Kitlelerin boğazına sarılan mali çevreler ve ülkeyi boğan borç
Avrupa Birliği’nin, AMB’nın (Avrupa Birliği Merkez Bankası) ve IMF’nin Yunanistan ile en sonunda analaşıp anlaşmayacaklarını, tarafların gerçek tavırlarını bilemiyoruz.
Ancak şu kesin; Yunan hükumeti ve de Avrupa Birliği yöneticileri, ne hükumetinin iflasını ne Yunanistan’ın avro bölgesinden çıkmasını istiyor.
Böyle bir şeyin Yunan kitlelerine ödeteceği bedel; fiyatların aniden tırmanması, kıtlığın ve üretim düşüşünün getirecekleri, Avrupa Birliği yöneticilerini hiç endişelendirmiyor. Son 5 yıl boyunca Yunanistan’a karşı dayattıkları siyaset, bunu açıkça gösterdi: Yunanistan’da işsizliğin patlaması ve hayat seviyesinde çöküş umurunda değil.
Esas sorunları; bu durumun avro bölgesinde yaratacağı belirsizliğin, yeni mali istikrarsızlığa yol açmayacağı ve sonuçta da avronun tehlikeye girmeyeceğinin garantisini kimse verememesi.
Avrupa Birliği yöneticileri, Yunanistan’a yaptıkları dayatmalara “müzakere” diyor. Sanki iki eşit taraf arasında yapılan görüşme oluyor! Son yardım dilimini vermeme, Çipras’a karşı bir tehdit değil de nedir! Çipras IMF’ye 1.6 milyar avro borç ödemek zorunda.
O kadar iğrençler ki, en sonunda esas suçlu Çipras oluyor, çünkü “uzlaşmaz” tavır alan o imiş! Esas sorumsuzca davranan kim? Bir halkı açlığa mahkum etmek isteyenler mi, yoksa buna karşı çıkanlar mı?
Yunanistan’da 2008’den beri ücretler, emeklilik aylıkları, sosyal haklar %20, 30, 40 sevide geriledi. İşsizlikte öyle bir patlama yaşandı ki her iki gençten biri işsiz. Ülke ekonomik açıdan neredeyse 50 yıl geriye gitti.
Bütün bunlar niçin yaşandı? Ne emekçilerin, ne köylülerin ne de emeklilerin almadığı borcun faizini ödemek için. Borç öyle bir seviyeye ulaştı ki sadece faizi, devasa miktarda ve kitleler çok büyük bedeller ödüyor.
Yunan hükumetinin 22 haziranda Eurogroup’a verdiği son öneri, alacaklılar tarafından olumlu ama yetersiz bulundu!
Verilen öneriler; Çipras’ın başa geldiğinde ifade ettiği hedeflere göre çok önemli geri adımları içeriyor. Yunan hükumeti, Eurogroup tarafından dayatılan tasarruf kalemlerinden biri olan askeri harcamalarda 200 milyonluk kısıntı hedefliyor ve de televizyon kanallarının lisans haklarını satarak, reklamlara vergi koyarak gelir elde etmeyi hedefliyor. Ek olarak da 500 bin avro ve üzerinde kâr eden şirketlere bir dayanışma vergisi alınmasından söz ediliyor.
Çipras hükumeti, diğer yandan, KDV’de yeni düzenleme öngörüyor. Alacaklılar, 2 farklı oranda KDV ve elektriğe %23 KDV uygulanmasını dayatıyor. Hükumet ise üç farklı oranda, %6 ile 23 arasındakilerin uygulanmasını kabul ediyor ama elektriğe daha yüksek KDV uygulanmasını kabul etmiyor.
Çipras hükumeti, en düşük KDV oranının artık sadece ilaç ve kitapla sınırlandırılmasını kabul ediyor. Su, gaz ve elektrik gibi temel ihtiyaç maddelerine artık %13 KDV uygulanacak. Lokantalarda uygulanan %13 KDV %23’e çıkarılacak. Nakliye girdileri nedeniyle KDV’nin düşük olduğu ama fiyatların daha yüksek olduğu adalarda da yüksek KDV uygulanacak.
Emeklilere gelince; emekli aylıklarında kısıtlama yapılacak ve de emekli olma yaşı uzatılacak. 2016 ile 2025 yılları arasında kademeli olarak uzatılacak. Alacaklılar ise bunların hemen uygulanmasını istiyor.
Avrupa Birliği hükumetleri ve onların emirlerinde hareket eden medya tarafından yaratılan gerginlik ortamında yoğun, tehtitkar ve acil toplantılar var. Onlara göre tüm bunlar, Avrupa’da istikrarı korumak ve de Yunanistan’ın kargaşaya sürüklenmesini engellemek için! Örneğin Fransa’nın eski maliye bakanı Moscovici, Avrupa finans çevresinin çıkarlarını korumak için yoğun çaba harcıyor ama tüm bunların “Yunanistan’a kemer sıkma siyasetinin dayatılmasıyla hiçbir ilgisi olmadığına” vurgu yapıyor.
Bu hem iğrenç hem de gülünç. İğrenç, çünkü son 5 yıl içerisinde bankacıların emrindeki siyasetçiler, ülke üretiminin dörtte bir oranında gerilemesine ve de kitlelerin açlığa sürüklenmesine katkıda bulundular. Çülünç, çünkü önlemleri dayatanlar, çoğunun uygulanamayacağını biliyor. Örneğin işsizliğin %27’ye çıktığı ve sigortasız çalışanların gittikçe arttığı bir ülkede ücretlerden kesintinin artmasının mümkün olmadığı biliniyor.
Avrupa Birliği yöneticilerinin, IMF’nin ve AMB’nın bu kadar ısrarcı olmaları, siyasi nedenlerden: Onlar, gerek Yunanistan’da gerek başka bir ülkede kitlelerin, kapitalistlere karşı boyun eğmemesinin bedelinin çok ağır olduğunun, kapitalist düzenin normal şartlarda, sömürü ve kriz durumlarında kitleleri ezme hakkına sahip olduğunun altını çizmek istiyor. İşte böyle bir düzeni silip süpürmek çok acil bir ihtiyaç. LO (27.06.15)