Sinif Mucadelesi

Kapitalizmin krizi karşısında komünizmin güncelliği

Çarşamba 6 Ocak 2010

Arlette Laguiller, 6 Mart 2009 günü yapılan Lutte Ouvrière’in toplantısındaki konuşması

Burada bulunanların çoğu biliyor ama biz yeniden vurgulamak istiyoruz, örgütümüz komünist fikirleri savunuyor.

Komünizm, eşitlikçi bir toplum ideali, sınıflı toplumlar kadar eski bir idealdir.

Sosyalist ve komünist fikirlerin mantıklı temellerini oluşturan Marks oldu. Ve bundan itibaren de bu akım, işçi sınıfı hareketinde her zaman var oldu. Bazı dönemler küçük gruplar, hatta bazen sadece birkaç kişi, bazı zamanlarda da, emekçilerin büyük çoğunluğunu etkileyen önemli, büyük partilerle temsil edildi.

Bu akım her zaman, gelecekte toplumun, bir avuç kapitalistin kârı için değil, herkesin ihtiyacına göre üretim yapılması için üretim araçlarının özel mülkiyetinin ortadan kaldırılmasına, zenginliği ve zenginliği yaratma olanaklarının da ortak kullanılmasına ulaşacağını ileri sürdü.

Marks, komünist akıma, kapitalizmin insan toplumlarının gelişiminde bir aşama olduğunu gösteren, kapitalist toplumun bilimsel çözümlemesini miras olarak bıraktı. Belirli bir tarihi dönemde ilerlemeyi temsil eden kapitalizmin, süreç içinde eskiyeceğini, gericileşeceğini, kendi yarattığı üretici güçler tarafından aşılacağını, kapitalizmin insanlığın gelişimi önünde engel teşkil ettiğinde yerini, yeni başka bir sosyal örgütlenme biçimine bırakması gerektiğini düşünüyordu.

Marks kapitalizmin, toplumun farklı ya da karşıt çıkarlara göre sınıflara bölünmesi üzerinde temellenen toplumsal örgütlenme biçimlerinin en sonuncusu olacağını varsayıyordu. Ayrıca, küçük bir azınlığın sosyal zenginlikleri ellerinde yoğunlaştırarak büyük çoğunluğu sömürüp, baskı ve şiddet altında tuttuğu sosyal örgütlenmenin de son biçimi olacağını düşünüyordu.

Marks bizlere ayrıca, sömürüsüz bir toplumun örgütlenmesini ortaya koyduğu analizini de miras olarak bıraktı.

Tabii ki kapitalist ekonomi Marks’ın yaşadığı dönemden beri değişti ama biz, temel fikirleri hala güncelliğini koruyan Marksizm’i savunuyoruz.

Marks’ın fikirleri, 19. yüzyılın ikinci yarısında, duygularına derinliğine hitap ettiği için, işçi sınıfının içinde doğal bir biçimde yayıldı. Emekçilerin en bilinçlileri, komünistlerin yaydığı, işçi sınıfının insanlığa başka bir gelecek sunacağı fikrine hazırlandılar. İşte, ilk uluslararası işçi örgütü olan Uluslararası Emekçiler Derneği yani Birinci Enternasyonal, bu fikirler etrafında kuruldu. Marks, önemli partilerin ortaya çıkıp gelişmesinden önce ölmüştü. O dönemde bu devrimci partilere sosyal demokrat veya sosyalist parti deniyordu. Bunların en etkilisi 1870 yılından itibaren kendinden söz ettiren Alman Sosyal Demokrat Partisi idi. Bu partinin en önemli kişilerinden Rosa Luxembourg, özetle, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin sadece bir işçi sınıfı partisi olmadığını, hatta işçi sınıfının kendisi olduğunu söylüyordu.

Maalesef daha sonra gelişen olaylar, bunun doğru olmadığını ortaya koydu. Öyle ki, burjuvaziden en çok etkilenen işçi sınıfı tabakalarından çıkan parti yönetiminin ve parti aygıtının, 1914 yılında, Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcındaki olayların ateşlenmesi sırasında, oynaması gereken rolü oynamakta yeterli olmadığı ortaya çıktı.

Sosyal demokrat partilerin çoğu, her biri kendi ekonomik etki alanlarını genişletmeye ve yağmalarını arttırmaya çalışarak, birbirlerine karşı kanlı bir savaşa girişen burjuvalarının baskılarına direnmek yerine, kendi burjuvaları yanında yer alıp savaşı haklı gösterdiler. Üstelik de, emekçileri, sınırın öte yanındaki sınıf kardeşlerine karşı ulusal burjuvazinin kuyruğuna takarak, işçi sınıfını kendine özgü politik hedeflerinden yoksun bıraktılar. Savaş cephesinin bulunduğu sınırın her iki tarafında, savaş hükümetlerinde bakanlarıyla yer aldılar.

İşçi sınıfı, 1917 yılından itibaren sadece Rusya’da değil Almanya ve çok sayıda ülkede savaşa karşı başkaldırmaya başladığında, yolunun üzerinde, mücadelesine karşı çıkan sosyal demokrasinin yöneticilerini buldu.

Buna rağmen yine de, ihanet eden sosyalist yöneticilere karşı devrimci komünist hareketin devamlılığını temsil eden Bolşevik Parti, Rusya’da, sosyal demokrasinin saflarında ortaya çıktı. Rus işçi sınıfı bu partiyle birlikte, gerçek bir devrimci partiye, gözü pek, azimli, enerjik, deneyimli ve sonuna kadar gitmeye kararlı bir yönetime sahip oluyordu.

1917 Şubat ayında Rus işçi sınıfı, ilk devrimci mücadeleye atıldığında, Bolşevik Parti’nin temel gücü, milyonlarca Rus işçisinin ve köylüsünün isteklerini ifade etmesi oldu. Bu ikisinin birleşimiyle, yani sömürülen kitlelerin devrimci enerjisi ve Bolşevik Parti’yi temsil eden devrimci yönetimin kararlılığı ve yetkinliliği sayesinde işçi sınıfı iktidarı ele geçirdi. Daha sonra, kendi öz savaş örgütleriyle bu iktidarı uyguladı ve devrime karşı birleşmiş, neredeyse bütün emperyalist güçlerin askeri müdahalelerinin de olduğu, uzun bir iç savaş dönemine rağmen, iktidarda kalmayı başardı.

Bu mirası, o dönemde Rus devriminin yöneticilerinin ve onların içinde en önde olan Lenin’in hayata geçirdiği bu mirası da savunuyoruz.

Lenin’in, burjuva devletinin rolü üzerine söyledikleri, parti görüşü, yani işçi sınıfına kurtuluşu için bir partinin gerekli olduğu görüşü de hala geçerli.

Rusya’da, cılız bir sömürücü tabakanın çıkarlarını değil, kitlelerin sömürülen kesimlerinin çıkarlarını temsil eden; burjuvazinin geri dönmesi tehlikesi karşısında devrimi savunmak için işçi sınıfının aleti olan yeni bir tür devlet kuruldu. Bu devlet, ülke ekonomisini ele aldı ve kapitalizmden tamamen farklı temeller üzerinde geliştirdi.

Avrupa’nın büyük bir bölümünü etkileyen 1917-1923 yılları arasındaki devrimci dalga durdu. Avrupa burjuvazisi, sosyal demokrasinin yöneticilerinin kesin ve kararlı yardımlarından yararlanarak, işçi sınıfıyla olan bu ilk büyük karşılaşmayı kazandı.

Ve işçi sınıfının, nüfusun küçük bir kısmını oluşturduğu yoksul bir ülke olan Rusya’da yalıtılmış olarak kalan devrimin varlığı uzun sürmedi, neredeyse on yıllık bir ömrü oldu.

Rus işçi sınıfı tarafından yaratılan devletin bağrında bürokrasi ortaya çıktı ve gelişti. Bürokrasi, bir yandan devrim tarafından yaratılan ekonomik temelleri, üretim araçlarının devletleştirilmesini korurken, diğer taraftan da kendi ayrıcalıklarını arttırmaya ve sağlamlaştırmaya çalıştı. Bürokrasi bu duruma, kendi saflarından çıkan bir yöneticinin, Stalin’in yönetimi altında ulaştı.

İktidardaki komünist parti, bürokrasinin temsilcisine dönüşmek üzere devrimci niteliğini yitirdi. Ve hızla, diğer ülkelerin komünist partilerini de peşinden sürükledi. Bu partiler, komünist etiketlerini bırak-madan, Sovyet diplomasisinin itaatkâr araçlarına dönüştüler.

Buna rağmen komünist akımın bağrında Stalinizmin yükselişine muhalefet eden militanlar vardı. Bu militanlar, Troçki’nin etrafında toplanmışlardı ve bürokratik ayrıcalıkların doğuşuyla, komünist fikirlerin niteliğinin değiştirilmesine muhalefet ediyorlardı. Ve bunu tam anlamıyla komünizm için yapıyorlardı.

Lutte Ouvrière olarak biz, Troçki’nin ve Troçki ile birlikte, inançlarını kaybetmeden mücadeleye devam eden, birçoğu toplama kamplarında ya da Stalin bürokrasisinin gönderdiği katillerin kurşunlarıyla ölen militanların bıraktığı mirası kabul ediyoruz.

Bu militanların bazıları, 1917 devrimini, hatta daha yaşlı olanları Çar’a karşı yapılan gizli mücadele yıllarını, hapishaneleri, sürgünleri ve göçleri görüp yaşamışlardı. Daha genç olanları, iç savaş yıllarını, ekonomik iktidarı burjuvaziden koparıp alma ve bunların iktidarı yeniden ele geçirmelerini engelleme mücadelesini görüp yaşamışlardı. Bu militanların hepsi, Bolşevik Parti’yi tuzağa düşürerek zayıflatan, onun idealinin, amacının niteliğini değiştirip, uluslararası devrim amacıyla kurulmuş olan partiyi tamamen yolundan saptıran bürokratlaşma karşısında, kendilerini Sol Muhalefet içinde omuz omuza buldular.

Stalinleşmiş Bolşevik Parti’nin yıkıntılarından, Sol Muhalefet ile, gerçekten bu adı hak eden, gerçek bir devrimci komünist parti doğdu. Stalinizmin işlediği en kötü, en büyük suç da bu partiyi yok etmek oldu. Ve bunu, devrimci savaşçılar topluluğunu yok etmenin yegâne biçimi ile, bütün militanları fiziksel olarak ortadan kaldırarak yani öldürerek yaptı.

Ve böylece ilk defa, devrimci komünist hareketin devamlılığı, her durumda da fiili devamlılığı sağlanamadı. İşçi hareketinin bütün tarihinde belirleyici bir rol oynayan, deneyimlerin, fikirlerin, ilişkilerin canlı bir biçimde, militandan militana, nesilden nesile birebir ve doğrudan aktarımı yok oldu.

Sovyetler Birliği dışında komünist devrimin bayrağı, deneyimsiz, politik birikimi olmayan, küçük gruplar tarafından sürdürüldü.

Troçkist hareket, aynı işçi hareketi içinde azınlık olarak kaldı ve hala da azınlıkta ama varlığını sürdürmeyi de başardı.

Bizler, isimleri hala eski komünist ve sosyalist ideallerin izlerini taşıyan, ancak burjuvazinin hükümetlerinde bulunup ona hizmet etmek arzuları nedeniyle bu fikirleri çok uzun zamandan beridir terk etmiş olan büyük partilerin aksine, tarihsel değişimleri iniş çıkışları aşarak komünist kaldık. Sonuç olarak da, onların aksine, 20 ya da 40 yıl önce söylediklerimiz, yazdıklarımız veya yaptıklarımız hakkında reddedecek hiçbir şeyimiz yok.

Ve bugün, mevcut krizde tümüyle ortaya çıkan kapitalizmin iflası karşısında, geleceğin komünizme ait olduğunu iddia ediyoruz.


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2010  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 139 - 6 Ocak 2010  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?