Neden ve kimin için?
AKP’nin ve özellikle Erdoğan’ın istediği başkanlık sistemi, MHP’nin destekleyen açıklaması ve başbakanın sözleriyle gündemin önemli konusu oldu. Başbakan; başkanlık sisteminin Türkiye’yi bölünmeye götüreceğini söyleyen CHP yönetimine karşılık olarak, “asıl başkanlık gelmezse Türkiye’nin bölünme riski var. Açıkça söylüyorum” dedi.
AKP, başkanlık sistemini her türlü yöntemi deneyip mutlaka oluşturmak istiyor. Bazılarına göre Meclis’te 330 oyla direk geçirmek istiyor, bazılarına göre bir yolunu bulup nisanda bir referandumla gerçekleştirmek istiyor.
Başkanlık sistemi için farklı ülkelerdeki uygulamalar örnek veriliyor, sadece Türkiye’ye özgü bir sistem olacağı da söyleniyor.
AKP ve Erdoğan başkanlık sisteminde neden bu kadar ısrarcı?
Türkiye’de yeteri kadar demokratik bir ortam, emekçilerin ve yoksulların yeteri kadar temsil edilmediği, yeteri kadar söz hakkı olmadığı için bu olanaklar verilmek mi isteniyor? Yoksa, emekçilerin, yoksulların, Kürt kitlelerin, sömürüsüne, istismarına, adaletsizliğe, eşitsizliğe son vermek isteniyor ama mevcut sistem bunu engellediğinden mi başkanlık sistemi gerekiyor? Bu sistem gelmezse neden “Türkiye bölünecek”?
AKP ve Erdoğan’ın iktidara geldiği 2002 yılından bu yana, özellikle de son yıllarda, yaptıklarına bir göz atmak AKP’nin böyle bir derdinin olmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Bizler için sorun, sadece burjuva demokratik haklar ile sınırlı değil. Bizler için esas önemli sorun, milyonlarca emekçi ve yoksulun yaşam şartları ve hakları. Soruna bu açıdan bakıldığında, özellikle son yıllarda geçirilen ve geçirilmek istenen, işçi sınıfını ilgilenen yasaların açıkça işçi sınıfına saldırı niteliğini taşıdığını görüyoruz. Gerek kıdem tazminatı, gerek iş güvencesi, gerek istihdam büroları, gerek bireysel emeklilik yasası, somut örnekler. Demek ki amaç, milyonlarca işçinin, işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmek değil.
12 Eylül askeri darbesine neden olan ekonomik kriz, siyasi krizi beraberinde sürüklemiş ve bir daha böyle bir sorun yaşanmaması için devlet kurumlarının gücü ve etkisini arttıran bir sistem oluşturuldu. Bugünkü siyasi kriz, esas olarak bu kurumlarda örgütlenmiş olan Gülencilerden kaynaklandığı için devlet kurumları zayıflatılıp siyasi kurumlar güçlendiriliyor. Karar alma merkezi siyasetin eline veriliyor ve siyaset de başkanlık sistemi ile tek elde toplanacak. Yani Erdoğan’ın elinde!
AKP’nin neredeyse 14 yıldır gündeme getirdiği “demokratik anayasa” yapma laflarından geriye Erdoğan’ı başkan yapma kaldı! Öyle ki Erdoğan, 12 Eylülün darbeci generallerden daha sorumsuz olacak.
İşçi sınıfına karşı gittikçe artan saldırıları durdurmak için Erdoğan’ın başkanlık sisteminden veya CHP ile MHP’den umut beklemek ölü gözünden yaş beklemektir!
Erdoğan ve çevresi iktidarı kaybettikleri andan itibaren başlarına gelecek olanın, Saddam Hüseyin veya Kaddafi’nin başına gelenlere çok benzeyeceğinden eminler. Sadece 17 ve 25 Aralık 2013’te gündeme gelen dosyaların buna yeterli olduğunu çok iyi biliyorlar ve esas amaçları, hedefleri, başkanlık sistemiyle kendilerini güvenceye almak.
Başkanlık sistemi daha çok demokrasi, daha çok güvenlik, daha çok adalet getirecek lafları, sadece ve sadece masaldan ibaret. Evet, daha çok demokrasi, daha çok adalet, daha çok eşitlik mutlaka gerekli. Tüm bunları sağlamak, sadece işçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanması ile mümkün. (01.11.2016)