Çelişkiler yumağı “çözüm süreci”
Kürt illerinde kitleler, günlerdir, Suriye ve Irak’taki Kürtlere ve ölümden kaçan diğer halklara yardım etmek, Türk hükumetinin siyasetini değiştirmek için gösteri yapıyor. Neredeyse tüm gösteriler, polis hatta asker zoruyla karşılaşıyor. Yaralanan, gözaltına alınan bir çok insan var. Kürt siyasetçiler, sınıra gidip hükumetin izlediği yolun, çözüm sürecini tıkadığını bile söylediler.
Ancak, Kürt kitleler hala polis şiddetindeyken ve hükumetin siyaseti değişmediği halde hem Kürt siyasetçiler hem de hükumet çevreleri, hatta Öcalan, bu kez “çözüm sürecinin” ilerlediğini açıkladı.
Bu durum ilk kez de yaşanmıyor. Daha önce de şiddet tırmanmış, ipler kopmaya geldi denirken, karşılıklı çiçek dalları uzatılmıştı.
Hatta okullar açıldığında, Kürtçe eğitim verecek diye birkaç okul açılmış, küçük çocuklar, aileleri itilip kakılmış, karşılıklı tehditler savrulmuştu. Sonra da, resmi başvuru yapılıp bakanlık “bu okullar seneye açılabilir” açıklamasıyla, olaylar başladığı gibi birdenbire bitti. Geriye sadece eziyet görenlerin acıları kaldı.
Elbette Kürt halkının anadilde eğitim gibi kendini yönetme dahil tüm haklarının tanınması gerekli. Ancak bu yönde pek az ilerleme var.
Bugün Kürt siyaseti bir çok partiye bölünmüş durumda. Ancak esas sözcü olan Demirtaş, Suriye ve Irak’ta Kürtleri kuşatmış olan IŞİD’e karşı isteklerini açıkladı: ABD’nin öncülük ettiği hava saldırısı artsın, Türkiye ve tüm güçler, IŞİD’e karşı savaşan PYD ve PKK gibi Kürt örgütlere silah ve destek versin, sınır açılıp Türkiye’den isteyen Türk ve Kürt gençleri, herkes Kürt tarafına destek için savaşmaya gidebilsin. Bir de Türkiye’nin ISİD’e geçiş kolaylığı ve silah sağladığını söyleyerek, bunun durmasını istiyorlar.
Hükumet ise hazırladığı tezkerede açıkça yazdığı gibi IŞİD’ı, Kürt örgütler gibi “tehlikeli” düşman görüyor. Hatta ABD’ye Barzaninin peşmergelerine silah verilmesi ama PKK ve PYD’ye verilmemesi itirazı yapıldı.
Söylenenler bu kadar zıt iken, “çözüm süreci” nasıl bu kadar iyi bir durumda oluyor?
Bu, neyi, nasıl çözmek istediklerini bağlı. Kürt siyasetçilerin çözümden anladıkları ile Kürt emekçi ve köylü kitlelerinin anladıkları ve beklentileri tam denk değil. Kürt siyasetçiler, Kürt burjuvazisi ve küçük burjuvazisinin temsilcileri olarak, Kürt kitlelerinin ihtiyaçlarını, özlemlerini ve mücadeleciliklerini kullanarak, kendi çıkarlarını elde etme gayretindeler.
Bu nedenle, çözüm için bir kurumun daha oluşturulması, onlara göre büyük bir adım. Çünkü birkaç Kürt elite, devlet katında koltuk açılacak. Birkaç Kürt patron, bu mevkiler, işler ve ilişkiler sayesinde çıkar elde edecek. Tüm bunları da, Kürt kitleleri, polis şiddetine hatta ölüme göndererek yapmaktan çekinmiyorlar.
Demirtaş, emperyalist talanla bu hale gelen tüm bölgede, emperyalistlere ve onların uşağı olan Arap, Kürt, Sünni, Şii yöneticilere tek laf etmeden, sadece Türk devletine kızıyor! Oysa esas düşman dışarıda değil, her zaman içeridedir. Esas düşman, kâr düzenin sürmesi için kitleleri, milliyet, din ve cins temelinde bölen hükumetler, siyasi ve ekonomik düzendir. Eğer halklar, bu şekilde parçalanıp birbirlerine düşürülmeseydi, ne IŞİD ne de önceki vahşi silahlı çeteler ortaya çıkardı.
Kürt siyasetçiler, Kürtlerin ve Ezidilerin katledilmesini dillerinden düşürmüyor. Bu yönleriyle emperyalist yöneticiler, Türk devletinin yöneticilerinden ilerideler. Ancak, izledikleri siyaset, halkların kardeşliğini değil, kendi siyasi örgütlerini geliştirmeyi ve devlet katında, mevcut düzende yerlerini büyütmeye yarıyor. Tıpkı geçmişte Irak özerk Kürt yönetiminin izlediği gibi. Bu siyaset, bizce ne Kürt ne Türk ne de tüm diğer halkların gerçek çıkarlarına uygun değil. (02.10.2014)