Sinif Mucadelesi

Taksim’deki canlı bomba suikastı

Çarşamba 17 Kasım 2010

31 Ekim’deki intihar saldırısının, tam da PKK’nın tek taraflı ateşkesinin bittiği günün sabahına denk düşmesini fırsat bilen bazı medya çevreleri, hemen “PKK” ve onun üzerinden Kürtleri hedef göstermeye başladı. Patlama sonucu eylemi gerçekleştiren kişi öldü ve 15 polis olmak üzere 32 kişi de yaralandı.

Bu gibi milliyetçi ve bağnaz sömürü çevrelerinin farklı davranmaları beklenemezdi. Ancak hükümet çevreleri de bu kadar net olmasa bile suikastı kullandılar.

Eylemi, kendini PKK’dan bağımsız bir örgüt olarak ifade eden ve daha önce de benzer eylemler yapan, kısaca “TAK” isimli bir örgüt üslendi. Ancak resmi çevreler ve bazı medya çevreleri bu örgütün PKK ile bağlantılı olduğunu söylüyor.

Sadece son on yılların değil, yüzyılların bu konudaki tarihine bakıldığında bu gibi eylemlerin ne ezilen hakların ne de emekçilerin mücadelelerine ve davalarına hizmet etmediği ve sonuç itibarıyla de sömürü düzeninin değirmenine su taşıdığı tartışılmaz bir şekilde ortada.

Her şeyden önce savunulduğu iddia edilen dava veya mücadele ne olursa olsun, bu gibi kör terör eylemlerinde, toplumun herhangi bir bireyini, suçlu olsun veya olmasın, gelişi güzel bir hedef aldığı için haklı olarak kitlelerin onayını almıyor.

Üstelik hakim sınıfların iktidarı, kitlelerin mantıklı tepkisini bu gibi ortamlarda kullanıp kendi baskıcı devlet mekanizmasını ve kolluk güçlerini, haklı ve gerekli bir şekilde öne sürerek, baskıcı düzenin hem gerekli olduğunu hem de “kitleleri teröristlere karşı koruduğunu” iddia edebiliyor.

Bilindiği gibi Türkiye’de ve başka ülkelerde, örneğin İtalya’da, Gladio örneğinde olduğu gibi, “derin devlet” bu gibi terör eylemlerini ya direk kendi kadroları ya da belirli kişi ve çevreleri kullanarak uyguladı. Böylece geniş kapsamlı “terörü” ve baskı sistemini, kitleler gözünde meşru kılıp gerekliliğini dayatıyor.

Tabii ki bizim “özel kaynaklarımız” olmadığı için bu suikast eyleminin arkasında ne gibi somut gerçekler olduğunu bilmiyoruz ve bilemeyiz. Ancak her şeyden önce burjuva devletin, hükümetinin ve medyasının söylediği ve ileri sürdüğü her haber ve iddiayı “doğru” diye kabul etmeyip onlara şüpheli gözlerle bakmalıyız.

Somut olarak bu suikast eylemine gelince: Kimin yaptığına ilişkin gerçek deliller olmadan, her siyasi çevre, karalamak istediği kesimlere atfediyor. Kesin deliller olmadan, kesinmiş gibi iddia etmek hiçbir ahlaka uymuyor. Ama burjuva hükümetleri ve basını bunu sürekli yapıyor.

PKK’yı suçlayanların doğru söylediğini varsayalım. Bizler için böyle bir şey kesinlikle ne Kürt emekçilerin ne de Kürt halkının gerçek çıkarlarını savunmuyor.

Başka olasılıklar da vardır ve bunlar mümkündür:

Örneğin “savaş lobisi” veya ordu içerisinde bu gibi eylemler yoluyla suyu bulandırıp belirli çıkarları savunma peşinde olanlar, başka ülke gizli servislerinin manipüle ettiği çevreler gibi iddialar da vardır. Geçen yıl olan Güngören’deki bombalı saldırı benzer bir örnek olarak gösterilebilir.

Siyasi çevreler ve medya, intihar saldırısının, nedenleri, bundan kimin çıkar elde edeceği, kimin zarar göreceği üzerine değil, kimin yaptığını tartışıyor, tartışılmasını istiyor. Bu, doğru değildir. Esas tartışılması gereken, böyle bir şeyin neden yapıldığı, neye yarayacağı ya da neye zerer vereceğidir.

Sonuç itibarıyla bu gibi terör eylemleri bazı çevreler tarafından çok sert, radikal görünse de ezilen hakların ve sömürülenlerin mücadelesine yardımcı olmadığı gibi zararlı olduğu kesin. Emekçilerin ve ezilen hakların kurtuluşu için “kestirme yol” diye ileri sürülen yollar, çıkmaz sokaklardan ibarettir! (05.11.10)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2010  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 149 - 5 Kasım 2010  Site yaşamını izle Siyasetin Gündemi   ?