Ana sayfa > Arşiv > Arşiv 2015 > Sınıf Mücadelesi Sayı : 204 - 4 Haziran 2015 > Anma... Anma... Anma...
15-16 Haziran’ı yeniden hatırlamak
Renault işçileri başta olmak üzere ücretlerini arttırmak ve Türk-Metal’in sendika ağalarından kurtulmak isteyen metal işçilerinin bir kısmı kendini, “Harranlı işçiler” olarak ifade ettiler. “Kibar Feyzo” filminden alınan bu niteleme, işçilerin sendikalı olmanın yanı birlik olmanın öneminin ve anlamının bilincinde olduklarını çok iyi anlatıyordu.
Bugün, iyi çalışma ve yaşam koşulları yanı iyi bir sözleşmeyle patronlardan taleplerini almak için sendika bürokratlarından kurtulmak isteyen metal işçisi, 1970’te aynı nedenle bu kez sendikalarını korumak için mücadele etmişti.
Dönemin Demirel hükumeti, sendikanın sözleşme ve grev yapma yetkisini zorlaştırma hedefiyle bazı yasalarda değişiklik yapmayı hedefliyordu. Amaç o dönem yaygın olan ve işçilerin mücadelesiyle kurulmuş olan mücadeleci iş yeri sendikalarını ve DİSK’in kapatmaktı.
Yasa değişikliğini hazırlayan milletvekili komisyonu üyelerinin bir kısmı, CHP’li ve aynı zamanda Türk-İş’e bağlı ve daha sonra DİSK’li sendikaların genel başkanlarıydı.
Yasa değişikliğinin ardında güçlü patronlar vardı. Hükumet, patronların emirlerini yerine getiriyor, Ecevit’in CHP’si de, hükumete yardımcı oldu.
1960’tan sonra, Ford, Fiat, Mercedes, Renault, Pirelli, Unilever, Goodyear, Grundug, Philips, Sandoz, Erdemir, İsdemir, Oyak gibi büyük sanayi işletmeleri kuruldu. Fabrikalarda her gün on binlerce işçi, fabrika üretim sistemi yoluyla örgütlenmeyi, örgütlü çalışmayı öğrendi. İşçiler, İstanbul, Ankara, İzmit, İzmir ve Adana gibi sanayi şehirlerinde, fabrikaların çevresindeki gecekondu mahallerinde yaşıyordu.
1970’te DİSK’e üye 100 bin, Türk-İş’te 600 bin ve o dönem yaygın olan bağımsız sendikalarda ise 400 bin işçi örgütlüydü. Her yüz iş yerinin 60’ında sendika vardı. 1970’te kayıtlı çalışan 3 milyonu aşkın işçinin 1 milyon 250 bini sendikalıydı. Yani işçiler, bu günkünden çok daha örgütlüydü.
O dönem de, özellikle kamuda, petrol tesislerinde veya demiryolu gibi önemli iş kollarında grevler, hükumetçe erteleniyordu.
Patronların emriyle siyasi partilerin hazırladığı yasanın mecliste görüşüldüğü 15 ve 16 Haziran günlerinde, İstanbul ve İzmit’te işçiler, en modern ve en büyük 173 işletme ve fabrikada üretimi, bantları durdurup fabrikalarını bırakıp yürüyüş yaptılar.
Bugün metal işçilerinin yaptığı gibi işçi sınıfının temel taleplerinden biri olan sendikal özgürlüğü savundular. İşçilerin tepkisi yayıldı; sonraki günlerde ve aylarda, Adapazarı, Bursa, Eskişehir, Ankara, Adana, İzmir ve Zonguldak, Gaziantep gibi sanayi şehirlerinde devam etti.
Çalışan her yüz işçiden beşi, sendikalı her yüz işçiden onu, 150 bini aşkın işçinin katıldığı, Türkiye tarihinin en kalabalık işçi eylemleri sadece kapsadığı işçi sayısı açısından değil, militanlığı açısından da çok önemli. Çünkü bu mücadelede işçi sınıfı, toplumdaki önemini ve toplumsal mücadeledeki önder rolünü ortaya koydu. İşsizler, yoksullar, gençler, kendine sol diyen tüm kesimler, işçilerin peşinden harekete geçti.
İşçiler, üretimi durdurmakla yetinmediler, sokakları fethettiler, polis ve askerle çatıştılar, karakolları, devlet dairelerini bastılar. İki gün boyunca İstanbul ve İzmit’te yaşam durdu. İçişleri bakanı, işçiler yolları kestiği için İzmit’ten öteye geçemedi. 16 Haziran günü İstanbul ve İzmit’te 3 ay sıkıyönetim ilan edildi.
Bu mücadelenin sonucunda 5 bini aşkın işçi işten atıldı. Binlerce işçi yargılandı ya da aylarca hapis yattı, binlercesi kara listeye alındı. Ancak burjuvazi işçilerin mücadelesi karşısında geri adım atmak zorunda kaldı, yasa uygulanamadı.
40 yıldan uzun bir zaman sonra, işçi sınıfı hala benzer talepleri için mücadele ediyor. Evet, patronlara yine diz çöktürüyor, değişmez denenleri değiştiriyor, sendika bürokratlarını silip süpürüyor, toplumdaki gücünü gösteriyor. Tüm bunlara rağmen, 15-16 Haziran mücadelesinde olduğu gibi sendikal özgürlük, daha iyi ücret ve yaşam koşulları için değil, aynı zamanda sömürü düzenini yok etmek için örgütlenme ihtiyacı devrimci işçiler için aşılması gereken bir hedef olmayı sürdürüyor. (03.06.2015)