Tayyip’in Suriye siyaseti: Tırlar dolusu silah!
Başbakan, Esad ve ailesiyle canım cicim oldu, birlikte tatile bile çıktılar. Tabii ki bu dostluk ilişkilerinin temelinde, ekonomik çıkarlar yatıyordu.
Türkiye ile Suriye arasındaki ticaretin düzeyi; 2005 yılında 800 milyon dolara, 2010’da ise 3 milyar dolara kadar ulaştı. 2007 yılında serbest ticaret anlaşmasının imzalanması, patronların doymak bilmez iştahını kabarttı. Anlaşmadan sonra Türk patronların Suriye’ye yaptıkları yatırım 1 milyar dolar. Bu patronların hepsi iktidar yanlısıydı! Şimdi ise başbakan aynı Esad’a düşman. Çünkü işler tersine döndü. Türk patronların yatırımları ellerinde patladı.
Başbakan uzun zaman Suriye’de savaşın çıkmasını ve emperyalist ülkelerin bu gidişata dur demesini istedi, ardından işe girişti. Hatay’daki Apaydın kampı, CHP’lilerin alınmamasıyla gündeme gelmişti. Daha sonra bu kampta Albay Riyad El Esad ve onun gibi Türkiye’ye sığınan otuzdan fazla generalin kaldığı ortaya çıktı. Üstelik Özgür Suriye Ordusu, Suriye’de yapacakları operasyon planlarını; Türk, Amerikan ve İngiliz istihbarat teşkilatlarından aldıkları bilgilerden yararlanarak bu kampta hazırladıkları da söylendi. Burada Özgür Suriye Ordusu askerlerine eğitim verildiği de biliniyor. Tayyip ve temsilcisi olduğu patronlar sınıfının kana susamışlığı sadece bu örnekle sınırlı değil.
Son dönemde tırlar dolusu silahın Türkiye’den Suriye sınırına taşındığı, bütün engellemelere rağmen ortaya çıktı. Taşınan silahlar, öyle basit savunma silahları değil; roket, füze, el bombası gibi oldukça ağır saldırı silahları. Devletin tüm pis işlerinde olduğu gibi silah taşımada da MİT iş başında. Bölgede yüzlerce dinci örgüt olduğu biliniyor. Bu örgütler arasındaki El Kaide ve El Nusra gibileri, Türkiye’de bile yüzlerce kiloluk bomba patlacak, birçok insanı öldürecek, sınırlarda askerle çatışmaya girecek kadar, nasıl oldu da güçlenebildi? Kuşkusuz Tayyip’in gönderdiği silahlara “duacılar”. Aynı zamanda bu durum en çok silah tüccarlarının işine yaradı.
Tayyip, silah dolu tırların İHH adında, yobaz bir sözde yardım kurumunun vasıtasıyla, Türkmenlere yardım için gittiğini söyledi. Daha en başından“Suriye halkını” Esad vahşetine karşı savunun “kalbi sevgiyle dolu” başbakan, şimdi Türkmenlere yardım gönderildiğini söyleyip milliyetçiliği de körüklüyor. Suriye halkı sadece Türkmenlerden mi oluşuyor? Tabii ki hayır! Amacı savaşa karşı muhalefeti, milliyetçiliği de kullanıp kitleleri arkasına alarak susturmak ve bu yolla yaptığı pislikleri bütünüyle temize çıkarmak.
ABD ve Avrupa Birliği uzun yıllar Ortadoğu’yu sömürdü. Türk patronların da bu sömürüde payı var. Beraberinde bu, Türkiye ile politik dayanışmayı da getiriyor. Ancak son dönemde Tayyip “yeni Osmanlıcılık” hayaline kapılıp, bölgede zenginlikleri, Türk burjuvazisinin tekelinde toplamaya çalıştı. Bunu çok iyi bilen patronlar, Tayyip’in savaş çığırtkanlığına sessiz kaldı. Elbette ekonomik kriz de etkili. ABD herhangi bir savaşı kaldıracak durumda değil ve üstelik Irak’ta dili epey yandı. Bu yüzden, emperyalist devlet yöneticileri, Cenevre 2 konferansını düzenleyip meseleyi “barışçı” yollarla çözmeye çalıştı. Ancak Türk patronlara fazla bir şey düşmeyeceğini bilen, gönderdiği silahlarla sadece Esad’la değil, artık kendi aralarında da savaşan dinci örgütleri destekleyen ve Suriye halkının katledilmesine neden olan hükümet, sırf Türk burjuvazisinin çıkarları için Suriye’de hakimiyet ve çıkar payı istediği için barışçı yol aramıyor hatta savaşın bitmesini de istemiyor.
Cenevre 2 konferansı başarısızlıkla sonuçlandı. Konferans başarısızlıkla sonuçlansa bile hem emperyalist yöneticiler hem de Türk burjuvazinin en büyükleri, savaş için hükümetin yanında yer almayacak. Zira zaten kendi dar çıkar çevresi dışında herkes Tayyip’ten açıkça kurtulmak istediğini gösterdi.
Şu veya bu şekilde büyük sermaye kendi çıkarları doğrultusunda bu sorunu çözecek. Bizim için önemli olan sorunun kitleler lehine çözülmesi. Bu da ancak Türk ve Arap emekçilerinin emperyalist barbarlara ve kendi patronlarına karşı birleşik mücadelesiyle mümkün! (01.03.14)