Türkiye’nin Suriye ve Irak siyaseti
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun geçmiş günlerdeki Bağdat, Basra ve Erbil ziyaretleri son günlerde Irak ve Suriye konusunu yeniden gündeme getirdi. Elbetteki bu “yoğun gündem” hiç de emekçilerin çıkarlarına yönelik değil. Saatlerce bir şeyler anlatılıyor ama Ortadoğu’daki emekçilerin çıkarları lehine zerre kadar vurgu yok. Örneğin bizlere Irak’ın Kuzeyinde iş yapan 3 bin 200 şirketin %44’ü Türkiyeli, ama sadece %11’i İranlı gibi şoven masallar anlatıyorlar.
Her şeyden önce şunu hatırlatmakta yarar var: Ortadoğu devasa petrol yatakları ve doğal kaynaklar barındırdığı için, başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin talan siyasetlerinin kurbanı oldu ve olmaya devam ediyor.
Emperyalizmin müdahalesi
Başta ABD emperyalizmi olmak üzere, emperyalist güçler kendi çıkarları için Irak’a yalan iddialarla savaş açtı ve Saddam Hüseyin diktatörlüğünü, iddia ettiği gibi demokrasiyi getirmek için değil, bölgedeki ekonomik ve askeri çıkarlarını savunmak için yıktı.
Bunun sonucu olarak yüz binlerce insan canından oldu, milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldı, ülkedeki kitlelerin büyük bir çoğunluğu yoksulluk, sefalet ve çok acılı günler yaşadı, hala da yaşamaya devam ediyor. Ülkenin büyük bir bölümü harabeye döndü.
2011 yılından itibaren temel olarak aynı emperyalist siyaset Suriye’ye uygulandı ve uygulanmaya devam ediyor. Suriye’deki Esad rejimi Rusya’nın desteğiyle bazı bölgelerde de olsa ayakta kalabildi ve şimdi hakimiyet alanını belirli oranlarda geri alabildi.
Suriye’de yüz binlerce insan katledildi, milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldı, feci acılar, yoksulluklar çekti ve çekmeye devam ediyor. Suriye’de, Irak’tan farklı olarak, ABD emperyalizmi ile birlikte hareket eden temel güçlerin karşısında, Esad rejimi üzerinden kendi çıkarlarını savunan Rusya var.
Bölünmüş Kürt halkı büyük bedel ödüyor
Bölgedeki temel yerel güçler olan Türkiye ve İran, hem kendilerini savunmaya hem de öz çıkarlarını, yani kendi patron ve zenginlerinin çıkarlarını korumaya çalışıyorlar.
İran hem Suriye’de hem de Irak’ta Rusya ile birlikte hareket ederek, temel olarak Şii çevrelerle birlikte davranarak kendi ekonomik, askeri ve siyasi çıkarlarını savunmaya çalışıyor.
Türkiye hem sınır güvenliği sorunlarını kullanarak hem de geçmişte oluşturduğu ekonomik ilişkilerini kullanarak kendi hakim sınıfının çıkarlarını savunmaya çalışıyor.
Bizler komünist devrimciler olarak soruna şu ülkenin, şu hükümetin, şu süper gücün çıkarları açısından değil işçi sınıfı açısından bakmak zorundayız. Hem Irak’ta, hem Suriye’de, hem İran’da hem de Türkiye’de hükümetler, devletler kendi patronları ve burjuvalarının çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar. Bizler de bu ülkelerin işçi sınıfının çıkarlarını bilmeli ve savunmalıyız.
Bizler açık ve net bir şekilde şuna vurgu yapmalıyız: Bu bölgede ister Arap, ister Acem, ister Kürt, ister Türk, ister başka bir kökenden olsun, tüm emekçilerin çıkarları ortak.
Emperyalist ve bölgesel hakim sınıfların sömürüsünün, askeri harekatlarının, baskılarının ve operasyonlarının bedelini bizler ödüyoruz. İşçi sınıfına düşman olan güçler, kendi aralarında çelişkileri olsa da, işçi sınıfına karşı her zaman birlikte, tek bir güç olarak hareket ediyorlar.
Bizler farklı kökenden gelen işçiler, emekçiler olarak Arap, Türk, Acem, Kürt diye bölünme tuzaklarına düşmeden, sınır tanımadan (sermaye bizlere karşı sınır tanıyor mu?), kendi ortak sınıf temellerimizde hareket etmeyi, birlikte davranmayı öğrenmeliyiz. Eğer bunu başaramazsak emperyalistler, patronlar ve her türlü fırsatçı ve menfaatçiler bizleri sömürmeye ve ezmeye devam edecekler.
İşçi sınıf marşının dediği gibi:
“Enternasyonalle kurtulur insanlık…” (03.05.19)