İşsizlik ve hayat pahalılığı
Siyasetçiler, bir yandan “her şey güzel olacak” yok “daha güzel olacak” laflarıyla umut vermeye çalışırken diğer yandan iş ve ucuzluk vaat etmeyi unutmuyor. Lafla peynir gemisinin yürümediğini son seçimde bir kez daha gördüler.
Sadece olumluya yorabileceği bir rakam bulmayı becerdiğinde ortada görünen damat bakan, son günlerde yine yok. Çünkü İstanbul seçmeni kadar, işçiler kadar, esas patronları daha fazla kızdırmak istemiyor.
Patronlar, hatta AKP’yi sonuna kadar destekleyen patronlar için bile durum kötüye gidiyor.
Ekonomideki bozulma, bir anda her şeyi tersine çevirdi. İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) "Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2018 Araştırması"nın sonuçlarına göre, Türkiye’nin en büyük şirketleri, geçen yıl elde ettikleri kârın neredeyse %90’ını borç ödemek için kullandı. Şirketlerin kasalarındaki her 100 liranın sadece 33 lirası üretimden geliyor; kalan 67 lira borç alınmış. Patronlar, döviz ve faizdeki tırmanma ile birlikte üretimin kısılması nedeniyle artık borcu ödeyemez duruma geldi.
Bu ortamda patronlar, üretimi sürdürmek, borç ödemek, kâr etmek, yani yaptıklarını devam ettirmek için devletin kasasına el atıyor. Hükümet de bundan başka bir şey yapmıyor. Patronlara açıklanan paketlerin sayısı çok, işçi fonlarından dağıtılan paranın hesabı yok, alınmayan verginin, verilen devlet siparişlerin sınırı yok.
Ancak esas işçi sınıfı; asgari ücretliler, işsizler, emekliler için durum kötüye gidiyor. İşçi sınıfının hem satın alma gücü düştü hem de tüketim harcaması; bir hesaba göre %9.8; başka bir hesaba göre %12.1.
Devletin kamu yatırımları da düştü; toplumsal hizmetler yetersiz hale geldi, bakım, onarım, iyileştirme yapılmıyor. Hastane kuyrukları, dolu sınıflar, çöken yollar, bitmeyen inşaatlar, yeniden geri geldi.
İşçilerin gözünü boyamak için son 4 yılda ondan fazla işsizlik paketi açıklandı ancak işsiz sayısı resmi rakamlara göre üst üste rekor kırmaya devam ediyor.
Devletin tüm olanakları; ekonomik, siyasi, medya, hatta istatistik oyunları bile patronların emrine serildi ancak yine de çözüm olamıyor. Burjuvazi, adeta bir sarmal gibi döne döne bataklığa yuvarlanıyor. Toplumun çok küçük azınlığını oluşturan patronların batması önemli değil ama tüm toplumsal sistemi kendi çıkarlarına göre biçimlendirdikleri için herkesi beraberlerinde sürüklüyorlar. Sipariş alamayan ya da iflas eden bir şirket, işçilerini de işsiz bırakıyor oysa burada üretilen ürünler, toplumun ihtiyacı olmaya devam ediyor. Üretim sürdürülüp işçiler çalışmaya devam edebilir ancak izin verilmiyor. İşçi sınıfı, patronların bir tür canlı makinesi gibi görülüyor, patronu olmadan var olamayan, çalışamayan. Bu büyük bir aldatmaca.
Krizin neden olduğu işsizlik ve hayat pahalılığına, yani emekçilerin yaşam koşullarının kötüleşmesine çözüm var. Patronların zararına da olsa bu çözümü uygulatmayı dayatmak gerek. (03.06.19)