İşsizlik ve hayat pahalılığına karşı işçi sınıfı kendi çıkarları temelinde örgütlenmeli
İşsizlik ve hayat pahalılığın olumsuz etkileri her geçen gün daha fazla hissediliyor. Sadece işsizler ve aileleri değil, işi olanlar da yoksullaştı. Bir ailede üç kişi asgari ücretle çalışsa dahi Türk-İş’in belirlediği yoksulluk sınırını aşamıyor. İşçi sınıfının milyonlarca üyesi, hiç birikimi olmadan işsizlik ve pahalılığına yakalandı, hatta çoğu işsizken.
Artan kredi borç miktarı, ödenmeyen kredi kartı borçları, askıya çıkan fatura sayısındaki tırmanışın çoğu işçi sınıfının üyelerinden geliyor. Çünkü hem devletin hem de patronların işçi sınıfına layık gördüğü ücret, geçim için gerekli ücretin altında. Üstelik ücretini hiç alamayan ya da aylarca gecikmeli alan çok işçi var. Tazminatsız işten çıkarılan, sosyal hakları verilmeyin veya kısılan, ücretsiz izne gönderilen, iş yükü arttırılan, var da var. İşyerindeki sorunlar, aslında, devletin ve patronların bilerek işbirliği içinde dayatmalarından ötürü var.
Örneğin tazminatsız işten çıkarmaya ilişkin haksızlıklar gündeme geldiğinde, görevli kurumlar, sendikalar, mahkemelerin, haksızlığı, yanlışı düzeltmesi beklenirken, tazminatsız çıkarma maddesinin her bir alt maddesine yeni bir numara verip patronlara yol gösterdiler. Böylece patronların yaptığı göze batmayacak.
Her alanda benzeri yapılıyor. Gıda fiyatı arttı; market denetleniyor. Oysa marketlerin işlemleri zaten çoğunlukla kayıt altında. Devlet fiyat belirlemiyor, patronlara şu fiyattan satacaksın demedikten sonra, denetim göz boyamaktan başka işe yaramaz. Hayat pahalılığından korunmanın yolu, fiyat denetimi, ucuzlatma, yolları değil, ücretlerin fiyat artışı oranında artmasıdır. Elbette iktidarın emriyle belirlenen resmi rakamlara göre değil, işçi sınıfının kendisinin belirlediği enflasyona göre. Bunu yapmak hiç de zor değil; bugünlerde siyasetçiden öğrencilere kadar birçok kişi aynı marketten, pazardan aynı alışverişi yapıp gerçek enflasyonu hesaplıyor. İşte ücretler, bu gerçek enflasyon kadar artarsa, işçi sınıfı hayat pahalılığından korunur. Aynı zamanda patronlar, enflasyon yoluyla dolaylı olarak işçi sınıfının ücretini daha fazla ceplerine indiremez.
Enflasyon karşısında patronların sızlanmaları, tam yalandan. Patronlar, işçi sınıfına ürettirdiklerine zam yaparak, değil kaybetmek kârı daha da arttırdı. Geçim derdi, işçi sınıfı içinde işsizlik kaygısını arttırdığından, daha ağır çalışma koşullarına razı olanların sayısı artıyor. Böylece az işçiyle çok iş yapan patronun kârı da arttığı gibi işçi sayısını da kısar, işsizlik artar.
Bugün yaşadığımız gidişat, kısır döngü haline geliyor. Bundan ne market, pazar gezerek ucuzluk arayarak ne de patronlara boyun eğerek çıkabiliriz. İşleyişi durduracak, hatta tersine çevirecek kararlar ve uygulamalar gerekli. İşçi sınıfının hayatta kalması için gerekli acil kararları alacak sözü dinlenen merkez; onları uygulayacak güçte bir örgütlenme gerekli. Bu güç işçi sınıfında var. Sadece işçi sınıfı kendi çıkarları doğrultusunda, örgütlenip bir yönetim oluşturabilir ve örgütlü olarak harekete geçip kararlarını uygulatabilir.
Muhalefetteki siyasilerin bize güvenin, yapacağız laflarının hiç karşılığı yok. Kılıçdaroğlu ya da Akşener, mevcut sistemde neyi, nasıl, hangi güçle değiştirecek ki sorunlar çözülecek? Hangi patron, neden, bugüne kadar yaptıklarından vazgeçsin, kârını gözden çıkarsın? Onları nasıl engelleyecekler? Hangi memur, hangi mahkeme, hangi sendikacı, ansızın işçi yararına karar alacak?
Tüm bunları yapabilecek, dayatabilecek tek gün işçi sınıfının kendisidir. Güç var, eksik olan işçi sınıfının kendi çıkarları temelinde bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve mücadelesidir. (01.10.21)