Deprem kendini hatırlattı, yeniden unutulmak üzere
Ege denizindeki Sisam Adası yakınlarındaki deprem, en fazla zararı merkezinden 80 kilometre uzaktaki İzmir’in Bayraklı ilçesine verdi. Bu ilçe, İzmir’in en yoksul ve son dönemde yapılaşmanın en çok arttığı, aynı zamanda kaçak yapılaşma nedeniyle imar affına başvuruların en çok olduğu yerlerden.
Medyada siyasetçilerin ve yetkililerin ağızlarında 1999 depreminden sonra işittiklerimiz tekrarlanıyor. Tutumlarında da fazla değişiklik yok. Depremin verdiği acılarda da değişiklik yok ne yazık ki!
Dünyada bu yıl yaşanan 6.5’in üzerinde 20 depremde toplam 13 insan öldü, Elazığ depremindeki gibi en çok ölüm Türkiye’de yaşandı. Elbette bu durum fazla şaşırtıcı değil. Çünkü 1999 depreminden sonra şehirler depreme hazırlanmadı. Geçteğimiz hafta bir gazeteci açıkladı; İstanbul’da hangi binanın yıkılacağı, hangi yolun çökeceğini devlet biliyor. Yapılan şey deprem sonrasındaki kurtarma çalışmalarının iyileştirilmesi oldu.
Aslında bir uzman gerçeği açıkça söyledi: “Depremde yoksullar ölür (...) Siz hiç bir zenginin göçük altından çıkarıldığını duydunuz mu?” AKP iktidarı, depreme hazırlığı “kentsel dönüşüm”e çevirdi. Kentsel dönüşüm, inşaat şirketlerinin, müteahhitlerin yani iktidarı en fazla destekleyen patronların en yüksek kâr amacıyla, eskilerin yerine daha fazla daireli, yani daha yüksek binalar dikmesi demek. İşin içine kâr girdiğinde gerekli önemler alınamıyor.
İzmir’de güya yeni yönetmeliklere uygun ya da kentsel dönüşüm kapsamında yapılan birçok bina hasarlı, oturulamaz hale geldi. Üstelik bu konutlar daha yüksek fiyata satıldı. İnsanlar, güvenli ev almak için fedakarlık yaptılar. Üstelik İzmir, aralıklarla değil, sürekli deprem olan bir bölgede.
Sadece konutlar değil, her zaman olduğu gibi hastane, adliye, okul gibi sadece çalışanların değil halkın kullandığı, her zaman kalabalık kamu binaları da hasarlı.
İnşaat şirketleri, bu iktidar döneminde kayırıldı; devletten çok iş aldılar, palazlandılar; onlara ayrıcalıklar, öncelikler tanındı. Kurallara uygun iş yapsalar bile çok para kazandılar. Ancak güçlerini kuralsızlığı yaygınlaştırmak, böylece kârı daha da arttırmak için kullandılar. AKP ve Erdoğan, iktadarda kalmakta zorlandıkça devlet siparişleriyle kâr kapılarını sonuna dek açtığı patronlardan daha fazla destek istedi. Bunların başındaki inşaat sektörünün patronları, Erdoğan’a daha sıkı sarıldı ve karşılığında kural, yasa, yönetmelik tanımaz oldular. Kendi kasalarını her durumda dayatıyorlar. İşte böylece “depreme hazırlık” kısa bir sürede “kentsel dönüşüm” haline geldi. Patronlara kâr getirmeyen hiçbir inşaat dönüşemez oldu.
İzmir’e giden muhalefet partileri, insanların acılarını paylaşıyor sonra da sözü iktidarın yanlışlarına getiriyor. Ancak hiçbiri yanlışları yapan iktidara; tüm kâr düzenini ayakta tutan, destekleyen, arkasında durmasının karşılığını dayatan patronlardan söz etmiyor.
Patronlar kurallara uygun yapılar yaptığında belediye veya kamu görevlileri ruhsat mı vermiyor? Patronlar kurallara uygun iş yaptığında sorun mu yaşıyor? Gerçek tam aksine; patronlar kuralları hiçe sayıyor ve üstü örtülmesi için baskı yapıyor, avanta dağıtıyor, adam ayartıyor. Çoğu zaman da işine geleni, kanun ya da kural haline getirtiyor.
İşte sorun burada, her zaman kârın öncelikli olduğu, ihtiyaçların, önlemlerin arka planda kaldığı kâr düzeninde. Esas değişmesi gereken de budur. (01.11.20)