AKP yeni bir sistem kuramıyor, sistemi kendisiyle birlikte çöküşe sürüklüyor
Marmara denizindeki deprem, beklenen İstanbul depreminin bir kez daha öne çıkmasına neden oldu. Eğer sarsıntılar devam etmezse, tıpkı 1999 depreminin ve etkilerinin unutulması gibi beklenen deprem yine gündemden düşecek. Zaten siyasiler depremi de kendi partilerinin çıkarına kullanacak şekilde ele aldıkları gibi oy hemen gündemi değiştirip sözde yakında seçim olmadığı halde seçim yarışını öne çıkardılar.
Siyasilerin gündemi, özellikle sorunların arttığı dönemlerde bir türlü, kitlelerin gündemine denk gelmiyor. İktidar çevreleri, sorunları kitlelerin yararına çözmeye niyetli olmadığı için geçiştiriyor. Örneğin deprem için iktidar tarafı “her şey mükemmel” diyor. Kağıt üstünde İstanbul’daki tüm okullar, hastaneler ve diğer kamu binaları hem toplanma hem de barınma alanı. Böylece 10 bin rakamına ulaşılıyor. Oysa daha ilk günden 49 okula çok riskli olduğu için kilit vuruldu, Çapa ve Cerrahpaşa hastanelerinin birçok bölümü de aynı durumda. Hatta Çapa’da ve Cerrahpaşa’da öğrenciler, can güvenlikleri için üç gün derse girmeyip kapı önünde eylem yapmak zorunda kaldı. İnceleme için başvuru sayısı şimdiden 2 bini aştı. Kısaca kağıt üstündekilerin gerçekte hiçbir değeri yok.
İktidar, bunu çok iyi biliyor, bu nedenle depremin gündemden düşmesi için Suriye’ye askeri harekat, göçmenlerin durumu, sonra da cumhurbaşkanı seçim barajı gündeme getirildi. Ancak geçmişten farklı olarak AKP’nin öne çıkardı her konu sonunda dönüp dolaşıp elinde kalıyor. Çünkü AKP’ye ya da Erdoğan’a samimi olarak güvenenler kadar, çıkar için destekleyenler de artık eski düşüncelerini değiştirdi. Zaten onlar için esas sorun, gerekeni yapmamaları değil, söyledikleri laflara artık kendi tabanlarının bile onaylamaması ya da kanmaması.
Örneğin son sarsıntı, deprem için toplanan vergi ve biriken parayı da gündeme getirdi. AKP yöneticileri, geçmişte övüne övüne bu parayı yol yapımında kullandıklarını açıklıyordu. O açıklamalar, şimdi AKP için övünç değil, tepki kaynağına dönüştü.
Erdoğan, başarısız darbe girişiminden sonra neredeyse tüm iktidarı kendi elinde toplayan bir sistem kurmak için harekete geçti. Güçlü ve hızlı iktidar için yüzlerce yasa değiştirildi; örneğin devlet ihale kanunu 160 kez değiştirildi. Darbe nedeniyle yeterli desteği almıştı ancak bu durumun kısa sürede dağıldığı görülüyor. Çünkü kitleler, iktidarın sadece bir avuç patron için yönlendirildiğini, kayırmacılığın, torpilin gizlendiğini, sağlık, eğitim gibi hizmetlerin patronların para kazanacağı biçimde dönüştürüldüğünü yaşayarak görüyor. Erdoğan’ın sözde karizması çok fena çizilmiş durumda. Koltuk, mevki, aylık vermeden kimse onu savunmuyor, veremedikleri de çekip gidiyor.
AKP’nin çöküşü, belki de ANAP gibi erimeyle değil, bölünmeyle olacak. AKP’den daha önce ayrılıp parti kurma girişimleri sonuçsuz kalmıştı ancak bugün ortam daha farklı. Ekonomik kriz nedeniyle eskisi gibi daha geniş bir çevreye kazanç olanağı yaratılamıyor. Ayrıca Erdoğan, kendisini destekleyen bir avuç patronun çıkarlarını her şeyin önünde tutmak zorunda. Bu nedenle AKP hem dışarıdan gelen eleştirilere daha duyarlı hale geldi, hem de bunun da etkisiyle kendi içine gittikçe daha fazla kapanıyor.
İktidardaki her parti yıpranabilir, yıprandı da. Ancak Erdoğan tüm devlet olanaklarını kendi elinde tuttuğundan ve sadece kendi çevresini koruyan, hatta kendisini desteklemeyen herkesi iten, Kürt halkını ve siyasi temsilcilerini düşmanlaştıran siyasetinde ısrar etmesi nedeniyle, iktidarın yıpranması toplumu derinden etkiliyor. AKP ile devlet kurumları iç içe geçtiğinden, kitlelerin yararlandığı kurumlar da yozlaşıyor, yetersiz kalıyor.
Siyasetçiler, neden oldukları toplumsal sonuçları zerre kadar önemsemiyor. Toplumun geleceğini de önemsemiyor. Hizmet verdikleri burjuvazinin emirleri doğrultusunda, toplumu çöküşe götüren her şeyi yaptılar. Toplumun geleceğini de düşünmediler; deprem fonundaki parayı bile patronlara peşkeş çektiler, deprem adına çakılan her çividen patronlara para kazandırdılar. (04.10.19)