Dini gericilik, kapitalist barbarlığa ekleniyor, erkek zulmünü besliyor!
Bu yıl, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” özellikle Türkiyeli kadınlar için hem Türkiye’de hem de komşu ülkelerdeki, dini bahanelerle yapılan vahşi denebilecek kadın katliamları nedeniyle acı geçecek. Özgecan’ın katliyle akıl almaz sınırlara ulaşan ve bunca tepkiye rağmen hiç de azalmadan, aynı hızla süren kadınların katledilmesinin yanında, kadına yönelik baskı ayırımcılık ve kısıtlamaların sözüne yer kalmıyor.
Özgecan, minibüste can çekişirken, katili, katilin babası ve yakın arkadaşı üç erkek, onu hastaneye yetiştirmek yerine uzun uzun katili cezadan kurtarmak için tartışıp, çareler düşündüler ve bir bir uyguladılar! Üç erkek, bir erkeği cezadan kurtarmak için bir genç kadını nasıl öldürüp yok etmeleri gerektiğini planladılar!
Yaşananlar, ne katilin şiddet gördüğü çocukluğu ne de kendisinin de şiddet uygulayan biri olması gerekçesiyle bireysel bir suça indirgenemez. Devlet katında yüceltilen, bakanlığı bile olan “aile”si şiddet sarmalında dağılırken, bıçakladığı anne ve babası hastanede tedavi edilirken şiddetten haberdar olan “emniyet”, “inançlı gençlik” yetiştiren eğitim sistemi, kaçak çalışmasına olanak veren tüm bu toplumsal işleyiş ve kurumlar, görevli ve yetkili kişiler, hiç biri üzerine düşenleri yapmamış, yapmıyor.
Diğer yandan, iki şehir arasında boş bir tarlada, bir patron para kazanacak diye sözde “üniversite” binası dikilmiş, öğrencilerin servis, ders saatlerinin düzenlenmesi talepleri görmezden gelindi.
Şiddet, patronlara, siyasilere, yetkili ve etkili kişilere, sözde çok kıymetli “manevi değerlere” yönelmediği sürece özellikle de kadına ve çocuğa yöneldiğinde, her şeyi bilenler, görmez, duymaz, söylemez oluyor.
Türkiye’de geçmişten gelen kadına yönelik ayırımcı ve aşağılayıcı tutum, siyasi iktidarın sözleriyle ama bunun da ötesinde DEAŞ’ın Irak’taki vahşi uygulamaları ve Suriye’den gelen göçmen kadınların dramlarıyla, daha da sert bir hal alıyor. Tüm bu yaşananlar, kadınlara karşı gericiliği ve saldırganlığı destekliyor. Bu nedenle kadın cinayetleri, “aile” bakanın da kabul etmek zorunda kaldığı gibi artıyor.
Buna rağmen, her yerde kadını suçlayan konuşma biçimi sürüyor. Bir kadın, yoksulluk nedeniyle bakamadığı çocuğunu devlete vermek istediğinde kocasından dayak yiyor, işsiz kocanın ihmaline neden olan çaresizliği sonucunda çocuk öldüğünde, bu kez de çocuk katili olmakla, yine kadın suçlanıyor!
Kadınlar, tam bir kuşatma altında! Ekonomik şiddetin, dini gericiliğin, erkek zulmünün altında inliyor. Yeter artık!
Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Türkiyeli kadınlar için geçmiş mücadele günlerini andıkları, haklarını ilerlettikleri bir gün değil! Geçmişin çok daha gerisinde, adeta yaşam savaşı gündemde. Bugün milyonlarca kadın ya en yakınındaki, bağlı olduğun erkeğin istediği gibi yaşayacak ya da ölecek. Kadının, kendi yaşamına dair en temel konularda dahi karar alma hakkı, özgürlüğü yok.
Kadınlar, kendi özgürlükleri için kendileri mücadele edecek. Hem cinsiyetçiliğe ham de cinsiyetçiliği üreten ve sürdüren düzene karşı. Artık yeter! Kadınlar üzerindeki her türlü baskı sona ersin!Toplumun yarısının, bir cinsin ezildiği hiçbir toplum özgür olamaz! (05.03.2015)