Şehir hastaneleri gerçeği
Türkiye’de ilk ihalesi 2011 yılında yapılan şehir hastanelerinin altında yatan ana neden; AKP iktidarının inşaata dayalı büyüme stratejisinde kendi yandaş sermaye grubuna emekçilerden kesilen vergilerden düzenli pay aktarırken, kamusal sağlığa erişimi zorlaştırarak emekçileri özel sağlık sisteminin kucağına atmaktı.
İngiltere’de 1990’larda şehir hastaneleri denenmiş ve büyük zarara neden olduğu anlaşılınca vazgeçilmişti. Türkiye’de aynı sonuç doğuracağı baştan açık olmasına rağmen, sermayenin çıkarları emekçilerin çıkarlarının üzerinde tutuldu ve 8 yıl boyunca bu yap işlet devret modeli ile hastaneler yapıldı.
Yap-işlet-devret modelinde devlet, ihaleyi verdiği patrona büyük oranlarda vergi indirimi uyguluyor; yatırım masrafının bir kısmı teşvik olarak veriyor; hastanenin yapılacağı hazine arazisini bedelsiz devrediyor. Yetmezmiş gibi inşaat tamamlandıktan sonra, devlet 25 yıl boyunca kira ödüyor, üstüne (otoyolda araç geçiş sayısı gibi) doluluk oranı garantisi, olmazsa parasını veriyor.
Maaşı devlet tarafından ödenen sağlık emekçileri buralarda güvencesiz, daha zor şartlarda çalışmaya mecbur bırakılıyor. Ulaşımın zaman alması, hastayı zorlayıp tedaviyi geciktirdiği için hem sağlık emekçileri hem de hastalar ve yakınları zorluk yaşıyor; sağlık emekçilerine karşı şiddet eğilimi artıyor. Hastane içindeki mesafe, hekimlerin hastalarına ayırdıkları zamanı azaltması da cabası. Hekimler, gelirlerinin büyük bir bölümünü performansa dayalı hizmetten aldıklarından esnaflaşmaktan şikayetçi.
Şehir hastanelerinin açık kalması için şehir merkezindeki kamu hastanelerı yıkılıyor, Çoğu yerde kapatılan hastanelerdeki yatak sayısı, şehir hastanelerinden fazla. Kısaca patronlar, bir taşla on kuş vurdu.
Erdoğan’ın düne kadar “cebimizden tek kuruş çıkmadı” diye övündüğü bu sistem şimdi AKP’lilerce uygulanamaz ilan edildi. Utanmayıp bu yaptıklarını takdir etmemiz bekleniyor.
Bizler, kamunun yararına bir toplum sağlığı sisteminden yanayız.(01.12.2019)