Sinif Mucadelesi
Avrupa Birliği ve Yunanistan

Sahte dayanışma ve gerçek kemer sıkma kararları

Pazar 11 Nisan 2010

Söylenenlere göre Avrupa Birliği maliye bakanları Yunanistan’a yardım etmek için bir anlaşmaya varmışlar. Ama bu anlaşmanın Mart sonunda Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanları zirvesinde onaylanması gerekiyor. Her şeyden önce böyle bir anlaşma için bile aylarca belirsizlik yaşandı ve ardından Avrupa Birliği yöneticileri, Yunan hükümetinin feci bir kemer sıkma siyaseti uygulamasını istediler. Üstelik bu anlaşma tamamen muğlâktır.

Basına sızan haberlere göre, Avrupa Merkez Bankasının zora giren devletlere borç verme yetkisi olmadığından sadece devletlerarası borçlandırılma olabilirmiş. Yine “bazı Avrupa kaynaklı haberlere” göre borcun tarihi ve faiz oranı kesinleşmedi ve borç miktarlarının 20 ile 30 milyar avro civarında olması bekleniyor…

Avrupa Birliği maliye bakanı Jean-Claude Junker’e göre bakanlar gerekirse “ne gibi kararların ortak alınabileceğini” aydınlattılar dedi ve ardından da şu anda böyle bir ihtiyacın olmadığını belirtti. Yunanistan zaten “yardım talebinde bulunmamış” ve üstelik “gidişatı iyi” imiş: Aldığı son kararların, yani vergilerin artırılıp ücretlerin, kamu çalışanları ve emeklilerin aylıklarının düşürülmesi ekonomiyi düze çıkarabilirmiş. Böyle olmasa bile en azından kamu açığını azaltarak… piyasalara güven sağlayabilirmiş ve de kitleleri daha da yoksulluğa sürükleyebilir.

Yunanistan’a para vermekte fazla istekli olmadıklarını en açıkça, Alman maliye bakanı ile Alman basını belirtip, uzunca Yunanlıları suçlayıp imkanlarının üstünde bir yaşam sürdüklerini, Avrupa Birliği’ne üye olabilmek için mali açıkları konusunda yalan söylediklerini ve şimdi artık “kendi kendilerini” kurtarmaları gerektiğinin altını çizdiler. Diğer Avrupa Birliği devlet başkanları, bu kadar açıkça gündeme getirmeseler de onların da yaklaşımları çok da farklı değil. Bütün Avrupa Birliği devletlerinin dayanışma anlayışı eğer bir ülke iflas edip peşinden diğerlerinin de iflasa sürükleyecekse o zaman mümkün olan en asgari yardımın yapılmasıdır. Aslında yardım yapılacak açıklamaları daha çok spekülatörleri yatıştırmak içindir. Böyle bir şeyin hiçbir garantisi yoktur. Spekülatörler, Yunanistan’dan sonra başka bir Avrupa Birliği ülkesini, hem de en yoksulunu değil, hedef alabilirler.

Avrupa Birliği ölçütlerine göre bir devletin kamu açığı milli gelirin yüzde 3’ünü geçmemesi gerekiyor. Oysa bütün Avrupa Birliği devletleri bu sınırı aşmış durumda. Örneğin 2009’da Fransa’nın kamu açığı, resmi rakamlara göre yüzde 8’e yakın; İngiltere’nin ise 2010’da Yunanistan gibi, yüzde 12.5 açık vermesi bekleniyor. Bütün Avrupa Birliği devletleri kendi büyük şirket ve bankalarını desteklemek için onlara milyarlar aktarıp borçlandılar ve ardından da bu paralar spekülasyon alanlarına kayıyor. Bu sözü edilen paranın miktarı Avrupa Birliği’nin büyük devletlerinin milli gelirinin yaklaşık yüzde 8 ile 10’nu civarında.

Avrupa Birliği Merkez Bankası, özel bankalara gülünç faiz oranlarıyla borç para verdi. Özel bankalar da bu parları yüksek faizlerle devletlere verdiler. Örneğin Yunanistan’a, Almanya’ya göre iki katı daha pahalı kredi verdiler. Ama diğer yandan yine bu Avrupa Birliği Merkez Bankasına, zorda olan bir Avrupa Birliği ülkesine bir kuruş yardım yapmak bile yasak konmuş!

Spekülatörlerin hedefi sadece Yunanistan ile sınırlı değil. Örneğin İspanya ve Portekiz gibi zorda olan Avrupa Birliği üyesi bazı ülkeler, şimdiden spekülatörlerin hedefidir. Portekiz kamu borçlarının tahminlerin üzerinde olduğunu açıklayıp 2010’da kemer sıkma kararları (ücretleri donduracağını ve kamuya yeni personel almayacağını) uygulayacağını açıkladı. Hatta 2013 yılına kadar sürecek kemer sıkma karalarının olduğunu belirtti. Avrupa Birliği maliye bakanlarının şefi Jean-Claude Junker bu kararları “çok cesaretli” buldu.

Avrupa Birliği’nin, daha doğrusu Avrupa Birliği zengin devletlerinin yoksul devletlerine uyguladığı bu siyaset aslında spekülatörlere karşı önlem almak değil, tam aksine onlara boyun eğmektir. Çünkü uygulanan siyaset, kitlelere kemer sıkmakla sınırlı. Hükümetlerin spekülasyon yapan “mali kuruluşları” ne denetleme olanaklarına sahiptir ne de öyle bir istekleri vardır. Çünkü bu kuruluşlar, Avrupa Birliği üye ülkelerine ait bankalardır ve hükümetler onların emrindedir. Hükümetler, mali piyasalarla ilgili tüm denetim açıklamalarına rağmen bankalar karşısında geri adım atıyorlar.

Hükümetlerin yaptığı tek şey krizin bedelini kitlelere ödetip onları daha da büyük yoksulluğa sürüklemektir. Ama bu ne kadar böyle devam eder? LO (19.03.10)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2010  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 142 - 2 Nisan 2010  Site yaşamını izle Uluslararası Gündem   ?