelde kapitalizmin olduğu gibi gıda ve tarım alanlarındaki tröstlerin temel amacı insanların ihtiyaçlarını karşılamak değil mümkün olduğu kadar çok kâr elde etmek. Bu nedenle yeni bir ürünü satışa sunmadan gereken incelemeleri yapmak zahmetine katlanmıyorlar. Bu ürünlerin zararları ortaya çıkmaya başladığında eleştirileri kabul edip insan sağlığı için gerekeni yapacaklarına gerçekleri ortaya çıkaranlara saldırıyorlar, tehdit ediyorlar, satın almaya çalışıyorlar. Bu açıdan bir sürü örnek var. Sigara ve kurşunlu benzin örnekleri bunlardan sadece iki tanesidir.
Besin zinciri yoluyla bitkilerin genleri hayvana, oradan insana geçebilmektedir. GDO’lu mısır demek, her tür haşereyi öldüren, daha çabuk büyüyen genler taşıyan mısır demek. Bu genlerin uzun vadede hayvan ve insana ne tür etkide bulunacağı henüz bilinmiyor ama GDO’ların bir süredir yaygınlaştığı ülkelerden fikir veren bazı örnekler var.
GDO’lu soyanın insanlarda alerji oluşturduğu kesinleşti. GDO’lu patatesleri yiyen farelerin bağışıklık sisteminin ciddi bir şekilde bozulduğu da tespit edildi. Daha benzeri birçok araştırma var ama esas olarak GDO’lu türleri üreten ve tohum tekellerini ellerinde bulunduran büyük şirketler, devletin ya da derneklerin, hatta uzmanların araştırma yapmasına hem yasal olarak hem de fiili olarak izin vermiyor. Bu bile şüphe uyandırıcıdır.
“GDO verimliliği artırır, yoksulluğa çaredir, daha sağlıklıdır” gibi iddiaları da doğru olmadığı gibi gerçekler tam tersi olduğunu gösteriyor. Kanada’da GDO’lu tohumlarla üretim yapan 1.566 çiftçi arasında yapılan bir araştırmada çiftçilerin yüzde 83’ün bu tohumlara karşı olduğunu ve kullanmak istemediğini belirtmiş ve gerekçe olarak da kazançlarının düştüğünü, gıda arzının şirketlere geçtiğini, doğal bitkilerin ve ürünlerin risk altına girdiğini belirtmişler.
GDO’lu tohumların zirai ilaç kullanımını azaltır, fiyatını düşürür iddiaları da doğru değil. Ekilebilir tarım arazilerinin yüzde 74’ünde soya, mısır ve pamuk yetiştiren Arjantin’de 1996 yılında 13.9 milyon litre zirai ilaç kullanılırken 2008 yılına gelindiğinde kullanılan zirai ilaç miktarı 14 kat artarak 200 milyon litreye ulaşmış.
Üstelik çiftçiler tohumu her yıl daha yüksek fiyatla almak zorunda kalıyor. Örneğin ABD’de 2006-2008 arasında soya tohum fiyatları yüzde 50’den fazla arttı.