Sinif Mucadelesi

Ekonominin bitmeyen krizi

Cuma 3 Şubat 2017

Ekonominin gittikçe mali sektöre daha fazla bağımlı kalmasından dolayı gelişen tehditlerin en belirleyici özelliklerinde son bir yılda temel bir değişiklik olmadı: 2007-2008 mali kirden sonra oluşan tehditlerin, bu defa çok daha feci şekilde tekrarlanıp daha büyüyerek gündemde olmasına rağmen, henüz bir felaketle sonuçlanmadı. Bunun sebebi, büyük sermayenin durgunlaşan pazarlara ayak uydurmasıdır.

Büyük emperyalist güçler, 2008 banka krizinden sonra, Başta ABD Merkez Bankası (FED), ardından İngiltere Merkez Bankası, Japonya Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası (AMB), bankaları kurtarmak için çok büyük seviyede karşılıksız para bastı. Ardından, faiz oranlarını, yani özel bankalara uygulanan kredi faiz oranlarını neredeyse sıfıra indirdiler. Sonuçta mali sektör, neredeyse bedava, sınırsız kredi alma olanağına kavuştu.

Merkez Bankalarının ekonomiye aktardıkları para, hala artıyor. Avrupa Merkez Bankasının verilerine göre son bir yılda avro bölgesindeki para miktarı %4.9 artarak, 10 bin 591 milyardan 11 bin 114 milyara çıktı.

Avrupa Merkez Bankası, geçen yazdan itibaren devletlerin borçlarını, en riskli olanlar dahil şirketlerin borçlarını, hisse senetlerini satın alıyor. İki ay içinde, toplam 13.2 milyar avroluk hisse senedi satın alarak pazara bu miktarda para sürmüş oldu.

Le Monde gazetesi, mali çevrelerin endişesini IMF’den bir alıntıyla; “dünyadaki borç miktarında tehlikeli bir gelişme yaşanıyor; kamu ve özel sektör dahil -mali sektör dışındaki- borç, şimdiye kadar görülmemiş seviyeye tırmanarak yeryüzünde yaratılan toplam zenginliğin iki katına çıktı!” diye yazarak gündeme getirdi.

ABD Merkez Bankası, bu gidişatı yavaşlatmak istiyor, faiz oranlarını arttırarak para basmayı yavaşlatmak eğiliminde. Böylece krizi ileri bir tarihe atıyor. Para yöneticisi çevreler, kredilere ve borca, uyuşturucu gibi bağımlı. Paranın aninden tamamen kesilmesinin feci sonuçları olacağını biliyorlar.

Avrupa Merkez Bankası, eski uygulamaları devam ettirmekte ısrarcı. Avrupa’da sanayi üretimi, ABD’dekinden daha fazla gerilemesine rağmen, piyasaya aşırı para sürüyor.

Krizin başlarında, piyasaya para sürmenin, şirketleri yatırım ve üretim artışına, istihdam yaratmaya teşvik edeceği söyleniyordu. Ancak bunca para, üretim yatırımlarına gitmedi. Mali sektörün eline geçti ve büyük sermayenin kârını arttırmak için kullanıldı. Büyük sanayi ve mali gruplar, bu kârı hissedarları için ve bazen de birbirlerini satın almak için kullandı.

Hiçbir emperyalist ülkedeki yatırımlar, 2008 mali krizi öncesini yakalayamadı. Hatta üretimi arttıran bazı sektörler, bazen aynı sayıda emekçiyi daha çok sömürerek, bazen daha az sayıda güvencesiz emekçiyi, daha az parayla daha çok çalıştırarak sağladı.

Örneğin Fransa’da, Almanya’da ve İspanya’da ve hatta İtalya’da, sanayi üretiminde kriz öncesi yıl olan 2007’e göre gerileme oldu. Üretimde kapasite kullanma oranları da geriledi: Fransa’da kapasite kullanımı, 1976-2015 döneminde, yani dünya ekonomisinin bazen yavaş bazen sert bir krize yakalandığı dönemde, %84.5 iken, 2016’da %80.8’e indi.

Hatta dünyayı durgunluktan çıkaracağı iddia edilen ekonomiler (Çin, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika…) lokomotif rolü olmadı ve buralarda da üretime yatırım oranları düşütü.

Nobel ödüllü ABD’li iktisatçı Joseph Stiglist, avro bölgesindeki üretimin (GSMH) “10 yıldan beri durgunlaştığını ve 2015’te, 2007’dekine göre sadece yüzde 0.6’lık ilerleme kaydettiğini” söylüyor. GSMH, belirsiz ve ürün ile hizmet üretiminden daha muğlak bir kavram, çünkü spekülatif “değerleri” de kapsıyor.

Dünya Ticaret Örgütü Genel Müdürü, Eylül 2016 başında şunu açıkladı: “Dünya ticaretindeki feci gerileme çok tehlikeli ve alarm sinyali veriyor.” Gerileme hem üretimdekini hem de giderek artan korumacılığı yansıtıyor.

Les Echos gazetesi; “son iki yıldaki genel eğilim, verilen sözlere rağmen (…), dış ticareti engellemek için duvarların örülmesi yönünde oldu” diye yazarak “bazı ülkelerin ithalatlarını sınırlayıp ülke içi üretimi artırmak için (…) kendi paralarının değerini düşürme siyasetini güttüğünü” yazdı.

Bundan tam bir yüzyıl önce Lenin, “Kapitalizmin Son Aşaması, Emperyalizm” kitabında “mali oligarşinin” büyük şirketleri ve bankalarıyla güçlü tekeller oluşturarak, toplum üzerinde mutlak bir diktatörlük kurduğunu anlatmıştı.

Yaşanan krize rağmen büyük burjuvazinin zirvesini oluşturan oligarşinin ağırlığı, daha arttı, daha doğrusu bu tekel sayesinde büyük burjuvazi, büyüyen serveti aracıyla hem mutlak hem de göreceli olarak burjuvazinin diğer kesimlerine göre daha belirleyici oluyor.

Tüm bunlar, başka bir ortamda, yani genelde süren burjuvazinin kâr oranını artırmak için işçi sınıfına karşı yürüttüğü bir sınıf savaşı ortamında yaşanıyor. Sonuçta, her geçen yıl emekçilerin, sermaye sınıfına göre, ulusal gelirdeki payı azalıyor.

Ekonomi mali oligarşinin hakimiyetinde şimdiye kadar görülmemiş seviyede asalaklaştı. Bunun sonucu, mali sektörün üretimden gelen artı değerdeki payı artmakla sınırlı kalmayıp, mali sektörün işleyişini ve üretimle olan bağlarını değiştiriyor.

Deutshe Bank’ın yaşadığı macera hem son dönemdeki banka sisteminin hem de mali krizin neden olduğu büyük tehlikenin bir ifadesi.

Deutshe Bank, Almanya’nın en büyük özel bankasıdır. Cirosu İtalya’nın GSMH seviyesinde. Yani dünya çapında en büyük bankalardan biri. Deutshe Bank’ın çökmesinin tüm Avrupa bankalarına yapacağı sayısız tahribat ve etkisinin tüm dünya banka sistemine yansıması, 2008’de Lehman Brothers bankasının iflasının yol açtığı tahribattan çok daha büyük olacak.

Deutshe Bank, bir buçuk yüzyıl önce sanayi kalkınmasını desteklemek için kurulmuştu. Hatta göreceli olarak, son zamanlara kadar bu işlevini yerine getirdi, son zamanlarda mali işlem akıntısına kapıldı.

Le Monde gazetesine göre banka, “dünyadaki en büyük riskli mali kuruluş” oldu ve esas sermayesi artık “en riskli hisse senetleri (2007 krizinin zeminini oluşturan “yan ürünler”, bunların değeri doğru bilinmiyor)” diyerek “patlamaya hazır durum, piyasalar tarafından uzun zamandan beri biliniyor, diye ekliyor.

Yani bankanın idarecileri dahil, kimse gerçek sermayesini bilmiyor. Halbuki, burjuva yöneticileri ve danışmanları “iflas etmesi imkansız” bankalardan olduğuna inanıyor. Yani banka iflas ederse zincirleme etkiyle başka iflaslara yol açıp tüm dünya mali sektörünü iflasa sürükleyecek.

Beklenen mali kriz gerçekleştiğinde, 2008 mali krizinde kullanılan çare olan karşılıksız para basarak büyük bankalara istedikleri kadar, sınırsız para vermenin yeni mali krizin atlatılmasına yetip yetmeyeceği bilinmiyor.

2008 krizinin gelişi incelendiğinde çok tehlikeli yeni bir krizin gelişi kesin görünüyor.

Kapitalist ekonomide, dünya mali sisteminin çalışma yöntemi, özellikle bankalar arasındaki ilişkiler, büyük ölçüde güvene dayanıyor. 2008’de şunu gördük; bankalar arasında, sahip oldukları hisse senetleriyle ilgili güvensizlik başladığında, bankalar arasında sermaye akımı yavaşlıyor, hatta durma aşamasına geliyor. Bankalar arasısında veya mali pazarda, her gün yapılan işlemlerin hacmi yüzlerce milyarlara varıyor, “vücuttaki kan dolaşımına” benziyor.

Şu ana kadar temel olarak Deutshe Bank etkilenmiş görünüyor ve hisse senetleri bu yüzden 2006 yılı başından bu yana değerinin yarısını yitirdi. Ayrıca ikinci büyük Alman bankası olan Commerzbank da krizden etkilendi. İtalyan bankaları, güvencesiz borçların yükü altında çökme aşamasında.

Monte dei Paschi di Sienna (MPS) isimli küçük bir İtalyan bankası iflas eşiğinde. Küçük olması nedeniyle, Deutshe Bank göre, risk az ama çok anlamlı. Çünkü banka, dünyanın en eski bankası olup 15’inci yüzyılda kuruldu ve kapitalist düzenin başından beri bütün fırtınalı ve çirkin dönemlerinden geçmeyi başarıp bunama aşamasına geldi.

Bir zincirleme iflas sonucu sistemin tamamen çökme riski o kadar yüksek ki IMF, Avrupa banka sistemindeki çürük borç miktarının, 900 milyar dolara çıktığını (Fransız devletinin tüm geliri 388 milyar avro, 422 milyar dolar) belirtiyor.

Mali sektörün devamlı sarsıntı geçirmesi ve daha tehlikeli olması, şunu açıkça gösteriyor: 2008’de banka sisteminin kurtarılması temel sorunu çözmedi, şimdi de çözemez, çünkü temel sorun ekonomik krizin kendisi. Çözüm, mali krizin boyutlarını büyüttü.

2007-2008 mali krizi hem burjuva siyasi liderleri hem de mali çevreleri gafil avladı.

Sonrasında, önlem amaçlı bir sürü karar alınmasına rağmen, önümüzdeki kriz, öncekilerden daha feci şekilde, süslü çevreleri gafil avlayacak. Çünkü mali sistem, sürekli değişikliğe uğruyor. LCD (28.01.2017)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2017  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 224 - 3 Şubat 2017  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?