AKP, burjuvaziye hizmet için yine yarışta: Kanla, düşmanlıkla, baskıyla ...
Suruç katliamından sonra şiddetle başlayan ve aynı düzeyde süren çatışma ortamında yapılmak istenen seçim, siyasi bir gösteriden başka bir anlam taşımıyor. Artık devlete dönüşmüş olan AKP ve yeni kadroları, Kürt illerindeki devlet eliyle yapılan katliam, baskı ve yönlendirmeler, batıda kitlelerin yaşadığı şok nedeniyle kitleleri, siyasi tercihlerini, “terör” ekseninde yapmaya zorluyor. Bu yolla kazanacağını düşüyor; ölen çocuklar, gençler, yıkımlar, toplumsal bölünmenin, düşmanlıkların derinleşmesi ve bunların yaratacağı sorunlar umurlarında değil.
Üstelik, tüm cenazelerde özellikle de Erdoğan ve AKP erkanının artık katılamaz olduğu şehit cenazelerinde artan tepkiler, bekledikleri sonucun zora girdiğini anlatıyor. PKK ya da Kürtlere yöneltilmeye çalışıyan öfkenin en azından bir kısmı, Erdoğan ve AKP’ye yönelmiş durumda.
AKP’nin, kendisine bağlı kitleyi harekete geçirerek milliyetçiliğe soyunması, Kürtlere ait ya da öyle zannedilen işyerleri ve HDP binalarının hedef alındığı, basına yönelik saldırılar, hükumete olan güvensizliği arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. Yani kısa bir süre öncesine kadar siyasi gücüne dayanarak, gerçekleri tersine gösteren, olmayanı oldurtan hükumet, gücünü yitirdiği için yaptığı girişimler, kendisine zarar verecek hale dönüşüyor. İstediği sonuçları ortaya çıkaramıyor, kısacası yönetemiyor.
Bütün bunlar olurken işçi ve emekçi kitleleri vuran işsizlik ve pahalılık dayanılmaz seviyelere tırmanıyor, patronların bir kısmı, hatta sonuna kadar Erdoğan’ın arkasında duranlar da değişen ekonomik işleyişten zarar görüyor ve artık desteklerini çekiyorlar.
Doğan ve İpek gurubuyla başlayan ve Boydak Holding ile devam eden devlet operasyonları, tüm patronların tepkisini çekti. Patron örgütlerinin en büyükleri, hükumeti kınadı. Sadece kınamanın artık yetmediğini gören patronlar, Kürt düşmanlığına giden ortamı fırsat bilerek, işçilerini kullarak, hükumete yönlendirebileceği kitlesi olduğunu gösterdiği bir mitingi düzenledi. Bu mitinge Erdoğan’ı davet etmeyerek açıkça tavır koydular.
AKP’nin tek yapabildiği, hala kitleleri yönlendirebildiğini patronlara göstermek amacıyla, karşı miting düzenlemek oldu. Eskiden, sadece Tayyip’in çağrısına toplanan kalabalığa ulaşabilmek için cumhurbaşkanı, başbakan ve meclis başkanı, AKP’nin tüm kurmayları, devlet kurumları, yüzlerce dernek elbirliği etmek zorunda kaldı.
AKP’den artık vazgeçen büyük sermayenin temsilcileri, çok “sorumlu” bir muhalefet yürüten CHP’nin, kitleleri ne kadar kendine çekebileceğine, vaatlerine ne kadar umut bağlayabileceğine bakıp ona göre yol alacak.
Bütün bu yaşananlar, burjuva ikiyüzlülüğünden başka bir şey değil. Patronların tek isteği kârlarının devam etmesi, AKP’ninse iktidarının. Fabrikalarda uygulanan ve her gün üç işçinin ölümüyle sonuçlanan iş teröründen kimse bahsetmiyor. En ufak hak talebiyle bile olsa işçilerin karşısına birleşmiş tek vücut olarak çıkan bütün bu tarihsel süprüntü, şimdilerde yaşadığı iktidar paylaşım sorununda, bizlerden bir taraf olmamızı istiyorlar.
Bizler onların aralarında değil, tam karşısında sömürülen ve ezilen Türk ve Kürt işçinin tarafındayız. Uluslar arası paylaşım kriziyle gözünü para ve iktidar hırsı bürümüş emperyalist sömürücülerin yerine Suriyeli mültecilerin tarafındayız, dünyadaki bir yıllık gıda üretimi tüm insanları iki yıl besleyebilecekken Afrika’da açlık ve kuraklıktan kaçarak Akdeniz’de ölen göçmenlerin tarafındayız. Şunu biliyoruz; artık kendisini yenileyemeyen ve insanlara verebileceği hiçbir şey kalmayan burjuvazi ve onun işçilere karşı kullandığı en büyük terör gücü devlet, işçilerin eline geçmeden hiçbir sorun çözülemez. (01.10.2015)