Sinif Mucadelesi

12 Eylül darbesinin kanlı mirası hala etkili

Salı 8 Eylül 2015

Çatışma ve baskıların artmasıyla, daha önce 12 Eylül faşizminden söz edilmesi gibi AKP faşizminden söz edenlerin sayısı arttı. Türkiye faşizmle yönetilmedi ancak askeri darbelerle uzun yıllar yönetildi. Soyut bir “faşizm” laflarını bir kenara bırakıp darbenin zulmünü akılda tutmak daha önemli.

12 Eylül askeri darbesi tüm siyasi ve sosyal yaşamı adeta sıfırlayıp yeniden, kendi izin verdiği ölçüde ve biçimde başlamasına yol açtı. Tüm bunlar, patronların kâr düzenin korunması için yapıldı.

Dış borcu ödeyemediğini açıklayan başbakan Demirel "70 cente muhtacız" sözü ile durumu özetliyordu. Krize; işsizlik, kıtlık ve hakları için mücadele eden işçilerin grevleri eşlik ediyordu. Dış borcu ceplerini dolduran patronların ekonomik düzeni, kalıcı bir refah getiremediği gibi krizin yükünü işçi sınıfına yıkmak istiyorlardı. Siyasetçilerin kalkınma masalları da kitleleri uyutmuyordu.

Bugün nasıl emperyalist yöneticiler, İran, Küba gibi en umulmadık ülkeleri, dünya pazarına eklemek için çaba gösteriyorsa o dönem de “neoliberal” denen aynı siyaset izleniyordu. Türkiye benzer durumdaydı ve Türk patronlar da bu yolla hem krizden çıkmak hem de büyümek istiyordu.

“Neoliberal reformlar” toplumu dönüştürdüğü için tepkiyle karşılanıyor, emekçi muhalefeti baskıyla engelleniyor, sağ hükumetleri işbaşına geçirmek için askeri darbeler destekleniyor ya da lafta kınanıp işbirliği yapılıyordu.

Darbeye karar verildikten sonra topluma dayatmak için uygun ortamın oluşturulmasında patronlar-siyasetçiler-devlet kurumları el ele çalıştı.

Hükumet vardı ama mecliste cumhurbaşkanı seçilememesi, siyasi sistemin tıkandığına bahane oldu. Siyasi partilerin bilinçli uzlaşmaz tutumları nedeniyle 114 turun sonunda, darbe gününe kadar cumhurbaşkanı seçilmedi.

CHP’de işin bir parçasıydı. Ekim 1979’da yapılan seçimde CHP birince parti çıkmasına rağmen, TÜSİAD patronlarının eleştirilerini bahane eden başbakan Ecevit, istifa ederek Demirel’e başbakanlık yolunu açtı. Demirel’in ilk işi “sandalyesiz bakan” denen Özal’ı en üst düzey bürokrat yaparak, sözde krizi önleme gerekçesiyle kamu harcamalarının kısılması, kamu ürün ve hizmetlerine zam yapılması, ücretlerin düşürülmesi gibi düzenlemeleri içeren 24 Ocak Kararlarını hazırladı.

Artık iş, bu kararları uygulayacak askerlerin yönetime gelmesine kaldı. Sekiz aylık sürede uygulanan çatışma ve şiddet ortamı, darbenin topluma kabul ettirilmesi için yeterli oldu.

Darbe ile önce hükumet görevden alındı, meclis ve tüm siyasi partiler, Türk-İş dışında sendikalar, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki tüm dernekler (23 bin 677 dernek) kapatıldı, 1970 darbesiyle değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı.

Türkiye, 13 sıkıyönetim bölgesine ayrıldı, 13 general sıkıyönetim komutanı olarak atandı. Askeri yönetim, kasım 1982 yılında yapılan halk oylamasıyla kabul edilmesiyle sözde bitmişti. Gerçekte dokuz yıl sürdü. Sıkıyönetim, 32 ilde 4 yılı aşkın, 27 ilde 5 yılı aşkın, 4 ilde 6 yılı aşkın, 4 ilde de 7 yılı aşkın süre devam etti. Kürt illerinde sıkıyönetimi, 2000’li yıllara kadar sürecek olan Olağanüstü Hal yönetimi izledi.

Askeri yönetim döneminde hapishanelerdeki insan sayısı, bugünkü rekora ulaşamadı ama toplumsal baskı daha geniş kesimleri etkiledi: 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci oldu.

Askeri darbenin esas sonucu; başta işçiler olmak üzere tüm emekçilerin ücretlerinin satın alma gücü yarı yarıya erimesi oldu. Baskıcı ve dini gerici, Türk milliyetçisi bir toplumun oluşturuldu ve emekçilere sendikal, siyasi ve sosyal örgütlenme neredeyse yasaklandı. Elbette patronlar, istedikleri konumlara ulaştılar, amaçlarını gerçekleştirdiler.


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 207 - 4 Eylül 2015  Site yaşamını izle Anma... Anma... Anma...   ?