Sinif Mucadelesi

Dünyada ekonomik durum

Çarşamba 14 Mayıs 2008

Yaz döneminde bütün dünyaya yayılan ve daha bitmeyen mali krizin başlangıç noktası ABD’de emlak piyasasında spekülasyon sonucu oluşan balonun patlaması oldu.

ABD Merkez Bankası, 4 yıl boyunca bankalara ve bazı finans kuruluşlarına, müşteri-lerine çok cazip tekliflerde bulunma olanağı sağlayarak yoğun bir spekülasyon alanı açtı. Ve bunun sonucu olarak aniden 2006’da Amerikan emlak krizi ortaya çıktı.

Bu dönem esnasında gerçek taleplere spekülatif talepler de eklenince konut fiyatlarında patlama oldu. Bu da yeni bir çok konutun inşasına yol açtı. Ama yeni konutlar alıcı bulamayınca (4 milyon konut alıcı bulamadı) aniden durum değişti. Bu değişiklik ABD Merkez Bankası’nın faizleri arttırmasıyla tüketici kredi faizlerinin de artıp bazı kişilerin artık borçlarını ödeyemez duruma düşmesiyle çakıştı. Borcunu ödeyemeyenlerin sayısı gittikçe arttı ve insanların bir kısmı evlerini satmak zorunda kaldı. Bir kısmının evlerine de onlara borç veren bankalar el koydu. Böylece Amerikan emlak piyasası krizi denilen bu kriz daha da vahimleşti.
Bu emlak krizi, ABD’de dar gelirli kitleler arasında çok önemli tahribat yaptı. İlk başta bu insanlara çok cazip ama değişken bir faiz sistemi önerildi. Amerikan Merkez Bankası temel faiz oranını yüzde 1’den yüzde 5’e çıkarınca, bu insanlar bir tuzağa düşmüş oldu.

Şu anda, yeni konut alan bir milyondan fazla kişi konutlarını kaybetti. Bu rakamın 2008’de 3 milyona çıkmasından söz ediliyor.

Emlak krizinin büyümesi sadece ABD ile sınırlı değil. Farklı seviyelerde de olsa bütün emperyalist ülkelerde aynı şekilde ve nedenlerle emlak krizi yaşandı.

2007 yazından başlayan ABD emlak krizi yayılarak mali krize dönüştü. Emlak sektörü krizi sadece tetikleyici oldu. Mali kriz, her üç ya da dört yılda bir tüm dünya mali sistemini sarsan krizlerin devamı.

Şu anda mali krizin büründüğü şekil bankaların birbirlerine karşı olan güven-lerinin sarsılmasıdır. Bütün bankalar doğrudan veya dolaylı olarak ABD bankalarının piyasaya sürdüğü ve sonradan karıştırılarak, şekil değiştirerek yeni bono şeklinde spekülatif fonların sattığı ipotek kredilerine sahip.

Bir ara çok büyük kazanç getiren bu hisse senetleri, hem büyük bankaların hem de bazı büyük şirketlerin kasalarında yatıyor. Mali işlemler şeffaf olmadığı için bu riskli kredilerin, yani bunların bir gün ödenme şansı olup olmadığı ve miktarı bilinmiyor. Bankaların kasalarında bulunan değerler, bankalar arasındaki günlük bir sürü işlemde güvence temeli oluşturuyor. Krizin getirdiği güvensizlik aniden bu günlük mali işlemleri önemli ölçüde durdurdu ve bu nedenle de kredi fiyatları arttı.
Zora düşen bankalara ve sıkışan kredi sistemini rahatlatmak için Merkez Bankaları önemli boyutlarda müdahale etti.

Merkez Banklarının bu cömertlikleri mali sistemi -en azından şimdilik- kredi azalmasının getirdiği boğulma tehlikesinden kurtardı. Böylece spekülatörleri de kurtarmış oldular. Bunun sonucu olarak spekülatörler, tehlikeye girmeden spekülasyon yapabileceklerini gördüler. Çünkü bu yolla kazançlı çıkarlarsa paraları cebe atacaklar, eğer kaybederlerse kayıplarını kendileri değil, Merkez Bankaları ödeyecek.

İşte bu durumda açıklar şu veya bu şekilde kapatılacak. Bir de sonuç itibarıyla verilen krediler piyasadaki para miktarını fazladan arttırmak, yani enflasyon anlamına gelmektedir. Enflasyon da fiyatların artmasıdır. Bu ise herkesin, ama özellikle emekçilerin satın alma gücünü etkiler. Zaten ücretlere uzun zamandan beri gerekli zam yapılmadı.

Petrol fiyatlarının artması -1970-1981 arasında 14 kat arttı- üretim sektörüne büyük bir darbe indirip bir çok işyerinin kâr oranını daha da düşürdü. Bu kapitalist krizlerde yeni olan bir olgu değil. Büyük tröstler, genellikle kriz dönemlerinde toplumun zararına olan bir şekilde, hatta diğer kapitalistlerin de aleyhine, daha küçük şirketleri boğma pahasına da olsa kazançlarını korumaktadır. Böylece ekonomideki hakimiyetleri daha da artar.

Bir çok devlet, kapitalist şirketleri kurtarmak için çok çeşitli yardım ve sübvansiyonla müdahalede etti. Bunları yapabilmek için karşılıksız, bolca para bastılar ve büyük boyutlarda borçlandılar. Devletlerin borçları aniden tırmandı ve tırmanmaya devam ediyor. Bütün bunların neticesi olarak tüm dünyada enflasyon hızlı bir şekilde arttı. Sadece bu enflasyon ücretliler başta olmak üzere sabit gelirlilere önemli bir saldırı teşkil etti.
Bir aşamada ilaç diye kullanılan çare, bir sonraki aşamada zehre dönüştü. Ülkelere göre farklı bir şekilde gelişen enflasyon, dünya ticaretine büyük darbe indirdi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Bretton Woods’ta oluşturulan uluslararası para düzeni şöyle böyle istikrarlıydı. Bu son gelişmeler para sisteminin olmaması nedeniyle istikrarsızlığı daha da arttırdı.

Kapitalist sınıfın bütününün çıkarlarını savunmak amacıyla devletler ile sanayi ve mali gruplar kâr oranlarının düşmesini engellemek için yıllar geçtikçe belirli önlemler aldı. Bu önlemlerin sonucu işçi sınıfının ulusal gelirden aldığı pay azalıyor ve böylece de kâr payları artıyor.

Geçen yüzyılda kapitalizmin klasik üretim fazlalığı krizlerinin başında kâr artışının başlaması, genellikle üretimin artmasıyla sonuçlanırdı. Çünkü kapitalistler üretim alanına yatırım yapıp üretimi arttırıp, işe yeni işçiler alıyordu. Ama bu krizde böyle bir şey görülmüyor. İşçi sınıfının artan sömürüsüyle elde edilen büyük kârın çök küçük bir bölümü üretim yatırımlarına gidiyor.

Bazı küreselleşme taraftarlarının yaptığı gibi "kapitalizmin dünyaya yayılmasını" teşhir ederek ekonominin mali alana dönüştüğünü ileri sürmek ve mali krizleri bununla açıklamaya çalışmak saçma.

Krizin ilk aşamasında devletler enflasyon yoluyla müdahale edip, karşılıksız para basıp kendi kapitalist sınıflarını destekledi. Ama ikinci aşamada, yani l980’li yıllardan itibaren enflasyon kapitalist sınıf açısından sorun olmaya başladığı için, bu defa devletler enflasyonu dizginlemek için önlemler aldı.

Devletler artık her yerde karşılıksız para basma yerine borçlanmaya başvurdu. Enflasyon frenine basıldı ama bu defa da devlet borçları çok arttı.

Bu güne kadar korumacı tavırlar, sermayenin serbest dolaşımının getirdiği kazanç daha yüksek olduğu için arada bir ve sınırlı. Ama dünya ekonomik gidişatı çok kötüleşirse büyük bir ihtimalle korumacı önlemler ve davranışlar önemli ölçüde artacak ve bundan en çok zarar görecek olan ihracat yapan geri kalmış ülkeler olacak.

İşte bu durumda "kapitalist küreselleşmeyi" teşhir eden küreselleşme karşıtlarının istekleri yerine getirilecek. Nasıl ki küreselleşme emperyalist ülkelerin lehineyse korumacı önlemlerin uygulanmaya haşlaması da aynı şekilde onların lehine olacak. Emperyalizmin hakim olduğu dünyada ne "adil" bir siyaset, ne de "adil" bir ticaret olanaklı.

Korumacı siyasetin yeniden uygulanmasını savunmak gerici bir siyasettir. Çünkü bu siyasetin amacı temel olarak, büyük sermayeyi zor durumdan kurtarmak ve ekonominin kapitalist temeller üzerine dayanmasına yardımcı olmaktır. Üstelik de eğer krizin daha kötüye gitmesi sonucu ulusal korumacılık sistemine doğru geriye dönüş olursa bu muazzam bir toplumsal gerileme olacak. ABD’de, 1929’daki büyük ekonomik krize ve bunun sonucu ortaya çıkan ekonomik yıkıma çare olarak, büyük devlet yatırımlarında devletçilik "New-Deal" uygulandı ama diğer taraftan Alman ekonomisinde ise Nazizm uygulandı.

Biz komünist devrimcilerin yaklaşımı bunun tam tersi olmalı. Bugünkü kriz kapitalist ekonominin bir aşaması, özellikle de vazgeçilecek bir aşamasının krizi değil, kapitalist düzenin öz işleyişinin insanlığı felakete sürükleyişinin bir ifadesi.

Ekonominin kitleler tarafından denetlenmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Farklı reformistlerin önerdiklerinin tam aksine daha sıkı bir denetim ve devletçiliğin arttırılması bir çözüm değil. Çünkü aynı zamanda devleti kim denetliyor sorusu var.

Tek çözüm yolu, bütün bankaların tek bir banka şeklinde birleştirilmesi, böylece ölümcül rekabetlerine son verilmiş olunacak. Banka gizlilik sistemi kaldırılarak kitlelerin bankayı sıkı bir denetim altına almaları toplum için bir çıkış yolu olabilir.

Emperyalizm çağında mali sektör, ekonominin tefeci yönlerini öylesine geliştirdi ki ekonomi tamamen boğulma noktasına geldi. Mali küreselleşme kapitalist küreselleşmeyi en uç sınırlara kadar itti.

Birlikte ilerleyen bu iki olgu hem "ulusal ekonomilerin" hem de özel mülkiyetin gereğinin anlamını yok etti. Kapitalizmin kendi öz evrimi, inşa edildiği temelleri yıkıyor, toplum gerileyerek bu çelişkilerden kurtulamıyor.

Tamamen geriye dönüş bir felaket olacak. Gelecek ancak özel mülkiyete ve mali kuruluşların egemenliklerine, yani kapitalist ekonominin dayandığı temellere son vermekle olabilir.
LO (4.10.2007)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2008  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 119 - 2 Mayıs 2008  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?