Rusya ve Ukrayna: Dünya ekonomik krizi çekici ile iç kriz örsü arasında
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana çeyrek yüzyıldan fazla zaman geçti ve ondan geriye kalan en önemli güç olan Rusya, krize saplanan kapitalist dünyada bir yer edinmekte zorlanıyor. Krizin daha da kötüye gitmesinden dolayı, bunu başarması zorlaşıyor. Çünkü dünyanın hakimi olan büyük emperyalist güçler arasındaki rekabet, gittikçe tırmanıyor. Bu nedenle Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika ile birlikte BRİCS’den biri olan Rusya’nın da, yeni bir yer edinmek istemesine rağmen, emperyalist dünyada güzel bir köşe bulması oldukça zor.
ABD ve Avrupa Birliği’nin 2014’ten bu yana, Kırım’ın ilhak edilmesini bahane gösterip Rusya’ya karşı uyguladığı ekonomik ve mali yaptırımların esas amacı, tıpkı ticari gerginliklerin arttığı bir ortamında Çin gibi ülkelere karşı uygulanan yaptırımlar gibidir.
Rusya, bir süre ve kendisine öz sebeplerle Suriye’de büyük güçlerle aynı safta yer alsa da, bir çeşit soğuk savaş dönemi sürdü. Kremlin bir ara, uluslar arası topluluğun, yani batılı güçlerin, birinci derecede önemini tanıdığını iddia etse de gerçekte ikinci derecede bir rol biçilmişti. IŞİD’ın askeri olarak yenilmesinde birinci rolü oynaması, bu gerçeği değiştirmiyor. Üstelik Rusya, bu rolünü bitirince ABD ve müttefikleri, gerektiğinde askeri güç de kullanarak, önünü kesmeye ve bölgede etkinliğini arttırmasına engel oldular.
Rusya, emperyalist dünya için gerçek bir tehdit değil. Buna rağmen emperyalizm, kapitalist dünyanın kriz bataklığında batmaya devam ettiği ve çıkış yolu göremediği bir ortamda, tüm dünyayı daha sıkı denetimi altında tutmak istiyor.
Ukrayna başkanı Poroçenko, eylül sonunda ülkesinin durumunu anlatırken Rusya’ya karşı “NATO’nun Doğu kanadıyız” dediğinde aslında farklı bir şey söylemedi. Kiev, NATO üyesi (en azından şu ana kadar) olmamasına rağmen, Washington ve müttefikleri, bu Rus karşıtı rejimini ayakta tutuyor ve onu bir tür savaş ganimeti olarak görüyor.
Rusya, eski Sovyetler Birliği’nin ikinci büyük gücü olan Ukrayna’nın kaybına tepki olarak 2014’de Kırım’ı “anavatana” bağladı ve de Ukrayna’nın sanayi bölgesi olan doğudaki Donbass’ı koparıp ayırdı.
Rusya ve Batı arasındaki kavga, Ukrayna üzerinden yapılıyor ve bunun sonucu olarak on binden fazla insan öldü, yüz binlerce insan göçmen durumuna düştü, büyük yıkım oldu; Rus ve Ukrayna toplumlarında irin dolu bir ortam yarattı.
Bu durum, Ukrayna’da büyük bir milliyetçi akımın gelişip aşırı sağı meşrulaştıran, oligark-mafya çetelerinin egemenliğine, nefret edilen eski Başkan İanukoviç’in dönemindeki yozlaşmadan daha fazla yozlaşmaya yol açtı. Rejim o kadar çok yozlaştı ki, başkanlık seçiminin yaklaşması nedeniyle bazı çevreler, tıpkı Rusya’da, Yeltsin’in yıkımlarını gideren Putin rejimi gibi, güçlü bir iktidarın gerekli olduğunu savunuyor.
Rusya’da, Kırım’ın “sonsuza kadar” geri dönmesini kullanan Putin, havayı aşırı milliyetçilikle zehirledi. Putin, bu olayı ulusal bayram ilan edip Rusya’nın eski yüce dönemine dönmesinin bir kanıtı olarak gösteriyor ve böylece kitleleri kendine çekip Rus bürokrasisine bağlayıp kötü yaşam şartlarını unutturup isyan etme isteğinin önünü kesmeye çalışıyor.
Bu durum, geçen martta Putin için yararlı oldu; dördüncü defa başkan adayı olan Putin, rol gereği aday olan bir sürü sözde rakip karşısında, gerçek rakibi olan ırkçı avukat Navalni’i de devre dışı bakarak, çok kolayca seçildi. Navalni, yolsuzlukları eleştirdiği ve pazar ekonomisini övdüğü için Rus küçük burjuvalarının ve Batılı medyanın övgüsünü alıyor.
Putin’in seçim zaferi hemen Kremlin’de kutlandı. Ancak dünya futbol kupasına ev sahipliği yaptığı bir ortamda, son yirmi yıldan bu yana ilk defa, emeklilik yaşını erkekler için 5, kadınlar için 7 yıl daha uzatmak istediğinden toplumsal bir muhalefetle karşılaştı.
Putin, seçim kampanyası döneminde emeklilik reformundan hiç söz etmedi ve bunu haziranda başbakan aracılığıyla duyurdu; eğer dünya kupasının gürültüleri bu popüler olmayan reformun tepkilerini ört bas etmeye yetmezse o zaman suç, duyuran kişinin üzerine yıkılabilirdi. Kremlin, bir önlem yerine iki önlemi tercih ettiği için dünya futbol kupasını fırsat bilerek maçların oynandığı büyük kentlerde yürüyüş yasaklandı.
Reforma karşı çıkıp iptalini isteyen, sendikaların örgütlediği bir imza kampanyası, birkaç günde 3 milyon imza topladı. Ardından, yasaklar ve yaz tatilinin gelmesine rağmen binlerce ve bazen on binlerce insanın katıldığı yürüyüşler yapıldı.
Bu eylemleri tertipleyen küçük sendikalar ve muhalefet diye damgalanan partiler, sıra ile yürüyüşleri üstlendi ama kesinlikle fabrikalardaki işçilere doğrudan seslenmediler, hiçbir şekilde grev çağrısı yapmadılar. Oysa iktidarın saldırıların hedefinde doğrudan emekçiler var. Reforma tepki büyüdü ve geniş kitleler, tepkileri benimsedi; Putin’in popülaritesi yıprandı. Buna rağmen eylemleri tertipleyen sendika ve partiler, hareketin daha geniş kitlelere yayılması için çağrı bile yapmadı ve gayret sarf etmediler. Çünkü toplumsal ve siyasi tepki büyürse, o zaman iktidarla karşı karşıya gelecekler ve onlar böyle bir şey istemiyor.
Yaz sonuna gelindiğinde Putin, hakem havasına bürünüp reformu iyileştirme numaraları yapınca sendikalar ve muhalefet partileri, hemen onu onayladı.
Bu da hareketin sonunu getirdi ama yine de geriye şu kaldı; harekete olumlu bakan milyonlarca erkek ve kadın, harekete fiilen katılmamış veya katılamamış olsa da, üç ay boyunca gördüklerini unutmayacak. Yani “iyi Çar”, rejimi ve onun hizmet verdiği bürokrasinin üst kademeleri, oligarklar, bildiri ve yaftaların teşhir ettiği gibi onları “mezara kadar” çalıştırmak istiyor; onlarla bizim aramızda temel bir çıkar çelişkisi var; onların, yani zenginlerin, sömürücülerin, asalakların emrinde devlet ve kurumları var ve iktidardaki parti, Rusya Birliği var. Emekçilerin temel eksikliği, siyasi ve sınıf çıkarlarını savunan bir partinin olmaması.