Sinif Mucadelesi

Küreselleşme ve işçi sınıfı enternasyonalizmi

Salı 10 Temmuz 2012

Bu yazı, Lutte Ouvriere’in cumhurbaşkanı adayı Natalie Arthaud’un bir konuşmasının çevirisidir.

Diğer ülkelerdeki güncel olaylar üzerine alacağımız tavırlarda, kendimize her zaman, söz konusu olan ülkede, işçi sınıfının siyasetinin ne olabileceği, nasıl olması gerektiği sorusunu soruyoruz. Ve kendimizi, sadece bir dayanışma ile sınırlamıyoruz. Örneğin, Arap ülkeleri dahil belirli bazı ülkelerde, özellikle Tunus’ta ve Mısır’da baş gösteren ayaklanmaların, geçen yılın başında ortaya çıkan en önemli olaylar olduğunu düşünüyoruz. Ancak kitleler harekete geçerek, toplumsal değişimin ve devrimci durumun yolunu açsalar da, sadece bu yolu açmakla kaldılar.

İşçi sınıfı, toplum içindeki durumunu güçlendirmek için, sınıf mücadelesinin keskinleştiği dönemlerde, müdahalede bulunabilir, bulunmalıdır. Eğer hareket yeterince derinse, eğer kitleler yeterince kararlıysa, işçi sınıfını daha da ileriye, iktidarın işçi sınıfı tarafından alınmasına, devrime kadar gidebilir. Ancak, devrime doğru ilerlemek için, işçi sınıfının kendi sınıf çıkarlarının bilincinde olması gerekir. Politik iktidarı almak için mücadele etmeye hazırlanmalı, bundan toplumun ve ekonominin yönetimini almak için yararlanmalıdır.

Halbuki Tunus ve Mısır’da, kitleler henüz harekete geçmişken, demokrat küçük burjuvalardan başlayarak, bir yandan birbirlerini “Arap devrimi” hakkında gürültüyle tebrik eden, diğer yandan ise daha da derinleşmeden, sadece Bin Ali ve Mübarek’i değil, aynı zamanda ordu ve devlet aygıtını da tehdit eden bu devrimi boğmak isteyen emperyalist ülkelerin yöneticilerine kadar uzanan bir çeşit koalisyonun nasıl çarçabuk oluşturulduğu görüldü. Ve bu herşeyden önce, yoksul kitlelerin, yerel ayrıcalıklı sınıfların, bunun da ötesinde emperyalist ülkelerin büyük kapitalistlerinin zenginleşmesi için bu ülkelerin işçi sınıfını ve küçük köylülerini ezen ekonomik örgütlenmeye saldırmalarından önce gerçekleşti.

İşçi sınıfı Tunus ve Mısır’da, bu olaylar sırasında bağımsız bir rol oynayamadı. Bir yılın sonundaki bilanço, elbette diktatör Bin Ali ve Mübarek’in iktidardan düşürülmeleri oldu. Ancak sadece bu iki ülkenin sömürülenleri, sosyal eşitsizliklere ve sefalete dokunamamakla kalmadılar, aynı zamanda onların demokrasi düşleri de sınırlıydı. Herkes tarafından demokratik değişimin simgesi olarak gösterilen Mısır’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Mübarek’in son başbakanı, eski bir general ile islamcı gerici hareket Müslüman Kardeşler’in bir temsilcisi yarıştı. Üstelik de bunlardan her biri devrimi temsil ettiklerini iddia ediyorlar!

Bizim enternasyonalizmimiz sadece basit bir dayanışma değildir

Bizim enternasyonalizmimiz, günümüzdeki kapitalist toplumun yıkılabileceği, bunun yerine, dünya çapında daha yüksek düzeyde örgütlenmiş, komünist bir toplumun kurulabileceği inancı üzerinde temelleniyor.

Gerici gerileme döneminin en ağır yönlerinden biri, geçmişte devrimci işçi hareketinin gelişimine katkısı olan enternasyonalizmin de gerilemesi oldu.

Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası boyunca bu konuda az da gerici saçmalıklar duyulmadı! Sağ ve aşırı sağ ikilisinin, söyledikleri çılgınca sözlerden söz bile etmeyeceğim ama bazı sol yöneticilerin küreselleşme karşıtlığı, korumacılık, ulusal sınırların gerisine çekilme gibi fikirleri, ilerici fikirler gibi sundukları da duyuldu.

Küreselleşme, yani dünyanın en ücra köşelerindeki ülkelerin bile dünya ekonomisine dahil olmaları, farklı ülke ekonomilerinin tek bir dünya ekonomisi içine girmesini sağlayan işbölümü, insanlığın gelişmesinin önde gelen temel etkenlerini oluşturuyorlar. Ama tabii ki, küreselleşmeyi yaratan ve ondan ilk planda yararlanan kapitalist sınıftır. Sorun, küraselleşmeyi yani yüzyıllardan beri dünyanın değişik bölgeleri arasında dokunan sayısız ekonomik ve insani ilişkileri ortadan kaldırmak değil, aksine kapitalist sosyal ilişkileri ortadan kaldırmaktır. Küreselleşmeyi ortadan kaldırmak, yerçekimini ortadan kaldırmayı istemekle aynı oranda, büyük bir saçmalık. İnsanlık uçmayı, yer çekimini ortadan kaldırarak öğrenmedi. Ona, onu kullanarak hakim oldu. Küreselleşmeyi reddetmek, bütün bu insanların, kapitalizmi reddedip ortadan kaldırmaktan ve onunla mücadele etmekten kaçınmalarını sağlıyor.

Korumacılığa gelince, bunun en hoşgörülemeyecek
biçimlerinden biri, bir ülkenin ezilenlerini, diğer ülkenin ezilenlerine karşı koruduğunun iddia edilmesidir. Aslında, biri kadar diğerini de sömüren büyük sermayeden korumak gerekli.

O halde evet, Marx ve Engels, Komünist Manifesto’da «Bütün ülkelerin işçileri birleşin» şiarını ileri sürdüklerinde, ne basit bir ahlaki tavır alıyorlardı, ne de sadece bir dayanışma gösteriyorlardı. Yeryüzünün zenginliklerini ortaklaşa ve demokratik yöntemlerle işletebilmek için emekçiler, sadece dünya çapında güçlerini birleştirerek kapitalizmle etkin bir biçimde mücadele edebilir, büyük burjuvaziyi mülksüzleştirebilir, üretim araçlarını toplumun ortak mülkiyetine sunabilirler, anlamına geliyor.

Enternasyonali savunmadan komünist olunamayacağını hatırlatalım. Devrimci işçi hareketinin bütün temel fikirlerinin çarpıtıldığı, yozlaştığı, saçmalık derecesinde kendi karşıtına dönüştürüldüğü bir dönemde yaşıyoruz.

Aynı zamanda, krizin, işsizliğin, fabrikaların, sahipleri tarafından maliyetlerin daha az olduğu ülkelere taşınması, yoksul ülkelerin emekçilerinin suçu olduğu gibi iddiaları içeren, beyinlerimize saplamaya çalıştıkları dikenli teller var. Ya da belki de daha da kötüsü, örneğin burada, Fransa’da bile, emekçiler, kalabalık mahallelerde bir arada yaşasalar, aynı üretim bantında omuz omuza çalışsalar bile kökenlerine göre ayrılıp, karşı karşıya getirilmek isteniyor.

Burada da yine, resmi oturma izinleri olsun ya da olmasın, göçmen işçilerle dayanışmamız sadece bir dayanışma sorunu değil. Çünkü göçmen işçiler, işçi sınıfının bir parçası, bizim parçamız.

Emperyalist askeri müdahalelere hayır!

Hükümetin değiştirilip yenilenmesinin hiçbir şeyi değiştirmeyeceği tek bir alan varsa, bu alan emperyalist politikadır. Hollande, diğer büyük güçlü devletlerin cumhurbaşkanlarıyla, kendinden önceki cumhurbaşkanının altında çalışan, aynı bakanlık hizmetlerini gören, görevlerine seçimle gelmemiş aynı yüksek düzeyli memurlar tarafından hazırlanan dosyalarla toplandı.

Hollande’ın, Afganistan’daki Fransız askerlerinin çekilmesi konusundaki kararı hakkında da epeyce büyük medyatik gürültüler koparıldı!

Hollande’ın özgünlüğü, bu bataklıktan, İngiliz ve Amerikalılardan biraz daha önce, Kanadalılardan ise daha sonra çekilmek olacak. Ve dahası! Sadece savaşan birlikleri geri çekmek sözkonusu.

Fransız ordusu, Afganistan’dan çekilse bile, Afrika kıtasındaki varlığını büyük oranda sürdüreceğini de hatırlatalım. Fransız burjuvalarına, Afrika’daki eski sömürgelerini yağmalamak amacıyla öncelik vermek için güven sağlamak üzere oluşturulan, Fransız emperyalizminin liderleri ile yerel liderler arasındaki suç ortaklığı varlığını sürdürürken, Sosyalist ekibin konuşmalarında Fransız Afrikasının sona erdiğine değinilmesinin ne anlamı var.

Ayrıca henüz iktidarda olmasa da, Sosyalist Parti’nin, Libya’nın bombalandığı dönemde buna hiç karşı çıkmadığını hatırlatalım. Sarkozy, Libya’yı sadece Sosyalist Parti’nin alkışları arasında bombalatmakla kalmadı. Bir yıl sonra, Libya’ya karşı yapılan bu müdahalenin bilançosu büyük bir fiyaskodur.

Bizler, sadece Dassault’un (Libya’daki ayaklanma sırasında ayaklananları bastırmak üzere kullanılan avcı uçaklarını üreten firma. Çn.) ve silah tüccarlarının kazanç sağladıkları Libya’yı bombalama harekatına muhalefet edenler arasında bulunmaktan övünç duyuyoruz.

Şimdiye kadar hiçbir emperyalist müdahale, müdahale edilen ülkenin ilerlemesini sağlamadı. O halde, bütün emperyalist müdahalelere hayır! LO (01.06.12)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2012  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 169 - 6 Temmuz 2012  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?