Sinif Mucadelesi
Libya

Demokrasiye doğru gidiş mi?

Cuma 16 Eylül 2011

Savaştan beş ay sonra, isyancıların Trablus’a girmesinin ardından, isyancılarla birlikte askeri müdahalede bulunduğunu açıklayan emperyalist güçlerin yöneticileri “Libya halkının diktatörlükten kurtuluşunu” kutladı. Batılı güçlerin yöneticileri, demokratik geçişin garantisi gibi gösterilen Ulusal Geçiş Konseyinin (CNT) arkasında, ülkenin “demokrasiye geçişine eşlik etmek” istediklerini açıklıyorlar.
Ulusal Geçiş Konseyi 27 Şubat’ta, isyancıların Bingazi şehrinin kontrolünü almasından sonra ortaya çıktı. Bu tarihte isyancıların şehri ele geçirmesiyle birlikte isyancılara katılmış olanlar ve isyancılar kendilerini “Libya halkının tek meşru temsilcisi” ilan etti.

Yeni yönetimde yine Kaddafi’nin eski çevresi yer alıyor

Basının aktardığına göre 45 kişiden oluşan bu yeni yönetimde hem eski kralcılar, hem eski Kaddafi taraftarları Cihatçı İslamcılar, aşiret temsilcileri, ABD’de yetişmiş uzmanlar yer alıp hepsi de kendisini demokrat olarak tanıtıyor.

Ulusal Geçiş Konseyi’nin başkanı Mustafa Abdülcelil, Kaddafi döneminde Adalet Bakanlı olarak görevliydi. Mustafa Abdülcelil Trablus’ta temyiz mahkemesi başkanıyken Libyalı çocuklara AİDS virüsü aşılamakla suçlanarak ölüm cezasına çarptırılan Bulgar hemşirelerin cezalarını onamıştı. Temmuz ayında dağıldığı döneme kadar Ulusal Geçiş Konseyi yönetim kurulunun yöneticisi Muhammet Jibril bir Amerikan üniversitesi olan Pittsburgh’un eski bir öğretim üyesiydi. Kaddafi rejimi sırasında, 2007-2011 yılları arasında, ekonomik gelişme ulusal konseyi yönetiminde yer alıyordu. Ulusal Geçiş Konseyi’nin eski başkan yardımcısı ve sözcüsü olan Abdül Hafız Goga ise insan hakları konusunda uzmanlaşmış bir avukat. Onlar, şüphesiz, Ulusal Geçiş Konseyi içinde ve kendi alanlarında çok nadirler. Ancak Ulusal Geçiş Konseyi’nin üyelerinin çoğunun kimliği, resmi olarak güvenlik sebebiyle, gizli tutuluyor.

Fazla demokratik olmayan bir “yol haritası”

Kaddafi’den sonraki dönem için, Ulusal Geçiş Konseyi bir çeşit anayasa anlamına gelen bir “yol haritası” yayımladı. Yayımlanan bu yol haritası, siyasi çoğulculuğa dayanan demokratik bir devlet kurulmak istendiğini anlatıyor. Ancak aynı metin İslam kurallarının, Şeriatın, “yasaların temel kaynağı olacağını” belirtiyor. Bu metne göre Ulusal Geçiş Konseyi, en fazla sekiz ay gibi bir süre içerisinde, geçici hükümet kurulduktan sonra, Geçici Millet Meclisi seçildikten sonra, iktidardan ayrılmayı düşünüyor. Aynı zamanda yeni anayasanın yazılmasını, gecikme riski olduğundan geçici hükümete değil, ancak geçici kurul tarafından seçilecek dar bir komiteye devretmeyi ön görüyor. Libya’da şimdiki durumda, tüm bunlar sadece kelimeden ibaret. Ancak tüm bunlar oradaki insanlar için iyiye işaret değil.

Ulusal Geçiş Konseyi, şimdilik, Kaddafi’nin yerine iktidara geçmek için hak iddia eden tek güç. Ancak şimdilik iktidarda değiller. İlk olarak, bu satırlar yazıldığı sırada, Kaddafi yanlıları ile isyancılar arasındaki sert çatışmalar hala sürüyordu. İkinci olarak ise Kaddafi’ye karşı gerçekleştirilen çeşitli gruplar arasındaki birlik Libya toplumunun din, aşiret, kabile gibi temellerde bölünmesinden etkilenebilir. Bu bölünme Kaddafi rejiminin yıkılmasından bir süre sonra, örneğin, başta petrol olmak üzere, zenginliklerin paylaşımına sıra geldiğinde bir parçalanmaya neden olabilir. Ayrıca özellikle, Ulusal Geçiş Konseyi emperyalist devletler tarafından oluşan askeri güç tarafından tanınması nedeniyle meşru gibi görülüyor. Ulusal Geçiş Konseyi’nin aynı zamanda isyancılar ve kitleler tarafından da tanınması, kabul görmesi gerekir.

Emperyalist devletler Libya’yı kendi boyundurukları altına almak istiyorlar

Sarkozy, Obama ve Berlusconi, demokrasi ile ilgili anlatılanlara rağmen, olaylara bu açıdan bakıldığında, bunun böyle olacağına fazla da inanmıyorlar. Batılı yöneticilerin açıklamalarından görünen o ki onları kaygılandıran isyancıların Kaddafi birliklerine karşı zaferinden sonra gelişecek olan olaylardır
Ancak tüm bunlar haftalar, aylar, yıllar sonra Libya halkının kaderinin ne olacağı değil. Eğer emperyalist yöneticiler Kaddafi’ye karşı müdahalede büyük katkılarda bulunduysa, Kaddafi’nin kovulmasına katkısı geçtiyse bu sadece büyüklük hastası olan kanlı bir diktatörden kurtulmak için değil ülkenin gaz, petrol gibi zenginliklerine el atmak veya sahip oldukları payı korumak amacını taşıyor. Onların kaygısının asıl maksadı, Libya’da, tıpkı Irak’ta olduğu gibi yağmalarını güçleştiren istikrarsız bir ortamın oluşması riskidir
Emperyalist güçlerin tarafında Libya’nın geleceği üzerine toplantılar artıyor. Les Echos’da (günlük iktisat gazetesi) yazdığı gibi: “Batılılar tarafından dile getirilen hareketlilik Libya’daki devrimin etrafını sarmak ve ona eşlik etmek” NATO kurumları, Libya’da Batılı askerlerin varlığı, onların ülkeye nasıl yerleşebileceği ile ilgili tartışmaya başladı.

Savaşın sonu beklenmeden emperyalist yağma başladı

Kaddafi karşıtı emperyalist güçler, savaşın sonunu beklemeden gaz, petrol, altyapı için sözleşmeler yapmaya başladılar bile. Böylece Libya’dan ne istediklerini açıkça ortaya koyuyorlar.
Askeri koalisyon güçleri arasındaki kudurganlık her birinin payına düşecek olan Libya’yı çekici hale getiren tahmini olarak 45 milyar varil tutarındaki gaz ve petrol kaynaklarından her birine düşecek olan pay için aralarındaki çekişmeler gittikçe artıyor.

Sakozy işe biraz erken girişti. Ulusal Geçiş Konseyi’ni tanıyan askeri koalisyonun ilk Başkanı ve bu nedenle Ulusal Geçiş Konseyi petrolün %35’inin Fransa’ya ayrıldığını açıladı. Al gülüm ver gülüm! Uzun vadede, Total, Alcatel-Lucent, Bolloré, Thales, EADS, Veolia, GDF Suez, Entrepose ve diğer Fransız şirketleri, geçmişteki anlaşmaları garanti altına almak ve gelecekteki anlaşmalar için Libya’ya temsilcilerini gönderdi.

Ancak bu işte hiç de garanti yok. Başlangıçtan bu yana köprünün altından çok sular aktı ve artık Fransa tek başına değil.

İsyancılara mali ve askeri yardımda bulunan Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi Arap devletleri de var. Bu devletlerden ilkinin hedeflerinin başında Libya limanlarını yönetmek var.

İkincisi ise gaza taliptir. Öteki taraftan basına göre, “Kaddafi’den sonraki dönemde petrol anlaşmalarından en büyük payı kapmak için şimdiden anlaşmalar yapmış ABD ve İngiltere” de var. İtalya Dışişleri Bakanı, utanmaz bir biçimde, özellikle petrol sektöründeki İtalyan şirketleri için, Kaddafi’nin düşüşünden ötürü yeni imkanlar doğduğu için sevinçli. Böylelikle İtalyan bakan, kendi amacını belli ediyor.

Haziran ayının sonunda, Ulusal Geçiş Konseyi’nin basınla ilgili bakanlığı, mevcut tüm anlaşmaların tekrar ele alınacağını açıklayıp komisyon verilen ve yolsuzluk olan anlaşmaların iptal edileceği duyuruldu. Basına göre, bu açıklama bomba etkisi yaptı: Bu, geçmişteki tüm anlaşmaların iptal edileceği anlamına geliyor. Ulusal Geçiş Konseyi emperyalist destekçilerini hoşnutsuz etmemek için derhal değişiklik yaptı: Temmuzun başında, Kaddafi rejimi sırasında yapılmış tüm petrol anlaşmalarına, mali anlaşmalara saygı göstereceği sözünü verdi. Sonuç olarak; ülkenin kaynaklarının paylaşımı için yapılan bilek güreşindeki yarışmada dolarlar ve avrolar akmaya başladı.

Sonuç itibarıyla ne emperyalist ülkelerin ne de Erdoğan hükümetinin derdi Libya’daki veya her hangi bir ülkedeki kitlelere ne demokrasi ne de adalet ve eşitlik getirmektir. Onların tek derdi kapitalist sömürü düzenin çıkarlarını savunmaktır. Erdoğan hükümet Türk patronlarının Libya’daki pazarlarını korumak ve alacakları olan 26 milyar doları garanti altına almaktır. Gerisi laftan ibarettir.

Libya halkının kaderine karar verecek olan Batılı hükümetlerin değil, Libya halkının kendisi olmalı. Emperyalist devletlerin Libya’yı boyunduruk altına almasına karşı çıkalım. LO (28. 08.2011)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2011  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 159 - 6 Eylül 2011  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?