ABD tehdit ediyor
Son zamanlarda Trump neredeyse her gün İran’a karşı tehdit savuruyor. Önce uygulanan ambargo siyaseti ile kıtlık, işsizlik ve müthiş fiyat zamları ile tırmanan enflasyon sonucu yoksul kitleler açlığa sürüklendi. Şimdi de Trump, işi askeri tehdit aşamasına vardırıp bölgede askeri yığınak ve takviye yapıp savaş gemilerinin gücünü artırdı.
20 Haziran’da İran hava sahasında bir ABD dronu düşürüldü ve bunun ardından Trump bir adım daha ileri gidip iğrenç bir komedi sergiledi. Kendi deyişiyle, 150 İranlının canına mal olacak bir askeri hava saldırısını 10 dakika öncesinde ani bir kararla, vicdan azabı çektiği için engellediğini iddia etti. Ardından neredeyse kendini kurtarıcı, insan dostu olarak takdim etti!
24 Haziran’da Trump, iki gün boyunca yeniden görüşme olabileceğinden söz edip ardından ambargoyu daha da artırdı; bazı İranlı ileri gelenlerin ülke dışsındaki mal varlıklarını dondurma kararı alıp gerçek görüşünü ortaya koydu: İran, ABD imparatorluğuna boyun eğmeli, onun önünde diz çökmeli. Bunu yapmazsa çekip gitmeli. Eğer bunlar yapılmazsa İran önce açlığa mahkum edilecek, sonra gerekirse ülke savaşla yerle bir edilecek.
ABD Başkanı bu siyasetini gerekçelendirme zahmetine bile katlanmadan gerginliği artırıyor. Trump, Hürmüz Körfezi civarında petrol taşıyan gemilere Mayıs ve Haziran aylarında ateş açılıp hasar oluşmasını İran’a mal ediyor. Ancak bu olayla ilgili hiç delil yok. ABD, bölgede başta Suudi Arabistan olmak üzere tüm diktatörlere destek veriyor, onların arkasında duruyor. Böyle bir ABD’nin İran halkını diktatörlüğe karşı desteklediği iddiasına kim inanabilir? Üstelik İran’da 30 yıldan beri uygulanan mollalar diktatörlüğü, ABD’nin satın aldığı büyük dostu eski Şah diktatörlüğü terörünü unutturmadı.
Trump sürekli olay yaratan açıklamalarla gösteri yapıyor ve esas hedefi olan yeniden başkan seçilebilme niyetini gizlemeye çalışıyor. Ancak tüm bunlar esas gerçeği unutturmamalı: İktidardaki Başkan kim olursa olsun ABD devleti dünyadaki baş jandarmadır ve görevi emperyalist düzeni korumaktır. İşte ABD de bunu yaparken, tıpkı ortakları Fransız ve İngiliz emperyalizmi, yani ondan önceki jandarmalar gibi işgal ediyor, bombalıyor, birçok ülkeyi işgal ediyor ve tüm kıtalardaki en kanlı diktatörlük rejimlerini destekliyor.
Uzun yıllardan beri ABD askeri uçakları, ortakları Fransa’dan Suudi Arabistan’a, İngiltere’den İsrail’e kadar askeri hava kuvvetleri, hiç kimseye en küçük hesap vermeden, en küçük gerekçe göstermeden istedikleri ülkeye karşı saldırı düzenliyor ve kamuoyundan eleştiri bile almıyor. ABD bu serbestliğinin, Venezüella’dan Küba’ya, İran’a kadar tüm ülkelerin ve halklarının en cılız muhalefetiyle bile yüzleşmeden, en küçük bağımsız tavırla karşılaşmadan, devam etmesini istiyor. ABD’nin barış düzeninin ne anlama geldiğini Irak’taki harabelerden, Suriye’de yerle bir edilen kentlerden, tüm dünyadaki göçmen kamplarından çok somut olarak görüyoruz.
Gittikçe çoğalan çatışmalar ve emperyalist müdahaleler, ekonomik krizden de kaynaklanıyor. Emek sömürüsüne dayanan ve sürekli hale gelen savaşlar, her geçen gün artıyor. Artan yerel savaşlar, giderek genel savaşa dönüşüyor. Bu ortamda ABD’nin büyük sopası, devasa savaş bütçesi, göz kamaştıran savaş gemileri, uydu ağları yenilmez görünüyor. Ancak şunu unutmamak gerek: Krizler ve savaşlar, hem metropol hem de ezilen ülkelerde devrimlere gebedir. LO (28.06. 19)