Avrupa’da aşırı sağ : aynı zehirin birkaç çeşidi
Matteo Salvini (2022 yılından beri, İtalya Bakanlar Kurulu Başkan vekili ve Başbakan Yardımcısı) 3 Aralık pazar günü, Floransa’da, «Avrupa’yı Özgürleştir » sloganı altında, Avrupa Parlamentosu’nun Kimlikler ve Demokrasi Grubu’nu oluşturan aşırı sağ partilerin temsilci-lerini bir araya getirdi.
La Ligue’in (Birlik) yöneticisi, Giorgia Meloni Hükümeti’nde Başbakan Yardımcısı olan ve Meloni ile rekabet halinde bulunan Salvini, 2024 seçimleri öncesinde, kendisini, Avrupa aşırı sağının lideri olarak konumlandırmak istiyordu. Bazıları, örneğin, başrolde olan, yani yabancı düşmanlığında en başta yer alan, partisi Hollanda’daki yeni seçimleri kazanan Hollandalı Geert Wilders, ya da Fransız aşırı sağ parti RN’nin (Rassemblement National – Ulusal Toplanma Partisi) eski sözcüsü Marine Le Pen, Salvini’nin düzenlediği büyük ayine katılmayı tercih etmediler. Çünkü Meloni’nin kampı yerine, Salvini’nin kampını seçmek istemiyorlardı. Meloni’nin, Fratelli d’Italia (İtalya’nın Kardeşleri) partisi, Avrupa Parlamentosu’ndaki başka bir grubun bir parçasını oluşturuyor. Ancak onların partileri de, FPÖ (Freiheitliche Partei Österreichs - Avusturya Özgürlük Partisi) Avusturyalıların, Vlaams Belang’dan (Flaman Çıkarı) aşırı sağ partisi Belçika’daki Flamanların ve AfD (Alternative für Deutschland - Almanya için Alternatif) Almanların partileri gibi, Avrupa Parlementosu’nda temsil edildi.
Elbette hepsi de aynı göçmen karşıtı fikirlere sahip bulunuyor. Göçmenler, halk kitlelerinin yaşamlarındaki bütün sorun ve zorlukların nedeni olarak da gösteriliyor. Ancak her birinin kürsülerde geliştirebildikleri kendilerine özgü pis saplantıları da var. Böylece, Romenlerin Birliği İçin İttifak’ın Romen üyesi George Simion, « ulusları ve doğal aileyi ortadan kaldırmak isteyen» ve «anne ve baba kelimelerini kullanmamızı yasaklamak isteyen yozlaşmışlar grubu» solun saldırısı karşısında heyecanlanıyor; Rönesans adlı Bulgar partinin başında bulunan Kostadinov ise kendisine, yok olma ve büyük bir değişim tehdidiyle karşı karşıya kalacak olan Avrupa ırkının saflığının, arılığının, savunucusu süsü veriyor. Aynı şekilde yabancı düşmanı olan Jordan Bardella (RN’nin Marine Le Pen’den sonra gelen parti sözcüsü), RN adına ne «Washington’un ya da Pekin’in avı» ne de «Afrika’nın beş yıldızlı oteli» olmak istemeyen bir Avrupa’yı savunma şampiyonu oluyor. Salvini’ye gelince, o da, Avrupa’nın Frank Mason’lardan, kozmopolit (farklı gelenek ve kültürlerin karışımı) maliyecilerden ve teknokratlardan kurtarılması gerektiği konusunda ısrar ediyor.
Aşırı sağ, hemen hemen Avrupa’nın her yerinde, kendinde, en mide bulandırıcı temaları geliştirme, savunma hakkını buluyor, bu hakka sahip olduğunu düşünüyor. Bunu, resmi siyaset ve medya dünyası, göçü en iyi ihtimalle bir sorun, en kötü ihtimalle de bir tehlike olarak tanımlayan konuşmaları çoğalttıkça daha da kolay yapıyor.
Avrupa emekçilerinin, nereden gelirlerse gelsinler, çıkarlarını savundukları sömürücüleri daha iyi korumak için kendilerine her türden düşmanlar tayin eden bu aşırı sağ şarlatanları takip etmekte hiçbir çıkarları bulunmuyor.