Sinif Mucadelesi
Suriye-Irak:

Emperyalizmin uzun yıllar süren manevralarının sonucu yaşanan iç savaş

Pazar 7 Şubat 2016

Ocak 2016’da İstanbul’da, 13 Kasım 2015’te Paris’te, Eylül’de Ankarada, Suruç’ta, IŞİD gibi terör örgütlerine bağlı veya onlardan ilham alan terörist örgütlerin gerçekleştirdiği canlı bomba veya terör eylemleri, dehşet saçıp insanlarda panik uyandırmak istiyor.

Bu örgütler gökten inmedi; 50 yıldan fazladır el altından beslenen cihatçı örgütlerin ürünü. Batılı güçlerin Ortadoğu’da yaptığı savaşalar ve döndürdükleri dolaplar, terör örgütlerini hem besledi hem de zemin hazırladı. Örneğin IŞİD gibi gibi bir canavar, Ortadoğu’da emperalizmin hakimiyetinin ve uyguladığı barbarlığın ürünü.

Suriye ve Irak, feci durumda ve parçalanma tehdidi yaşıyor. Örneğin muhafazakâr Sünni IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) milisleri tarafından 2014 ocağında ülkenin batısında başlayan saldırı, 2 milyon nüfuslu Musul’un (Irak’ın ikinci büyük şehri) ele geçirilmesiyle hızlandı.

Suriye’de Esat rejimine karşı başlayan olaylar 300 bine yakın insanın katledilmesine toplam ülke nüfüsunun neredeyse yarısının iç veya dış göçe zorlanıp akıl almaz acılar yaşamasına yol açtı ve bu acılar durmak bilmiyor.

Empryalist güçler, özellikle de bölgedeki petrol kaynaklarını denetimleri altında tutabilmek için defalarca müdahale ettiler ve felaketlerden sorumlular. Başta ABD olmak üzere, emperyalist güçlerin onlarca yıl boyunca yaptıklarının tepki olarak büyüyen yıkıcı güçleri denetleyemiyorlar. El Kaide ve IŞİD bunların en çarpıcı örneği.

IŞİD gibi Sünni çoğunluğu hatta Şii azınlığı temsil ettiklerini söyleyen milisler, emperyalizmin ürünü. Eğer emperyalizm egemenliğini kabul ettirmek için açık veya kapalı bir şekilde Irak halkını bölünmeye sürüklemeseydi bu örgütler gün yüzünü görmezdi.

İran-Irak savaşından işgale; emperyalizmin rolü

Emperyalizme çeyrek asırdır hizmet eden İran Şah’ı 1979’da devrilince, Saddam Hüseyin, emperyalizmden izin almaksızın iktidara geçen molla rejimini cezalandırmak için görevlendirildi. 8 yıl süren savaş, bir milyon kişinin ölümüne ve Irak’ın neredeyse iflasına yol açtı. Savaşta Iraklı Şiileri, İranli Şiilere karşı savaşa sürüklendiği için isyanından korkan Saddam Hüseyin, azınlıktaki Sünnilere daha fazla dayandı.

O dönemde, Saddam Hüseyin, emperyalist yöneticiler için bölgede bir araçtı, tabii idam edilmesi gereken diktatör olmadan önce. 1990’da, İran’a savaş açarak onlara ettiği yardımların karşılığını almak için Kuveyt’i işgal ederek emperyalizme karşı büyük hata etti! Emperyalist yöneticiler, meydan okuma ve bağımsızlık ilanı gibi görünen bu işgali hoş görmedi.

Misilleme olarak, ABD tarafından yönetilen ve Fransa’nın da dahil olduğu koalisyon; 1991’de Birinci Körfez Savaşı’nı başlattı. Saddam Hüseyin Kuveyt’i boşaltmak zorunda kaldı. Yenilmiş olsa da, kendisine karşı ayaklanan Güney’de Şiileri ve Kuzey’de Kürtleri yola getirmek için lazım olduğuna karar veren Washington, iktidarda kalmasına izin verdi. Ancak baskı rejimi, halk ve rejim arasındaki çukuru biraz daha açtı.

Sonrasında 500 bin Iraklı çocuğun ölümüne sebep olan 10 yıllık Batı ambargosu başladı. Ambargo Saddam Hüseyin’in iktidarını zayıflattı ve toplumsal bakımdan korkunç sonuçları oldu. Buna karşılık olarak, din adamlarına, özellikle de Sünni din adamlarına karşı ayrıcalıkları çoğalttı.

Emperyalist işgalinin bedeli

ABD emperyalizmi, Irak sorununu kesin olarak çözmek istiyordu. Çünkü asıl sorunu, büyük petrol ve doğal gaz zenginliği olan bu bölgeye tamamen egemen olmak ve aynı zamanda bağımsızlık hevesi gösteren rejimlere onları neyin beklediğini göstererek gücünü yeniden ortaya koymaktı.

11 Eylül 2001 terör saldırılarının yarattığı siyasi ortam, buna fırsat verdi. Sözde kitle imha silahı ve El Kaide komandoları bulunduğu yalanı, yeni bir savaşı meşrulaştırdı.

2003’de "Irak’ı özgürleştirme" operasyonuyla Bağdat’a ilk füzeler atıldı. Bir ay sonra, Saddam Hüseyin iktidarı devrildi. Bir ay sonra da ABD, Irak’ta savaşın sona erdiğini açıkladı. Ardından Birleşmiş Milletler’in de onayladığı ve bu bahane ile 8 yıl daha süren gerçek bir savaş ve işgal yaşandı. ABD-İngiliz işgal ordusu kuvvetleri de isim değiştirerek “uluslar arası askeri güç” oldu. Bu güç de, bu defa, askeri güçlerin başa getirdiği geçici Irak hükümetinin isteği üzerine Irak’ı işgal etti!

Müdahalenin ilk başlarında bazı Iraklıların Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesini iyi görmüş olsa da, yanılsamaları hızlıca ortadan kalktı. ABD işgalinden hızlıca nefret edildi ve kitleler içerisinde öfke patlamalarını kışkırttı. ABD birçok kez ayaklanma bastırdı. Örneğin 2004’de Felluce’de ayaklanan Sünni kitleler katledildi ve komşu Suriye’ye mülteciler akın etti.

Milislerin yükselişi

Temmuz 2003’te ABD işgal güçleri ile kitleler arasında bağ kurmayı amaçlayan geçici bir hükümet oluşturmaya çalışıldı. Eski rejime karşı olan tüm muhalefet güçleri bir araya getirildi; eski rejime karşı olan sürgündekiler de geri döndü.

Ancak durum istikrar kazanmadı. Bunun basit bir nedeni vardı; rejimin dayanağı olan ordu ve Baas partisi yıkılmıştı ve Amerikalı yönetici Paul Bremer orduyu ve gizli servisi dağıtarak ve Baas’ı yasaklayarak geriye kalanları da yok etmişti.

Sadam Hüseyin denetimi altındaki devlet aygıtının imha edilmesi temel olarak dini veya etnik temellere dayanan milislerin büyümesine yol açtı. Bu milisler, büyük ölçüde işgal güçlerinin oluşturduğu nefret duygularını kullanarak oluştu.

Çıkarlarını gözettiklerini söyledikleri kitleleri korumak bahanesiyle "yabancı" etkenleri "topraklarından" temizlemek için (aslında saflarında korkuyu korumak için) bütün milisler aynı terör yöntemleri kullanıyordu. Her şey, olabildiğince toprak işgal edip bölgesel ya da ulusal çapta iktidara göz dikebilmek içindi.

Arap dünyasının en laik rejimi olan Saddam Hüseyin rejimi boyunca beraber yaşayan Sünni ve Şii milisler çatışmaya girdi ve çok geçmeden çatışmalar iç savaşa döndü.

İşgalcilerin politikası olayları kızıştırmaktan başka birşey yapmadı. İşgalciler, güvenmedikleri eski rejime bağlı Sünni milislerden kendini koruyarak düzeni geri getirmek için, Şii milislerden ve Kürt Peşmergelerden oluşan yeni bir devlet aygıtı yarattılar.

Irak’tan çekilmeden önce emperyalist güçler, merkezkaç güçleri yani merkezi iktidarı ele alamasalar da fırsatları olursa ülkenin bir kısmını almak isteyen güçleri destekledi. Bunlar, Bağdat iktidarının çökmesinden faydalanarak belirledikleri bölgeleri işgal edebilir ve bu, Irak halkının hiç bir çıkarı olmayan bir iç savaş veya Irak’ın parçalanmasına neden olabilir.

Irak işgali boyunca, Sünni grupların Suriye’ye göç etmesi, Beşar Esad rejiminin ezdiği gerici Sünni akımın yeniden ortaya çıkmasında büyük bir payı oldu.

2011 başındaki halk eylemleri, askeri gruplar arasında çatışmalara neden oldu, Iraklı ve Suriyeli gerici milisler için katılım ve eğitim olanağı sağladı. Başka bir barut fıçısı olan Filistin ile sınırları olan Esad rejiminin çökmesi, daha tehlikeli sonçlara yol açabileceği için emperyalizm direk müdahale etmekten kaçındı. Ama Esad rejimini zayıflatıp itaakar kılmak için Esad karşıtı Sunni gerici milislere bölgedeki taraftarlarının silah sevketmelerine göz yumdu.

Bugün bunun yan etkilerine tanık oluyoruz. Suriye’ye geçen Irak Sünni milisleri, Esad’a karşı savaşta güçlendi ve şimdi Irak’a dönüyor.

Bu durum halkı, Lübnan’a ya da ülke içinde göçe zorladı. Ülke içerisinde göç edenlerin çoğu, su, sağlık tesisleri, tıbbi yardım ve yiyeceği olmayan 400 kampın içinde tıkış tıkış yaşıyor. Aynı vahşet genel hatlarıyla aynen Suriye’de yaşandı ve yaşamaya devam ediyor.

Komşu ülkelere kaçan Iraklıların oturma izni almak ve iş bulmak gibi bir umudu yok. Suriye’ye kaçanlar ise, şiddetin yükselişi ile yeniden yerlerinden olup yeni bir sığınak arayışında.

2011’de düşük ücret, ikramiyelerin ödenmesi ve iş güvencesi için mücadele eden petrol işçilerinde olduğu gibi, dönem dönem öfke patlamaları yaşandı. Kerkük Petrol ve Gaz İşçileri Sendikası temsilcisi, bir eylem sırasında "Bu ülkenin zenginliklerini biz üretiyoruz ve bu zenginlik milletvekilleri ve sorumluların ceplerine giriyor. Bizler birer deve gibiyiz, altını taşıyoruz ve diken yiyerek besleniyoruz" dedi.

Halk su ve elektrik kesiltisiyle günbegün mücadele ediyor. Sıcaklık 40 dereceyi aşınca ne buzdolabı ne de vantilatörler var. Bağdat su şebekesinin neredeyse tamamı kullanılamaz halde. 1970-1980 yıllarına kadar Ortadoğu’nun en gelişmiş sağlık sisteminde korkunç bir gerileme yaşandı. Bağdat’ın en yoksul bölgelerinde kolera ve verem nüksetti.

Günlük hayata hakim olan dinciler güçleniyor ve kendi yasalarını dayatıyor. Şii gerici lider Mukteda El Sadr’ın politik akımı, okul müfredatlarını etkilemek ve gençliğe el atmak için eğitim bakanlığına sızdı.

Bu sosyal, maddi ve ahlaki yozlaşma, özellikle kadınları etkiliyor. 1960’larda Iraklı kadınların hakları, öbür Ortadoğu ülkelerine göre biraz da gelişmişti. Ancak gerici milislerin politik ve sosyal hayata dahil olmasıyla beraber kadınlar neredeyse bütün haklarını kaybetti. Iraklı kadınlar ve toplumun geri kalanı için emperyalist müdahale onları yarım asır geriye götürdü.

Dün Irak’ı tamamen çöküşe götüren emperyalist güçlerin siyaset bugün Suriye’yi felakete sürülüyor. Bu defa işe Rusya’yı da katarak “Suriye sorununu çözüyoruz” masalı bölgede büyük güçlerin çıkarları için döndürülen dolaptır. Suriye’deki kitlelerin faciası hiç ama hiç de umurlarında değil.

Sömürü ve savaş, halkların kanı üzerine kurulu emperyalist egemenlik düzeninin sonu barbarlıktır. Ortadoğu’da korkunç bir barbarlık yaratan bu düzeni yıkmak tüm insanlık için bir gereklilik. LDC (29.01.2016)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2016  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 212 - 5 Şubat 2016  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?