Sinif Mucadelesi

El Kaide’den IŞİD’e Canavarlar ve onları yaratanlar

Cuma 11 Aralık 2015

Le Monde (Dünya) gazetesi 13 kasım saldırılarının ardından “İslam Devleti nereden geliyor? Fransa’ya savaş ilan eden bu düşman kim?” sorusunu soruyordu. Gazete emperyalist ülkelerin sorumluluğunu saf dışı bırakarak İslam’ın, iki temel mezhep güçleri olan Şiilerle Sünnilerin arasındaki savaş ile güçlendirilmiş “tanrı delilerinin” sözkonusu olduğu sonucuna varıyordu. Aslında cihadcı milisler, emperyalist ülkelerin, dünyanın dört köşesinde ve özellikle de Orta Doğu’da onlarca yıldır sürdürdükleri müdahalelerin yarattığı kargaşa içinde serpilip gelişti.

İslam Devleti; Arapça DAEŞ (IŞİD) içinde gruplaşan milisler, Irak’ta 2003 yılında ABD’nin tetiklediği savaştan sonra ve bunu izleyen işgal yılları süresince el Kaide gibi diğer birçok grubun milisleriyle ilişki içinde gelişti. İşgal ordularının politikası tarafından, nüfusu Şii Araplar, Sunniler, Kürtler ve Hristiyan, Yezidi ve bunun gibi diğer bazı topluluklardan oluşan ve uzun yıllar sorunsuz biçimde birlikte yaşadıkları ülkelerde, bu farklı gruplar arasına önceden varolmayan yeni engeller, bariyerler koyuldu.

İşgal altındaki Irak, IŞİD’ın beslendiği zemindir

ABD ve onun emperyalist müttefikleri, Saddam Hüseyin’in devleti yerine, yeni bir devlet aygıtı oluşturmak için bazan birine bazan diğerine dayanarak, Sünni ve Şii milisler arasında özellikle bir çatışma durumu yarattılar. Orduların görevlerini kötüye kullanmaları, haksız davranışlarıyla beslenen emperyalist işgal tarafından yaratılan hoşnutsuzluk, daha sonra bütün bu milislerin saflarına yeni kadrolar kazanmalarını sağladı.

Daha sonra İslam Devleti’ne (IŞİD) dönüşecek olan, 2011 yılının temmuz ayından itibaren Irak’tan kaçan Irak’ta ve Akdeniz’in doğu kesiminde yer alan ülkelerin İslam Devleti’ne bağlı gruplar, Başar Esad rejimine karşı itiraz ve hoşnutsuzlukların askeri klikler arasındaki savaşa dönüşmesi sırasında, Suriye’deki gruplara katıldılar. Burada, yeni miliser edinme, bunları eğitme ve eylem yapmak için yeni bir zemin buldular.

ABD emperyalizmi, bölgesel müttefiklerininin harekete geçmesine izin verdi. Bir rakip olarak gördükleri Esad rejimine düşman Körfez devletleri, özellikle de Suudi Arabistan ve Katar, Irak ve Şam İslam Devleti’nin milislerine, diğer yardımlar yanında para ve silah sağladılar. Erdoğan’ın Türkiye’si de onlara, kendi toprakları üzerinde eğitim yapmak ve iki ülkeyi ayıran uzun sınırlardan Suriye’ye sızmak için kolaylık sağladı.

ABD, aynı zamanda da Fransa, kuşkusuz ne Esad’ın zaferini ne de Şam’da kontrol edilemeyecek bir rejimin yerleşmesine neden olabilecek İslamcı milislerin zaferini istiyordu. Milislere, Esad’ı rahatsız etmek için ancak kazanma noktasına ulaşmalarını sağlayacak kadar güçlendirmeksizin, yeterince yardım etmeye devam etmenin daha ustaca ve kurnazca olacağını sanıyorlardı. Ama bunun tek sonucu, savaşın uzaması ve yarattığı yıkımların artması oldu.

Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD), Suriye’de Esad’a karşı yapılan savaşta güçlendikten sonra, yeniden Irak’a saldırdı ve ABD işgali yetkililerince yönetime getirilen Irak Hükümeti’ni istikrarsızlaştırdı. IŞİD’in gelişimi, maddi olarak bölgedeki ABD ve onun bölgedeki müttefikleri tarafından ve politik olarak da 10 yıllık savaş ve emperyalist işgal tarafından desteklendi. Ancak şimdi bu canavarlar, yaratıcıların denetimi dışına çıktı.

Emperyalizm tarafından desteklenen en gerici güçler

Emperyalist güçler, bu böl yönet siyasetine ve en gerici güçlere dayanma politikasını, halkın ödiyeceği fatura ne olursa olsun, kendi politik ve ekonomik egemenliklerini yürütmek için her zaman ve her yerde yürüttüler. Emperyalist yöneticiler, Ortadoğu’da, bir süre için, Nasır’ın Mısır’ı, Saddam Hüseyin’in Irak’ı ve baba-oğul Esad’ların Suriyesi gibi milliyetçi ilhamları olan rejimlerle birlik oldular. Ama aynı zamanda onları zayıflatmak için her fırsattan yararlandılar. Hatta en gerici hareketleri destekleyerek daha yumuşak başlı ve uyumlu rejimlerle yerlerini değiştirttiler.

Böylece Mısır’da İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde kitleler yönlerini, Nasır gibi milliyetçilere doğru çevirirken, Nasır’ı ve aynı zamanda sol güçleri, özellikle de komünistleri etkisizleştirmeye çalışan Amerikalı temsilciler, Müslüman Kardeş’lerin gerici dinci akımını destekledi. Körfez’in monarşik ülkeleri, özellikle de Suudi Arabistan, Fransa ve ABD gibi emperyalist güçlerin müttefiki olan, Vahabi denilen aşırı gelenekçi, gerici bir islamı vaaz eden, en gerici din akımlarını temel alan bu orta çağdan kalma rejimden de yardım aldılar.

1979 yılında Afganistan’da, dönemin ABD başkanı Jimmy Carter, SSCB’nin müttekiki olan Afgan hükümetiyle mücadele etmek için köktenci dinci müslüman gerillaları desteklemeye karar verdi. Suudi Arabistan kralı tarafından desteklenen ABD hükümeti, bunun ardından, ülkenin Rus ordusu işgalinden sonra, Usame Bin Ladin’in milisleri gibi gerici dinci milisleri finanse etti. Bu savaşçılar daha sonra, gerici dinciliği Pakistan’da kurulan eğitim kamplarına kadar yaydılar. Böylece ABD, Afganistan’ın bütün dünyanın cihadcıları için bir eğitim merkezine dönüştürülmesine el altından gizlice katkıda bulundu.

CIA’nın yarattığı bir canavar olan Bin Ladin

Bin Ladin, 1987 yılında El Kaide’yi kurdu ve her zaman CIA’nin desteğini alarak Afganistan iç savaşına katıldı. Ancak iktidara gelen Taliban rejimini destekleyen Bin Ladin, on yıl sonra, kendisini uluslararası cihadcı hareketin şefi yapacak olan 11 Eylül 2001 saldırı da dahil ABD’ye karşı bir dizi saldırı başlatarak, yönünü kendi yaratıcısına karşı çevirdi ona karşı harekete geçmeye karar verdi.

ABD saldırılardan üç hafta sonra, Afganistan’a müdahalede bulunarak, Usame bin Ladin’i barındırmakla suçladığı Taliban’a karşı saldırı düzenledi.

ABD Başkanı Bush, bunun ardından 11 Eylül saldırılarının yarattığı duygu ve heyecandan yararlanarak, 2003 yılının Mart ayında (1990’lı yıllardaki savaştan sonra) Irak’ta Saddam Hüseyin rejimine karşı yeni bir savaş başlatıyordu. Bu savaş, Irak’ın parçalanması, Sunni ve Şii gerici dinci milislerin güçlenip sayılarının artması ve Suriye’deki iç savaşla birlikte, İslam Devleti’nin bütün bu bölgede gelişmesi sonuçlarını doğurdu.

Fransa eski başbakanı Dominique de Villepin’in, Hollande’ın 2014 eylülünde, Irak’ta hava bombardımanı başlatma kararını aldığı sırada açıkladığı gibi, “Irak’ta yeni bir savaş saçma ve tehlikelidir . (...) Batılı devletlerin Afganistan örneğinden ders almasının zamanıdır. 2001 yılında tek bir terör ocağı vardı. Bugün onbeş kadar var. Onları biz çoğalttık. (...) Daha kaç terörist yaratacağız?” Villepin şüphesiz Fransız emperyalizminin çıkarlarının hizmetçisidir ancak onun alternatif bir politika seçimini hedefleyen tespiti tamamiyle doğru.

Cihadcı milislerin gelişimi, özellikle de İslam Devleti (IŞİD), emperyalistlerin katlanarak artan müdahalelerinin sonucudur. LO (18.11.2015)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 210 - 6 Aralık 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?