Ana sayfa > Arşiv > Arşiv 2016 > Sınıf Mücadelesi Sayı : 211 - 1 Ocak 2016 > Sınıf Mücadelesi’nin Sözü
Krizdeki kapitalist toplumun yansımaları
Fransa’da bölgesel seçimde ilk turda birinci parti olan aşırı sağcı Front National (Ulusal Cephe), 13 bölgenin altısında ve genel olarak da önemli bir farkla birinci parti oldu.
İkinci turda Sarkozy, Hollande’la ittifak yaparak, Le Pen’in partisinin başkanlıkları kazanmasını engellediler ancak Ulusal Cephe oylarını 800 bin civarında artırdı. İkinci tura tüm partiler katılmış olsaydı, Ulusal Cephe ilk turda kazandığı bölgesel yönetimlerde başkanlıkları da alacaktı.
Fransa seçimlerine, enternasyonalist komünist temellerde mücadele veren Lutte Ouvriere (LO-İşçi Mücadelesi) grubu da katılıyor. LO, geçen seçime göre oyunu yüzbin kadar arttırdı ve 320 bin (%1.5) oy aldı.
***
Ulusal Cephe’nin yüzde olarak artış elde etmesinden daha önemlisi oy sayısındaki atılımdır. 2010 bölgesel seçimde 2 milyon 223 bin oy alan Uulusal Cephe, 2014 Avrupa Birliği seçiminde 4 milyon 672 bin oy almıştı. 6 Aralık 2015 bölgesel seçiminde oyunu 6 milyona çıkardı.
Ulusal Cephe’nin kaç bölge yönetimini ele geçirdiğinden daha da önemlisi, son yıllarda yapılan her seçimde oyunu hızla artışının toplumsal ve siyasi hayatta yarattığı etkidir.
Ulusal Cephe’nin oyunun artması iki farklı gelişmeye bağlı: Bir yandan, ülkede çok kalabalık bir kitleyi oluşturan ve sağa oy veren küçük burjuva sınıfın; esnafın, küçük patronların, zanaatkarların, her türlü mülk sahiplerinin, şirketlerin büyük ve küçük yönetici kadrolarının siyasi gelişimiyle ilgili. Daha önceleri, klasik sağ partilere oy veren bu kitleler, sağın farklı dönemlerinde iktidarda uyguladığı siyasetten ve yöneticiler arasındaki koltuk kavgalarından hayal kırıklığına uğradı ve bu son seçimde kitlesel halde Ulusal Cephe’ye oy verdiler.
Uzun yıllardan beri, bir sağa bir aşırı sağa giden seçmen kitlesi var. Örneğin Sarkozy, 2007’de aşırı sağ oyları “kendine çekip” seçilmeyi başardığı için övünüyordu. Ancak son birkaç seçimden beri Ulusal Cephe, Cumhuriyetçi Parti (eski sağ UMP) oylarını “kendine çekip” büyüyor.
Bu, sağ ile aşırı sağ arasında Çin Seddi gibi bir duvarın olmadığını gösteriyor. Bu durum, hem seçmenleri hem şefleri için de geçerli. İşte bu nedenle birinci turda hezimete uğrayan Sosyalist Parti liderlerinin sağı, Ulusal Cephe’ye karşı bir kale olarak gösterip bazı bölgelerde listelerini sağa destek amacıyla çekmeleri utanç verici.
Sağ seçmen kitlesinin bir kısmının aşırı sağa kayması, toplumun gerici bir sürece kaymasının göstergelerinden biri ama en önemlisi değil. Gelecek için kötü olan, işçi sınıfı seçmenin bir kısmının, uzun zamandan beri büyük reformist sol partilere oy verdikten ve sonrasında ihanete uğradıktan sonra, hayal kırıklığı içinde Ulusal Cephe’ye yönelmesidir.
İşçi seçmenlerin hayal kırıklığı
Bazı işçilerin, onları temsil ettiğini iddia eden partilerin ihanetini gördükten sonra hayal kırıklığına uğramaları, oylarını kullanmamak biçiminde sandığa yansıyordu. Ama bu son seçimde önemli oranda Ulusal Cephe’ye oy vermek şeklinde oldu.
İşçi semtlerinde Ulusal Cephe’ye yoğun oy verilmesinin yanında, oy vermeme eğilimi de yüksek. Oy vermeme, genelde aynı kalmakla birlikte yerel farklılık çok. Örneğin Neuilly’de (Paris’te büyük bir burjuva semti) bu oran %47.70 iken yine Paris’te bir işçi semti olan Aubervilliers’de %71.71 ve Bobigny’de %72.89 ve Lyon kentindeki işçi semti Vaulx-en-Velin’de ise %75 oldu. Üstelik bu rakamlara, seçmen listelerine kayıtlı olmayan ve daha önemlisi oy verme hakkı olmayan işçiler (göçmen kökenliler) dahil değil.
Ancak siyaset, tıpkı doğada olduğu gibi boşluktan nefret eder. İşçi sınıfına gerçek bir çözüm önerecek bir güç olmaması ve siyasi sınıf bilinci yokluğunda, Ulusal Cephe bir ümit olarak görülüyor. Bunun sebebi “şimdiye kadar hiç denemedik, bir de onu deneyelim, diğerlerinden daha kötü olamaz” diye anlatılıyor.
Ulusal Cephe’nin başarısını, son suikastlar veya “göçmen krizi” gibi güncel olaylarla açıklayanlar yanılıyor. Son olaylar katalizör rolü oynadı. Ulusal Cephe’nin büyümesi, bir süreden beri devam ediyor. Şunu hatırlatmakta yarar var: 2002’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde baba Le Pen, Sosyalist Partisi adayı ve o dönemin Başbakanı Jospin’i birinci turda geçerek ikinci tur için saf dışı etmişti. O tarihte de bir sürü açıkgöz “sol” çevre, sağcı aday Chirac’ı desteklemenin gerekçesi olarak “Cumhuriyetçi” bir adaya oy vermenin Ulusal Cephe’ye karşı çekilmiş bir set olacağını iddia ediyordu. Ama ardından şu oldu: 2012’de Le Pen’in kızı, Marine Le Pen, Cumhurbaşkanı adayı olarak 6 milyondan fazla oy aldı. Yani Ulusal Cephe oyunu 1.6 milyondan arttırdı!
Başta Komünist Parti olmak üzere reformist partiler, işçi sınıfının kızıl bayrağı yerine burjuvazinin kirli mavi, beyaz, kırmızı bayrağını sembol olarak seçtiler; işçi sınıfının marşı Enternasyonal yerine Fransız burjuvazisinin marşı Marseillaise’i tercih ettiler; bütün ülkelerin proleter sınıf çıkarları yerine ulusal burjuvazinin çıkarlarını temel aldılar; devrimci fikirler yerine en iğrenç milliyetçi ve şoven fikirleri savundular. Böyle yaparak işçi sınıfının bilinç düzeyini ilerletmedikleri gibi kafa karışıklığı yaratarak bugünkü durumdan sorumlu olanların arasına katıldılar. Mitterand ve sonra Jospin iktidarı döneminde Sosyalist Parti, Komünist Parti’yi de iktidara ortak edip moral bozukluğunu iyice pekiştirdi. Sosyalist Parti, kendisine komünist diyen FKP’nin de desteğiyle patronlara hizmet etmekten hiç çekinmedi.
Bu durumda Ulusal Cephe, solun iktidarda iken uyguladığı siyaset yüzünden, işçi sınıfındaki moral bozukluğunu fırsat bildi ve hatta başta Komünist Parti olmak üzere işçi sınıfı içerisinde sol partilerin yaydığı gerici fikirleri kullanarak onları daha da aşırı uçlara itip yaygınlaştırdı.
Tüm bunlara ek olarak kapitalist ekonominin giderek büyüyen ekonomik krizi, işsizlikteki patlama ve tüm bunların kitleler arasında yol açtığı moral bozukluğu, Ulusal Cephe’ye ve yaydığı saçma fikirlere bir zemin oluşturdu. Bu saçma ve değersiz fikirler, kitlelerin bir kesiminde ümide dönüştü.
Derin bir krizin ifadesi
İşçi sınıfı içerisindeki sınıf bilincinin gerilemesinin bir sonucu olarak, emekçiler arasında Ulusal Cephe fikirlerinin yayılması, durumun daha da kötüye gitmesine yol açtı. Son bölgesel seçimde Ulusal Cephe’nin oyunun artması, kitleler arasındaki şaşkınlığı ve işçi sınıfının, sınıf bilincindeki tahribatı gösterdiği tartışılmaz.
Bütün bunların da ötesinde, kapitalist düzenin içine girdiği derin krizi gösteriyor. Bu ekonomik, toplumsal ve siyasi kriz, kitlesel işsizliğe, mali çevrelerin şimdiye kadar görülmeyen asalaklığına, toplumda had safhaya gelmiş yozlaşmaya, savaşın hızla yayılışına ve terörizmin artmasına yol açıyor. Yaşananlar, farklı özellikler taşısa da hepsinin kökeni aynı ve birbirlerini besliyor.
Burjuvazinin parlamenter sistemi, burjuvazinin hakimiyetini medeni bir şekilde sürdürmesini amaçlıyor. Temel olarak aynı siyaseti uygulayan farklı partilerin sıra ile iktidara geldiği bir düzen ve sadece zengin emperyalist ülkelerle sınırlı. Hatta bu bile, sömürü temellerine dayanan ekonominin, şöyle böyle iyi gittiği dönemlerle sınırlı.
İşte artık bu ortam kalmadı! Seçmen kitleleri, artık o geleneksel düzen partilerine güvenmiyor ve bunun sonucu olarak, özellikle de Avrupa’da, burjuva seçim düzeninin işleyişi eskisi gibi devam etmiyor. Ulusal Cephe’nin oylarının bu kadar çok artması, sadece iki partili düzeni çıkmaza sokmakla kalmıyor, onu üç partili düzene de dönüştürmüyor. Bu aslında, bir sol bir sağ şeklindeki iki partili düzeni, son bir çare olarak Ulusal Cephe hükümeti ile değiştirme girişimi.
Burjuva toplumu, kitleleri, son bir çare olarak bununla oyalamak istiyor. Ama fazla süremez. Ulusal Cephe tüm diğer burjuva partileri gibi düzen partisi ve de diğer partiler gibi o da kapitalist düzenin hastalıklarından hiç birine çare bulamaz. Hatta tam aksine, hastalıkları daha da büyütebilir. Ulusal Cephe’nin yaptığı sıçrama, parlamenter burjuva düzenin son çırpınışı. Tepede söylenen yalanlara ve bunları gerçek kabul eden tabana dayalı burjuva parlamenter düzen, can çekişiyor.
Geleceği olmayan kapitalist düzen
Kapitalist düzen, en zengin emperyalist geçmişe ve sahip olduğu medeniyete rağmen, Fransa gibi bir ülkede bile çözüm bulamıyor. Fikirlerini tarihin çöplüklerinden alan, yani ırkçılığı, kadın düşmanlığını, ulusal sınırlar içine kapanmayı savunan; başka uluslara karşı beslenen kin üzerinde yükselen ve demokratik özgürlükleri yok eden bir siyasi partiyi, alternatif olarak görüyor.
Bütün saygınlığını ve inandırıcılığını yitiren parti liderlerinin, yaşanan bu krize çözüm olarak ağlayıp sızlanmaları ve Ulusal Cephe’ye karşı esas mücadeleyi kendilerinin yürüttüğünü iddia etmeleri, tamamen gayri ciddi. Ulusal Cephe bu hızla büyüyüp, iktidara daha da yaklaşırsa, bu siyasi parti liderlerinin ve sayıları kabarık yardımcılarının bir kısmı, Ulusal Cephe’ye boyun eğecek. Zaten şimdiden fikirde ve lafta bunu yapmaya başladılar bile.
Bu siyasetçilerin numaralarını yutmamak gerek. Bu duruma gelinmesindeki sorumluluklarını, Ulusal Cephe’ye karşı mücadele ederek, iyi bir gelecek sunmada acizliklerini bilmek, görmek gerek. Kriz bataklığına saptanmış kapitalist düzende iyi bir gelecek olanağı yok. Gerçek bir geleceği sadece ve sadece işçi sınıfı oluşturabilir, çünkü kapitalist düzene karşı sonuna kadar mücadele etmekte çıkarı olan ve bunu başarma olanağına sahip tek güç odur. Kapitalist düzene son verme gücüne sahip tek sınıf, işçi sınıfıdır.
Krizin bu kadar uzun süre devam etmesi, sömürülen milyonların sefalete ve ümitsizliğe itildiğini açıkça ortaya koydu. Burjuva toplumunun ne kadar gerici ve iğrenç olduğunu göz önüne serdi. Kriz, tüm geleneksel siyasi oyunları ve kesin yargıları allak bullak etti ve burjuva parlamenter düzenin hakim olduğu dönemi bitirip, toplumun geleceği ne olacak sorusunu açıkça gündeme getirdi. Hatırlatmakta yarar var; emperyalist ülkelerde önceden yaşanan refah döneminin bedelini, bu ülkelerdeki emekçiler ve dünyanın diğer ülkelerinde diktatörlük, askeri rejimler altında sömürülen emekçiler ödemişti. Zenginlikleri de talan edildi.
Kapitalist temeller üzerinde kurulu olan toplum insanlığa bir gelecek sağlayamaz. Toplumun geleceği, işçi sınıfının ellerinde ve bunun da gerçekleşebilme hızı, işçi sınıfının bilinçlenme hızına bağlı. LO (11.12.2015)