AKP iktidarı o kadar yıprandı ki İstanbul belediye başkanı İmamoğlu'nu sudan bir bahane ile belediye başkanlığından alıp cezaevine koyduktan sonra başka önemli CHP belediye başkanlarını da bir sürü uyduruk bahanelerle görevden alıp kayyum atayıp ceza evine koydu. Artık gelinen aşamada yoksulluk ve sefaletin hat safalara tırmanması sonucu AKP'ye tepkiler o kadar arttı ki, hatta şimdiye kadar ona oy veren kitlelerin önemli bir kısmı bile, tepki göstermeye başladı. CHP'nin farklı kent ve mahallelerde aylardan beri yaptığı mitingler bunun çok somut bir kanıtıdır.
Tabii ki AKP iktidarı tüm bunları görüyor. Ama görmek yetmiyor. İktidar kitlelerin giderek yoksullaşmasını durduramıyor ve artık iyileştirme konusunda tamamen çaresiz görünüyor. İşte bu nedenden dolayı “havuç” politikasını kullanamadığı için açıkça “sopa” politikasını kullanmaya devam ediyor. Aslında bu durum geçen sene belediye seçimlerinde belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştı.
Devlet gelirleri suyunu çektiği için artık hükümet “tefeci büyük sermayenin” eline düştü. Tefeci sermaye şartlarını dayatıp milyarlarca dolar faiz veriyor. Ama nasıl veriyor: Paralar verildiği gün TL'ye çeviriliyor ve yüzde 35-40 seviyelerinde faiz üzerinden hesaplanıyor ve bir sene sonra bu paralar faizlerle birlikte dolara çevriliyor. Böylece bu tefeci sermaye dünyanın hiçbir yerinde bulamayacağı faiz miktarlarıyla servetler kazanıyor. Tabii bu arada Türkiye'nin dış borçları da zirve yapıyor: AKP iktidara geldiğinde, 2002 yılında, dış borçlar 130 milyar dolar seviyelerindeydi, şimdi ise bu borçlar 515 milyar dolar seviyelerine tırmandı. Öyle ki hükümet borçların faizlerini bile ödemekte zorlanıyor.
Tabii ki tüm bunların ülke ekonomisine yansımaları oluyor. Bu yansımalar işsizliğin, yoksulluğun, sefaletin her geçen gün giderek sürekli artmasıdır. İşte bu nedenle işsizlik rekor seviyelere tırmandı. Ücretler ve emekli ücretleri o kadar değer kaybına uğradılar ki kitlelerin çoğu normal bir yaşam sürdüremiyor: normal dengeli bir şekilde beslenmek neredeyse imkan dışıdır, kirada olanlar ev kiralarını ödeyemeyecek duruma geldi, aileler çocuklarının okul harcamaları dahil birçok harcamalarını karşılayamaz duruma düştü.
Yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı, her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma siyaseti uygulayan AKP hükümeti her türlü baskıları uygulayarak iktidarda kalmayı devam ettirmeye çalışıyor. Son günlerde bulduğu çözüm ise “muhalifleri ajan olarak” suçlamaktır. En çarpıcı örnek İmamoğlunun artık ek olarak “ajan” diye suçlanmasıdır. Tabii ki muhalif gazetecilere de sudan bahanelerle suçlamalar ve tutuklamalar devam ediyor. Bu konuda son çarpıcı örnek, daha önce de baskılara uğramış ve yılmamış gazetesi Merdan Yanardağ'ın yine tutuklanması ve yöneticisi olduğu muhalif televizyon kanalı Tele1'e kayyum atanmasıdır.
AKP hükümeti tanınmış Selahattin Demirtaş gibi muhalifleri kendi yasalarını bile çiğneyip cezaevlerinde çürütmeye devam ettirmesiyle yetinmeyip, yine gelişi güzel bütün muhaliflere gözdağı vermek amacıyla baskıları ve tutuklamaları devam ettiriyor. Ama son aylarda birkaç farklı ülkede kitlelerin ayaklanması gibi bir ayaklanma olursa tüm bu baskı ve gözdağları bir işe yaramayacaktır.
(31.10.25)