Sinif Mucadelesi

Syriza’nın zaferi emekçiler için bir ilerlemeye nasıl dönüşebilir?

Çarşamba 11 Mart 2015

Yunan kitlelerinin oylarının anlamı çok açık: Troyka diye bilinen, IMF, AMB ve Avrupa Komisyonu ve de eğer Syriza seçimleri kazanırsa bu bir felaket olur diyenlerin tüm baskılarına rağmen, kemer sıkma kararlarına karşı tavır almak. Diğer yandan bu oylamanın tam anlamının ne olduğunu da kestirmek bir hayli zor. Yani bu sonuca bakarak, işçi sınıfının mücadeleye kararlı olduğu sonucuna varmak zor. Bu tavır, şimdiye kadar kemer sıkma siyasetlerini uygulayan partilere karşı bir tavır ile de sınırlı olabilir.

Hatta seçimle sorunları çözme bekleyişinden dolayı da olabilir; yani siyaseti değiştirmek için hükumete gidecek ekibi değiştirelim, fikri de olabilir. Seçimlerdeki tavır, seçmenlerin gerçekten onlar için ne gibi sonuçlar olabileceğini iyice anlamadan yapılmıştır belki de. Böyle olduğunu kabul etsek bile ortada şöyle bir gerçek var: Tepki gösteren seçmen kitlelerin, neo Nazi partisi Altın Şafak’ı değil de Syriza’yı tercih etmeleri bilinçli bir tavır.

Ancak oy verme, kitlelerin gerçekten de boyun eğmemek, yani mücadele etmek tavrı da olabilir. Yunan emekçileri son yıllarda, tensikatlara karşı gelerek, defalarca, on binlerce katılımla kitlesel, genel grev eylemlerine katılarak, önemli bir mücadele kararlığı gösterdi.

Yunanistan’daki kitlelerin mücadele konusundaki kararlılık derecesini uzaktan tespit etmek çok zor. Ancak geleceği de belirleyecek olan emekçilerin mücadele konusundaki kararlılığıdır.

Çipras ile Avrupa yöneticileri arasındaki bilek güreşi

Bütün gözler Çipras hükumeti ile burjuvazinin uluslar arası kurumları arasındaki bilek güreşine çevrildi. Çipras hükumeti, hareket alanlarını daraltan mali köstekleri gevşetmek istiyor. Uluslar arası burjuvazi ise kendisini temsil eden IMF, Avrupa Komisyonu ve Avrupa devletleri vasıtasıyla, sermaye çevrelerinin Yunan hükumetini, daha doğrusu sömürülen kitleleri, faiz yoluyla haraca bağlama durumunu sürdürmek istiyor. Burjuvazi, borç ödemesi yöntemiyle, tunç yasası diye bilinen, ücretleri en düşük seviyede tutma siyasetini dayatıyor. Burjuvazi, diğer dönemlerden çok daha fazla, şu an yaşanan kriz ve ekonominin mali sektörün hakimiyeti altına geçmesiyle temel kazancını devletleri borçlandırarak sağlıyor.

Ama iki tarafın da ortak bir kaygısı var: Her iki taraf da şiddetli bir çatışmaya girmekten korkuyor. Çünkü böyle bir şeyin kitleler arasında yaratacağı tepkilerden ve de kısa vadede spekülasyona yol açabileceğinden korkuyorlar. Çünkü Yunanistan’ın borçları ile ilgili yeni bir kriz, Avrupa’nın genelinde bir mali krize yol açıp avroyu sarsabilir.

Bu nedenle iki taraf da borç konusunda kavga yerine bir uzlaşma zemini bulmayı tercih ediyor. Mali çevreler de, Yunanistan borçlarını müzakereler yoluyla çözmeyi tercih ediyor ama alacaklarını güvence altına almak şartıyla. Bu imkansız değil. Her alacaklı şunu iyi biliyor: Canlı bir alacaklı, ölüden daha iyidir. Ancak diğer yandan kitlelerin gücü karşısında geri adım atma izlenimi verilmek istenmiyor ve de herkesin ortak bir çözümde anlaşması gerekiyor. Paris ile Berlin’in yaklaşımlarına bir göz atmak bunun kolay olmayacağını gösteriyor.

Şüphesiz hem Çipras’ın hem de Avrupa burjuvazisinin siyasi temsilcilerinin ortak çıkarı bir uzlaşmaya varmak. Ancak böyle bir şeyi gerçekleştirebilecekleri kesin değil.

Syriza bakanlarının vermeye hazır oldukları tavizler üzerine tahminler yaparak ne yapacaklarını veya ne yapmayacaklarını tahmin etmeye çalışmak, boşuna ve gereksiz. Onlar devrimci değil ve de bunu hiç de gizlemiyorlar. Çipras ve tüm bakanları, burjuvaziye karşı “sorumluluk” taşıdıklarını düşündüklerini açıkça söylüyor.

Gürleyen Yunan maliye bakanı Varufakis güvence verdi: “Yunan hükumeti tek taraflı davranmayacak.” Mali sermaye çevrelerinde panik yaratmamak için diğer yöneticiler gibi, Yunan yöneticiler de, bütçe dengesinin korumasında duyarlı olduklarını duyurdu. Daha önemli olan, özel mülkiyete saygılı olduklarını belirttiler. Aralarından hiç biri kapitalizmin kanunlarına karşı çıkmak niyetinde değil.

Çipras’ın kararlılığını sürdüreceği veya sürdürmeyeceği veya vaatlerine sonuna kadar sadık kalıp kalmayacağı üzerine bahse girmek, zaman kaybından başka bir şey değil. Çipras’ın, Hollande tipinde yoksa Chavez tipinde birisi mi olduğunu öngöremeyiz. Çipras’ın olayların akışında, nasıl bir tutum takınacağını önceden bilebilir miyiz? Bunu gelecek gösterecek. Ama temel sorun da bu değil.

Emekçiler ile burjuvazi arasındaki kavga

Çipras, kendini sadece borç konusunu yeniden müzakere ile sınırlamadı. Emekçiler için somut önlemler; asgari ücret ve düşük emeklilik aylıklarına zam yapılması, işten çıkarılan memurların yeniden işe alınması gibi başka kararlar önerdi. Eğer emekçiler, kendilerini ilgilendiren bu kararların gerçekten uygulanmasını isterlerse o zaman gerekeni yapması söz konusu.

İşte bu nedenlerden dolayı, temel sorunun, burjuvazinin temsilcileri ile kapalı kapılar arasında dönen dolaplara bağlı olduğuna ve emekçilerin geleceğinin de hükumetin bu konudaki kararlığına dayandığını ileri sürmek yanlış. Emekçiler, kendi öz istek ve çıkarlarını ön plana alıp bu kavgada belirleyici olmak için kendi güçlerini kullanmalı.

Yunan hükumeti, borçlarını yeniden yapılandırsa bile bu, asgari ücret zammının uygulanacağına dair bir güvence olur mu?

Böyle bir zam kararının açıklanması bile meclis tartışmalarına takılabilir. Daha da önemlisi, Yunan burjuvazisinin tepkisiyle karşı karşıya kalabilir. Keyfi davranışlara, sigortasız emekçi çalıştırma alışkanlıklarına sahip olan Yunan burjuvazisi, hükumet karar aldı diye ücret zamlarını uygulayacağının güvencesi yok. Kârâ doymayan, bir yoksul ülke burjuvazisi için üstelik de siparişleri veren zengin ülke kapitalistleri için düşük ücretlerin sürdürülmesi çok önemli bir konudur. Böyle bir kararın açıklanması bile onların tepkisini çekebilir.

Yunan hükumeti, devlet kasasını, vergi ödemeyen büyük sermaye ve Yunan Ortodoks kilisesine vergi ödettirerek dolduracağı sözünü verdi. Yunanistan’da devasa servet sahibi büyük sermaye ve en büyük emlak ve toprak sahibi Ortodoks Kilisesin varlıklarına dokunulmadan ciddi önlemler almak mümkün değil. Şundan emin olabiliriz; papazlar Çipras’ın, İncil’e el basarak yemin etmemesinden hoşnut olmasalar da bunu sinelerine çekebilirler ama ayrıcalıklarına dokunulması, vergi vermeleri, söz konusu olunca kesinlikle tepkisiz kalmazlar!

Yunanistan’daki ayrıcalıklı çevreler, son sözlerini söylemedi. Şunu göz ardı etmemek gerek: Yunan büyük, orta ve hatta bazı küçük burjuva katmalarını temsil eden sağcı Yeni Demokrasi Partisi, son seçimde de oylarını korudu. Ek olarak devlet aygıtı içerisinde büyük güçlere sahip. Yunan burjuvazisinin yeni hükumete köstek oluşturmak için elinde bir sürü olanaklar var.

Çipras, bu sözü edilen çevreleri yumuşatmak için mi sağcı bir parti ile ittifak kurmayı tercih etmiştir? Bağımsız Yunanlılar (ANEL) partisi, daha önce de bir hükumete katılmıştı. Bu partinin başkanı daha önce de Karamanlis hükumetinde bakanlık görevi yaptı ve de 2008’de Pire limanının özelleştirilmesini şahsen üstlenmişti. Bu kişinin iş çevreleri ile olan sıkı ilişkileri herkesçe biliniyor. Bu kişi, bugün Savunma Bakanı. Programı milliyetçi bir program ve de ırkçı söylemlerden hiç çekinmiyor. Örneğin; “Budistler, Yahudiler, göçmenler vergi ödemiyor”, “diğer yandan Ortodoks Kilisesi mülklerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya” gibi sözler söyledi. Özellikle de, ordu gibi, en gerici kesimlere hitap ediyor.

Bu gibi düşmanları yumuşatmak için onlara Savunma Bakanlığı gibi mevkiler vermek gerçekten büyük bir yanılgı. Şili’de Alliende, 1970’de aynı mantığı uygulamıştı: Pinochet’yi, Genel Kurmay Başkanı yaparak onu kendi tarafına çekebileceğini sanmıştı. Üç yıl sonra Pinochet, askeri darbe ile Şili’yi feci bir askeri diktatörlüğe sürükledi.

Emekçiler, eğer onlara söz verilenlerin yerine getirilmesini güvence altına almak isterlerse mutlaka harekete geçip kendi öz örgütlenmelerini gerçekleştirmeli.

Emekçiler için gerekli olan seferberlik

Bugün en büyük tehlike, Çipras ile Avrupa yöneticileri arasındaki zıtlaşmada, işçi sınıfının pasif kalmasıdır. Eğer kitleler harekete geçip hem dünya burjuvazisine hem de Yunan burjuvazisine karşı kendi güçlerini kullanmazlarsa sonuç itibarıyla işçi sınıfı için yararlı önlemler uygulanmayacak.

Yunan işçi sınıfında muazzam bir mücadelecilik birikimi var. Örneğin son zamanlarda Selanik’te kitleler, suyun özelleştirmesine karşı mücadele ettiler. Maliye bakanlığının temizlik bölümünde çalışan kadınlar, tensikatlara karşı mücadele verdiler, her genel grev olduğunda on binlerce kadın ve erkek eylemlere katıldı, işçi militanlar tensikatlara karşı çetin kavgalar verdi. İşte tüm bu deneyimler, vaat edilen hakların yerine getirilmesi için verilecek mücadelelerin bir başlangıç noktası olabilir.

Çipras ile Avrupa Birliği arasındaki kavgada, hem Yunan hem de uluslar arası burjuvazi hazırlık yapıyor. Emekçiler, isteklerini elde etmek istiyorlarsa mücadeleye hazırlanmalı. Sonuçlar, emekçilerin bilinç seviyelerine ve mücadeledeki kararlılığına bağlı.

Çipras’a göre “Yunanlıların itibarlarını yeniden kazanmaları için” hükumet “kendi kanını akıtmaya” hazır. Ancak Yunan halkının ihtiyacı olan şey bakanların kendilerini feda etmesi değil, isteklerini yerine getirebilecek olan bir siyasetin uygulanmasıdır. (06.02.2015)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 201 - 6 Mart 2015  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?