Ana sayfa > Arşiv > Arşiv 2017 > Sınıf Mücadelesi Sayı:230 4 Ağustos 2017 > Sınıf Mücadelesi’nin Sözü
Genel seçimlerden sonra Cezayir -I
Cezayir’de 4 Mayıs’ta yapılan genel seçimler, iktidardaki iki partinin mutlak çoğunluğu almasını sağladı. Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) 164 sandalyeyle birincisırada yer alırken, Ulusal Demokratik Birlik (RDN) 97 sandalyeyle onu izledi. İki koalisyona bölünmüş İslami partilere gelince, Ennahda, İslami Yeniden DoğuşHareketi (MSP) ve Eskiden Hamas adıyla anılan Barış Toplumu Hareketi 15 ve 33 sandalye kazandı. Bunlara iktidara yakın Cezayir Umut
Birliği Partisi (TAJ) de eklenince İslamcılar toplam 67 sandalye almış oldu. Bu sonuç İslamcıların diğer Mağrip ülkelerindeki benzeri partilerin
sonuçlarından oldukça uzak.
Hükümet seçmenleri harekete geçirmek için çaba harcamaktan kaçınmadı. Seçim kampanyasıyla Cezayirlileri, özellikle de gençleri seslerini
10 duyurmaya çağırdı. İmamlar da harekete geçerek vaazlarında oy verme çağrısı yaptı. Seçmenlerin sadece %38,25’i oy kullandı, oy kullanmayanların sayısı bundan çok yüksek oldu. Adayların programları emekçiler ve geniş kitlelerin günlük sorun ve ihtiyaçlarından çok uzak olduğu için seçimi ilgisizce izledi.
Seçimler, bugün öldüğüne ilişkin söylentilerin sık sık dolaştığı, 80 yaşında hasta bir adam olan, hatta 2013 yılından beri kendini ifade edemeyen Abdulaziz Buteflika’nın 4. başkanlık döneminden sonra, 2014’ten beri ilk kez yapıldı. Buteflika, bu durumdayken bile, iktidara gelmesinden beri gelişip zenginleşen Cezayir burjuvazisine çok yardım etti. Ülkenin başında uzun süre tutunabilmeyi, kuşkusuz, kendisini izleyebilecek potansiyel adayların çatışmalarını, aralarındaki çelişkileri ve bunların yaratabileceği istikrarsızlığı engelleyerek sağladı.
Cezayir rejimi,Yemen, Suriye ve Libya gibi çok sayıda Arap ülkesinin kargaşa içine battığı, veya Tunus ve Mısır gibi büyük zorluklarla karşı karşıya kaldığı bu uluslararası ortamda, siyasi anlamda istikrarlı durumda. Buteflika’nın durumu yönetmeye uygun olmasa da, Kurtuluş Savaşı çıkışlı kökeninin damgasını içeren bir iktidarı ve istikrarı canlı tutuyor.
Ülke ekonomisi ve siyasi rejimi, hala Fransız sömürgeciliğine karşı savaşın sonunun, yani 1962 yılındaki sosyalist girişimin izlerini koruyor. Cezayir ulusal rejimi, önemli bir kamu sanayisinin yaratılması, petrol yataklarının ve üretiminin millileştirilmesiyle birlikte, ekonomik gelişmeye ilişkin tutku ve emellerini ortaya koyuyordu. Rejim, temel ihtiyaç maddelerinin üretimine destek vererek, sağlık ve eğitimi ücretsiz yaparak, nüfusun yaşam düzeyini yükseltme, yaşam koşullarını iyileştirme yollarını arıyordu.
Bugün artık bu sayfa büyük oranda çevrilmiş durumda. 4 Mayıs seçimleri, petrol fiyatlarının düşmesi, aynı zamanda ekonominin özelleştirilmeye ve yabancı sermayeye açılma süreci tarafından damgalanan bir dönemde yapıldı. Bu evrimi hızlandırmak isteyen çok sayıda ve daha zengin burjuvazinin baskısı kendisini hissettiriyor.
Çıkarcılık, ahlaksızca para kazanma hırsı ve yolsuzluk Önemli sayıda patron aday oldu. Cezayir Umut Birliği’nden (TAJ) İslamcı Yeniden Doğuş Hareketi’ne (MSP) kadar neredeyse bütün partilerin listelerinde varlardı. Hükümetteki Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN), Ulusal Demokratik Birlik (RDN) gibi büyük partiler de onları güzelce listelerine dahil ettiler. Böylece SIM gıda tarımcılığı grubunun sahibi Ezraïmi, Condor adlı elektrikli ev aletleri grubunun patronu Benhamadi, ilki RDN’nin Blida’daki, ikincisi ise Bordj Bou Arreridj’deki listelerinin başlarında yer aldı.
FLN’in genel sekreterinin oğlu Djamel Ould Abbes, geçtiğimiz Mart ayında, üzerinde büyük miktarda nakit parayla tutuklandı. Ould Abbes, iş adamlarına seçmen listelerini sattığı için nüfuzunu kötüye kullanmakla suçlanıyor. Devlet aygıtındaki yerlere göz dikilmiş durumda. Bakanların ya da eski bakanların, üst düzey memurların ve yüksek rütbeli subayların da dahil olduğu, patlak veren büyüklü küçüklü çok sayıdaki skandalın da ortaya koyduğu
gibi, bu yerler hızla kişisel zenginleşme sağlıyor.
Kamuoyu önünde açıklama yapılmasına, kanunsuz işlerin mahkeme önüne çıkarılmasına rağmen, yolsuzluğa en fazla batmış olanlar bile durumlarından endişe duymuyor. Cezayir’in doğusuyla batısını bağlamak üzere inşa edilen otoyol skandalında da bu durum söz konusu. Eski Ulaştırma Bakanı Amar Ghoul, bu şantiyenin etrafında dönen 5 milyar dolarlık rüşvetin dörtte birini cebine indirmekle suçlandı.
Panama Belgeleri, Sanayi Bakanı Abdeslam Bouchouareb’in, Panama’da yerleşik bir şirkete sahip olduğunu, bu şirketin vergi kaçakçılığında ve çocuklarının gayrımenkullerinin elde edilmesinde mali kaynak olarak kullanıldığını ortaya koydu. Aynı Panama Belgeleri, eski Enerji Bakanı Chakib Khellil’in, ulusal petrol şirketi Sonatrach skandalındaki yerini de gösterdi. Khellil 1,5 milyar doları zimmetine geçirmekle ve yolsuzlukla suçlandı. Ancak hakkında çıkarılan uluslararası tutuklama kararı, usule aykırılık gerekçesiyle iptal edildi. Bu konuyu araştırıp rapor hazırlayan yargıç başka yere tayin edildi ve başsavcı da görevinden alındı.
Böylece ortaya çıkarılan yolsuzluklar, rejimin yüksek düzeyli görevlilerinin dokunulmazlıkla cezalandırılmamaları, gittikçe daha fazla zorluklarla karşı karşıya kalan kitlelerde iğrenme duygusunun oluşmasını sağlıyor ve bu duyguyu besliyor.
Petrol fiyatının düşüşü Rejim, 2014 yılının sonlarında meydana gelen petrol fiyatlarındaki çöküşle, artık, son on yıl öncesinde sahip olduğu mali rahatlığa sahip değil. Petrol fiyatı, 2014 Aralık ayından bu yana, varili 100 dolardan 50 dolara düşerek çöktü. Cezayir petrole en bağımlı 10 ülke arasında yer alıyor ve ihracatının %98’ini gaz, petrol ve bunların türevleri olan ürünler oluşturuyor. Batılı basın, üç yıldan beri düzenli olarak Cezayir’de kargaşanın genelleştiğini açıklıyor olsa da durum 1980’li yıllardakinden hala çok uzak. O dönemde, petrolün varil fiyatı 80 dolardan 20 dolara düşmüştü, devlet iflas sınırındaydı ve IMF’ye aşırı borçlanmıştı.
Ülkenin 2014 yılındaki döviz rezervinin ve petrol vergileri tarafından beslenen gelir düzenleme fonlarının miktarı 190 milyar dolar olarak tahmin ediliyordu. Ayrıca, İspanya ve İtalya gibi belli başlı müşterilerle imzalanan sözleşmelerin birçoğu, Cezayir’i kurlardaki oynaklığa, değişikliklere karşı daha az duyarlı kılan uzun vadeli sözleşmelerdi. Bu geniş oranlı manevra kabiliyeti, ülkenin Venezuella ile kıyaslanabilecek kadar feci bir duruma düşmemesini sağladı. Ancak bu kapasite giderek azalıyor. Gelir düzenleme fonu bitecek ve Cezayir’in uzun vadeli sözleşmelerini, daha elverişsiz ortamda yeniden müzakere etmesi gerekecek. Döviz rezervi, hala 100 milyar doların üzerinde görünse de azaldı.
Petrol ve gaz rezervi azalıyor, ancak Cezayir burjuvazisi elde ettiği payın korunmasını ve daha şimdiden çok büyük oranlara ulaşan payının azalmamasını istiyor. Burjuvazi gelişmeye, refaha kavuşmaya devam etmek istiyor ve ona göre faturayı, emekçilerin ve geniş kitlelerin ödemesi gerekiyor. Hükümet ve patronlar, petrol fiyatının düşüşünün yarattığı endişeli havadan istifade ederek, emekçilerin kazandığı hakları yeniden gündeme getirip geriletmeyi istiyorlar.
Cezayir işveren örgütü, Şirket Yöneticileri Forumu’nun (CFE) sözcüsü Ali Haddad aracılığıyla “Devletin yaşam tarzını” kınadı. Patronlar, devletin sağlık ve eğitim konusunda eski ücretsiz uygulamaya geri dönmesini istiyordu. Yine patronlar, çok tüketilen ekmek, un, süt, yağ ve şeker gibi mallara verilen sübvansiyonların kesilmesini, sosyal konutların yapımının ve dağıtımının durdurulmasını istiyorlardı. Emekçilerin ve yoksulların protestoları kendini hissettirmeye başladığında, hükümet tarafından verilen tavizleri, kin ve nefretle, isyana prim vermek diye adlandırıyorlar. Patronlar ayrıca tembeller ve parazitler olarak nitelendirdikleri emekçilere karşı sertlik ve kemer sıkma politikaları uygulamayı vaaz ediyorlar.
(Sınıf Mücadelesi (Lutte de Classe) sayı 184, Mayıs-Haziran 2017)