Antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) : Susmaları gereken politikacılar
Gazze halkının İsrail’in bombalamaları altında kalması, bu bombalamalarda çok sayıda canın yitirilmesi, meşru bir öfkeye yol açıyor. Ancak « antisemitizm », bu öfkeyi hisseden ve ifade edenleri tanımlayan ve pek çok kişinin sıklıkla kullandığı, saldırgan, küfür olarak kullanılan bir terim.
Bu kafa karışıklığı yeni bir şey değil : İsrail yöneticilerinin, en baştan, 1947 yılından itibaren, kendilerini, toprakları, yaşamları gaspedilen, mülksüzleştirilen Filistin halkının gardiyanları gibi konumlandırarak, Orta Doğu’daki halkların jandarması rolünü üstlenmelerinden beri, bu yöneticilerin politikalarına karşı çıkmak, muhalefet etmek, antisemitizm olarak damgalandı.
İsrailli yöneticilerin sömürgeci politikalarıyla suç ortaklığı yaptıklarını gizleme kaygısı duyan Fransız politikacılar da onları yakından izledi. Gérald Darmanin (Fransa İçişleri Bakanı), medyanın sürekli yaptığı gibi,
« Fransa’da antisemit eylemlerde bir artış » olduğunu gösterebilmek için en ufak bir ifadeyi bile not ediyor. Onun akıl hocası Macron, Fransa’daki Yahudi Kurumlarının Temsilciler Konseyi’nin (CRIF) yemeğinde, « Antisiyonizmin, antisemitizmin, Yahudi karşıtlığının modern biçimlerinden biri olduğunu » daha önceden ilan etmişti.
Élisabeth Borne (Fransa başbakanı), kendilerine
« Antisiyonist » diyen sol siyasi rakiplerini, aslında antisemitizmlerini maskelemekle suçluyor. Yorumcular da İsrail Devleti’nin savaş politikasını eleştirmeyi reddedenler için, son derece elverişli olan bu tanımın peşinden gitmekte gecikmiyor.
Millet Meclisi ve Senato başkanları işte bu temelde 12 Kasım’da yürüyüş yapma çağrısında bulundu. Bu çağrı yapılır yapılmaz da sağcı ve aşırı sağcı politikacılar kliği tarafından hemen onaylandı. Aşırı sağ parti RN’nin (Ulusal Toplanma Partisi) yeni bir numarası, yani yeni başkanı Jordan Bardella şöyle övünmeye cesaret ediyor : « Siyasi hareketim, Fransız toplumunu, siyasal İslam’ın meyvesi olan antisemitizmin toplumumuzda kalıcı olarak yerleştiği konusunda 15 yıldır uyarıyor ». Irkçılığı ve Yahudi nefretini her zaman temel dayanaklarından biri olarak alan bu partinin bir yöneticisinden gelen bu sözler oldukça cüretkar ve küstahça.
İsrailli yöneticiler tarafından beslenen bu kafa karışıklığı, kendilerini sadece Orta Doğu’daki devletlerin değil, dünya çapında antisemitizmin yani Yahudi karşıtlığının tehdidi altında olan (bunun bedelini İkinci Dünya Savaşı sırasında altı milyon kişinin ölümüyle fazlasıyla ödemiş bulunan) bütün Yahudi nüfusunun savunucu olarak sunduklarında ise, daha da artıyor. Böylece, Fransız politikacılar veya diğerleri, Arap ülkelerinde, Avrupa’da ya da Amerika’da, İsrail politikasına yönelik her türlü muhalefeti, genel olarak Yahudilere yönelik nefretin ortaya konması ve dolayısıyla da Nazizmin modern bir yankısı, tekrarı olarak sunabiliyorlar. Ne yazık ki bugün, İsrail hükümetinin Arap nüfusuna yönelik politikası, buna en yakın politika olarak ortaya çıkıyor.
Burjuva ve emperyalist düzenin savunucularının ileri sürdüklerinin aksine, İsrail yöneticilerinin saldırgan, sömürgeci, savaşçı politikasına karşı çıkmanın, Yahudi halklarının yüzyıllardır çektiği antisemitizmle hiçbir ilgisi bulunmuyor. Tam tersine, İsrail’de, Yahudileri ve Araplar olmak üzere bütün İsrail halklarını tehlikeye atanlar, Netanyahu ve onun aşırı sağcı müttefikleri. Ve ayrıca, bu yöneticilere ve onları destekleyen emperyalist güçlere karşı ifade edilen, giderek büyüyen meşru öfkenin sorumluları kimler ? Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı kanlı saldırının ardından, Filistinlilere yönelik onlarca yıldır sürdürülen baskı ve zulme, ardı arkası kesilmeyen sürekli savaşlara, ölüm üstüne ölüme yol açan Gazze’yi bombalar altına gömen saldırılara katkıda bulunanlar değil mi ?
Irkçılık zehrine, Araplara, Afrika ya da Asya’dan henüz yeni gelmiş ya da yıllar önce gelip yerleşmiş göçmen işçilere duyulan nefrete ve her zaman yeniden su yüzüne çıkabilecek eski antisemitizm zehrine karşı gerçek bir panzehirle karşı çıkmak gerekiyor. Bu ise, dünya işçi sınıfının bir parçası olmanın ve savaşı, ayrıca sayısız nefreti besleyen kapitalist sistemi yıkmak için elimizden gelen her şeyi yapmamız gerektiğinin bilincinde olmak anlamına geliyor.