Sinif Mucadelesi

Suriye’de iç savaş ve büyük güçlerin oyunları

Çarşamba 16 Ekim 2013

Esad rejiminin, 21 Ağustos’ta Suriyeli isyancılara karşı kimyasal silah kullandığı ileri sürülerek iki hafta boyunca, uluslararası gerçek bir kriz yaşandı. Başta ABD ve Fransa liderleri olmak üzere Batılı yöneticiler, Suriye’yi bombalamakla tehdit ettiler. Emperyalist güçler, genel olarak uyguladıkları askeri güç kullanma siyasetinden vazgeçmiş görünmüyor. Bin bir bahane ileri sürüp dünyanın çok farklı yerlerinde kamuoyunu yanıltıp, masallar anlatarak, insani gerekçeler ileri sürerek oyunlar tertipliyorlar. Bazen de yapamayacakları müdahale tehdidiyle blöf yapmaktan çekinmiyorlar.

Esad ile gündeme gelen kimyasal silahlar, bu konuda bir istisna değil. Obama ve Fransa Başkanı Hollande’ın, Suriye’ye karşı askeri harekat yapma tehditleri, oyunun bir parçası olup esas oyunlarını ört bas etmek içindi. Emperyalist liderler Suriye krizinden, kendi çıkarları açısından, en az zararla çıkmak istiyor. Suriye halkına gelince, iki yıldan fazla bir süreden beri çok büyük bedeller ödeyip feci acılar çekiyor.

İşin içinden nasıl çıkıyorlar

Rus liderlerin, Suriye liderleri ile kimyasal silahlar konusunda anlaşma yaparak, bu silahları uluslararası denetim altına alıp yok etme önerisini fırsat bilen liderler, Rusya ile anlaştılar. Bu konudaki görüşmeler uzayıp gidecek ve bu arada da iç savaş devam edecek ve de onun getirdiği katliamlar, vahşetler sürecek. ABD ve Rus liderleri, eski rakipler olarak ortak çıkarları söz konusu olunca çok kolay anlaşabiliyorlar.

Obama ve Hollande kimyasal silah kullanılmasının “kırmızı çizgi” olduğunu iddia ediyorlardı. Bu konuyu enine boyuna gündeme getirip çizginin aşılıp aşılmadığı tartışmakla sanki Suriye halkının kaderine ilişkin büyük çaba gösterdikleri izlenimi vermek istiyorlar. Üstelik böylece Suriye rejimi veya ona karşı olanların kullandıkları diğer silahlar ve yol açtıkları katliamlar, normal kabul ettirilecek. Diğer yandan savaşın devam ettiği ve de kitlelerin yaşadığı feci acılar ve Suriye’nin neredeyse yerle bir olduğu gerçeği gündem dışı kalacak.

Batılı liderler, esas dürtülerinin insani amaçlar olduğunu söyleyip duruyor. Ama yaptıkları bunun tam aksi olduğunu gösteriyor. Örneğin 40 yıldan fazla bir süre Suriye’deki baba oğul Esad rejimi ile çok güzel uyum sağladılar.

Türkiye, Körfez devletleri ve Esad’ın yardımına koşanlar

Batılı liderler ve de Bahreyn, Suudi Arabistan gibi müttefikleri 2011’de Esad’ın protesto yürüyüşlerine katılanları katletmesine seyirci kaldılar. Ama diğer yandan müttefikleri Katar, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye’nin, Şam rejimini sarsabilecek Suriyeli muhalif gruplara destek vererek, yeni bir iktidar oluşturma sürecini desteklediler. Suudi Arabistan ve Katar’ın gönderdiği paralar, silah satın alınmasında kullanıldı. Türkiye’deki Erdoğan hükümeti ise önceleri, Esad’ın kardeş olduğunu ve “komşularla sıfır sorun” siyasetini uyguladıklarını duyurmasına rağmen, Suriye ordusunu terk eden ve Suriyeli ve de yabancı bazı silahlı grupları da kullanarak, Türkiye’de askeri eğitim vererek “Özgür Suriye Ordusunun” oluşmasına yardımcı oldu. Özgür Suriye Ordusu, 800 km’den uzun olan sınırı geçerek saldırılar düzenlemeden geri kalmadı.

Diğer yandan Ürdün’de ABD, Fransız ve İngiliz askeri uzmanlarının yönettiği ve Ürdün, Suudi Arabistan ve Katar uzmanlarının da katıldığı askeri birlikler oluşturulup eğitildi ve sonra da savaş için Suriye’ye gönderildi. Özgür Suriye Ordusuna çok farklı yerlerden gelen gönüllü askeri birlikler de eklendi. Bunlar genellikle Suriye, Türkiye, Çeçenistan, Irak, Afganistan ve hatta Avrupa’dan gelenlerden oluşturuldu. Para ve silahlar, Körfez ülkeleri tarafından sağlandı. Böylece Esad rejimine karşı savaşan askeri güçler arasında, köktenci İslamcı guruplar daha güçlendi.

Bu sürecin sonucu olarak, Esad rejimine karşı başlangıçtaki kitle yürüyüşleri ve hedeflerinden farklı bir durum ortaya çıktı. Sürecin sapmasına, Esad rejimin kanlı saldırıları da katkıda bulundu. Çünkü yürüyüşlere karşı şiddetli ve kanlı baskılar uygulandığı için polisin kurşunlarıyla bir çok yürüyüşçü öldürüldü. Ardından silahlı gruplar tarafından oluşturulan, “kurtarılmış bölge” ilan edilen bazı kent ve semtler, Esad ordusu tarafından sürekli bombalandı. Kitleler, bir yandan Esad ordusunun yağdırdığı bombalar ve diğer yandan bu bölgelerde hakimiyetlerini kuran silahlı İslamcı grupların keyfi idare ve diktatörlüğü arasında kaldı. İslamcı gruplar, kitlelere ve özellikle de kadınlara inançları temelinde köle muamelesi yapmaya başladı. Bu durum karşısında kitleler, fırsat buldukça göç etmeyi tercih ettiler.

ABD ve Batılı müttefikleri Türkiye-Katar-Suudi Arabistan girişimlerini kullanıp Esad rejiminin dayanıklığını test ettiler ve bu rejimin yerine kendi çıkarlarını savunacak başka bir rejimi başa getirilip getirilemeyeceğinde netleştirmeye çalıştılar.

Suriye dışında oluşan ve Batılı liderlerin güvenini kazanmaya çalışan Esad karşıtı muhalefet, açıkça ülkedeki silahlı çeteleri denetlemekten aciz olduğunu ortaya koydu. Bu silahlı çeteler, kendi aralarında Cihatçılar, El Kaideciler, etnik gruplar ve hatta eşkıyalar temelinde bölünmüş durumda. Esad rejimi, Türkiye’den intikam almak için ülkenin kuzeyinden çekilip, PKK’ya yakın olan PYD Kürt milislerinin denetimine bıraktı. Böylece Türkiye sınırına yakın ve Türk ordusuna karşı yeni bir silahlı gücün oluşmasına katkıda bulundu. Şimdi ise hem Türk ordusu hem de Erdoğan bu durumdan rahatsız. Üstelik silahlı İslamcı gruplar bu bölgeleri denetimleri altına alabilmek için PYD’nin silahlı güçlerine karşı savaş açtılar.

Son gelişmeler, ABD’nin askeri gücünü kullanıp ülke dışındaki muhalefeti iktidara getirme taraftarı olmadığını gösteriyor. Çünkü Suriye muhalefeti, ülke içerisindeki Esad karşıtı silahlı çeteleri denetleyemez konumda. Üstelik kurtarılmış denen bölgelerde bir kaos hüküm sürerken, Esad rejimi ayakta durabildiğini ortaya koyabildi. Silahlı çetelerin kitlelere karşı davranışları, dolaylı olarak Esad’a yardımcı oldu. Başta Hristiyan azınlık olmak üzere silahlı çetelerin ne olduğunu görünce Esad rejimine yeniden yaklaşmayı bile tercih ettiler. Çünkü iki kötülük arasında tercih söz konusu olunca Esad rejimi öne geçti. Bu nedenle Esad rejiminin son zamanlarda yeniden güçlenen ordusu sayesinde kaybettiği bazı bölgeleri, muhalefetin elinden geri aldığı görülüyor.

Perde arkasındaki oyunlar

Kimyasal silahların tartışılması gündemi meşgul ederken, diğer yandan devam eden savaş güç dengesini belirleyecek. Ama tüm bunlar başka bir önemli gerçeği, “siyasi çözümü” perde arkasına itiyor. Siyasi çözüm artık ABD ile Rusya ekseninde gelişiyor. Son durumdaki tabloya göre siyasi çözüm, bazı Suriye muhalif güçlerinin Esad rejimi ile bir ortaklık oluşturup ileride seçimlerin yapılmasını da öngören bir anlaşmaya varmasıdır. Böylece gerek ülke kaynaklı gerek dışarıdan gelen ve denetim dışı olan El Kaide benzeri silahlı İslamcı güçler, devre dışı bırakılmış olacak. Çünkü bu silahlı gruplara karşı sadece Esad rejimi ve Rusya değil, ABD de artık karşı olduğunu açıkça belirtiyor. Elbette ABD ileride yine taktik değiştirebilir. Sonuç itibarıyla bölgede Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar desteğiyle silahlı köktenci İslamcı guruplar güçlenip çoğaldı ve tamamen denetim dışı oldukları için ciddi bir tehdit oluştu.

Tüm bunlar, Fransız, İngiliz ve ABD gizli servislerinin gözü önünde gelişmesine rağmen şimdi bu emperyalist güçler, Türk ve Arap liderlerini saplandıkları bataklıkta kendi hallerine terk ediyorlar. Oluşturulup güçlendirilen bu köktenci silahlı gurupları denetlemek, belli ki olanak dışı. Batılı liderler, onların Esad rejimine karşı kullanılmasında bir sakınca görmediler. Ama gelinen bu çıkmazda Türk ve Arap liderlerine bunlar sizin eseriniz ve bu pisliği siz temizleyin demeye getiriyorlar.

Suriye’de 2011 başında sokaklara dökülüp, diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi, özgürlük, adalet talep edip, baskılara son verilmesini isteyen kitleler, bugün tamamen unutuldu. Esad rejimi bu kitlelere karşı her zaman uyguladığı kanlı baskıları uyguladı. İki yıl boyunca Suriye halkına yardım ettiğini iddia eden emperyalist güçler ve ortakları komşu ülkeler, kendi çıkarlarını savunmak için çeteleri silahlandırıp desteklemekten çekinmediler ve böylece bir çıkmaz sokak olan kanlı iç savaşı daha da körüklediler.

Maalesef geçici bilanço bile tüyler ürperici. En az 100 bin kişi öldü, milyonlarca insan göçmen konumuna sürüklendi, büyük tahribatlar yapıldı. Şimdi, Suriyeli kitlelerin iki diktatörlük arasında tercih yapmaları isteniyor. Gerek Suriye gerekse bu bölgedeki bütün diğer ülke emekçileri için tek çözüm, sınıf temelinde birleşerek kendi öz iktidarlarını oluşturmalarıdır. LO (16.09.2013)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2013  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 184 - 4 Ekim 2013  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?