[…] Bu etkinlik, birçok ülkeden yoldaşları bir araya getiren enternasyonalist komünist birliğin etkinliğidir.
Hepimizin ortak noktası, enternasyonalist fikirleri savunmamızdır. Milliyetçiliğin, ırkçılığın ve savaşların arttığı bu dönemde, bu önemsiz bir şey değildir.
[…] Yönetici sınıftan hiçbir şey beklememeliyiz. Ukrayna’da Batılı liderler, başta ABD olmak üzere, halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkını savunduklarını açıkladılar. Ukraynalıları kurtaracaklarını, özgürleştireceklerini söylediler. Onları, ipin asılı olanı desteklediği gibi desteklediler! […]
Gazze’deki soykırımı durdurmak
Ve Filistin’de olanlara bakın. Gazze’deki Filistinliler 20 aydır cehennem gibi bir hayat yaşıyor. 20 ay boyunca acı, yas ve hayatta kalma mücadelesi. Bugün Gazze, geniş bir enkaz yığını ve açık hava mezarlığından ibaret. Binlerce çocuk deri ve kemik kalmış durumda, on binlerce çocuk ise her gün yemek bulmak için mücadele etmek zorunda.
Netanyahu Hamas’la savaş ettiğini iddia ediyor, ama aslında tüm Filistinlilerle savaşıyor. Etnik temizlik, soykırım yapıyor. Aşırı sağcı ve Siyonist üstünlükçü destekçileri bunu yüksek sesle dile getiriyorlar. 7 Ekim 2023’ten bu yana, Gazze’deki Filistinlileri yok etmek için fikir yarışına girdiler. Bazıları atom bombası çözümünden, diğerleri ölümcül bir virüsten bahsediyor. Ve bugün hepsi Gazze halkını aç bırakmak ve gıda dağıtımı sırasında onlara ateş açmak konusunda hemfikir. Ve İsrail uluslar arasında dışlanmıyor. Tüm büyük güçlerin silah sağlamaya devam ettiği ve ABD’nin onayıyla hareket eden sözde bir demokrasi. Peki, Filistinlilerin katledilmesi sadece İsrail liderlerini değil, tüm Batılı liderleri de suçluyor!
Trump’ın Gazze halkını sınır dışı edip oraya bir Riviera inşa etme önerisi hepimizi şaşkına çevirdi, öfkelendirdi. Böyle bir plan ancak hayatını herkesi sömürerek ve ezerek geçirmiş bir milyarderin zayıf beyininde filizlenebilir.
Ancak İsrail’in bombardımanlarının ilk 15 ayında kaydedilen 50.000 ölüm, Trump’ın değil, Biden’ın sorumluluğundadır! Netanyahu’ya onay veren, üzgün bir rahip gibi görünen Biden’di. Netanyahu’ya Gazze’ye 45.000’den fazla bomba atması için gerekli olanı sağlayan Biden’di. […] Macron ise Filistin devletini tanımaya hazır olduğunu söylüyor. Filistin devletinin varlığının fiziksel olasılığı gözlerimizin önünde yok olurken, tüm bunlar çok kötü bir şaka gibi görünüyor. 77 yılı aşkın bir süredir Batılı liderler İsrail’in zulmünü, sömürgeleştirmesini ve tüm BM kararlarını çiğnemesini örtbas ediyorlar. Ve bugün de İsrail’in Hamas’a karşı sözde savaşında onu desteklemeye devam ediyorlar. Tüm bunlar, İsrail’in var olma hakkını savunmak ve Yahudi halkını korumak adına yapılıyor. […] Aşırı sağcı Siyonist örgütlerin bir tarafta, Hamas gibi gerici İslamcı örgütlerin diğer tarafta inandırmaya çalıştıklarının aksine, İsrail halkı ile Filistin halkı ve komşu Arap halkları arasında kardeşçe bir arada yaşama mümkün olabilir.
[…] Bu, bölgedeki halkların, başta İsrail halkı olmak üzere, bugün İsrail’i yöneten katillerine karşı ayaklanması olmadan düşünülemez. Bu ayaklanma, Ortadoğu’daki tüm ezilenlere yayılabilen ve devrimci bir deprem gibi emperyalist kaleleri de sarsabilir.
Öyleyse, bu mücadele burada bizlere, burjuvaziyi ve onun emperyalist düzenini kınama ve mücadele etme yeteneğimize de bağlıdır. Eşit ve tek ve bölünmez bir insanlığın parçası olduğunun bilincinde olan halklar arasında kardeşçe ilişkiler kurma yolunu açma yeteneğimize bağlıdır.
Enternasyonalizm dışında gelecek yok
[…] Bu savaşları sona erdirmenin tek yolu emperyalizmi ortadan kaldırmak, yani kapitalizmi dünya çapında yıkmaktır. Öyleyse barış istiyorsak devrimi hazırlamalıyız!
[…] Yöneticilerimiz milliyetçiliği körüklemek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar: müzik, spor, futbol maçları veya yüzme yarışları, Papa’nın kökeni... her şey bir övünme bahanesidir.
Duygularımız, kökenimize, ailemize, şehrimize, kültürümüze ve büyüdüğümüz dile olan bağlılığımız... her şey, bizi giderek daha kimlikçi ve ırkçı bir milliyetçiliğe, diğerlerine karşı giderek daha saldırgan bir milliyetçiliğe katmak için kullanılıyor.
Fransız işçilerinin Macron ve Fransız burjuvazisinin, Arnault, Peugeot, Michelin, Mulliez’in arkasında birleşmeleri bekleniyor. Cezayirli işçiler Tebboune’nin, Faslı işçiler kralının arkasında. Amerikalı işçiler Beyaz Saray’daki milyarderin arkasında.
Milliyetçilik, tüm yöneticilerin işçilerin boynuna geçirmek istedikleri bir ip, böylece işçiler kendi sömürücülerinin arkasında, başka kökenlerden gelen sömürülen kardeşlerine karşı saf tutsunlar.
Le Pen, Bardella, Retailleau ve diğerleri tarafından savunulan bu ulusal geri çekilme ve göçmenleri reddetme politikasını desteklemek, düşmanı yanlış tanımlamaktır: toplumda fazla olan tek bir işçi bile yoktur. Fazla olanlar, milyarları kontrol eden ve hem zengin hem de yoksul ülkelerde sefalet saçan sömürücüler, parazitlerdir!
[…] Sınırları yeniden moda yapmak, bizi dikenli teller ve duvarların arkasına hapsetmek ve küreselleşmiş ekonomiyi ulusal ekonomiye dönüştürmek isteyenler başarısız olmaya mahkumdur. Tarihin çarkını geri çeviremezler! […] Bu gerici enternasyonal ve onlara yol açan diğer tüm kapitalistlerin uşakları, Macron, Merz, Starmer karşısında, devrimci işçilerin birliğini inşa etmek gerekir.
Yeni bir komünist işçi enternasyonali, devrimci bir enternasyonal inşa etmek için çalışmak gerekir.
Bugün burjuvazi ve gerici politikacıları uluslararası alanda söz sahibidir: çünkü hiçbir yerde işçiler siyasi hayata gerçekten etki ederek mücadele etmiyorlar.
Ama işçiler bu yeteneğe sahipler. Büyük üretim araçlarını kapitalistlerin elinden alarak, işçiler nihayet insanlığın ekonomisini kontrol etmesini, tüm insanlığın ihtiyaçlarını karşılamak ve dünyanın geleceğini güvence altına almak için bilinçli bir şekilde planlamasını sağlayabilirler!
Böylesine geniş bir hedef, bir ülkede örgütlenmenin bile zor olduğu bir dönemde ulaşılamaz görünebilir. Ama tekrar ediyorum: bizim sınıfımız, kapitalistler tarafından zaten uluslararası düzeyde vardır.
Ve her yerde mücadele eden proleterler var. Çin’de, İran’da, Fildişi Sahili’nde, Arjantin’de, Amerika Birleşik Devletleri’nde... iki gündür Los Angeles’te işçiler, baskınlara ve göçmenlik polisine karşı mücadele ediyorlar.
Bir halkın isyanı, ister Amerika Birleşik Devletleri’nde, ister İsrail’de, İran’da veya Hindistan’da olsun, yöneticilerine karşı gürleyince, diğer birçok ezilenlere de seslenecektir. Bir şirketteki başarılı bir grev, komşu fabrikadaki işçilere mücadeleye girişme gücü verdiğinde ve işçi sınıfı tüm ülke çapında ayaklandığında, dünyanın diğer işçilerinin de ilgisini ve desteğini bulacaktır. O zaman dünyayı sarsan, Trump gibi bir palyaçonun seçilmesi değil, işçilerin ayaklanması olacaktır. 1848 devrimleri ve 1917 Rus devrimi tüm Avrupa kıtasını ayağa kaldırdığı gibi, sömürülenlerin tüm ayaklanmaları da bunu başarmıştır, ister sömürge ayaklanmaları sırasında, ister daha yakın zamanda Arap Baharı sırasında olsun.
Öyleyse yoldaşlar, inancımıza sıkı sıkıya sarılmalıyız. Bugün işçi sınıfı seyirci kalıyor olsa da, Putin, Trump, Macron veya Xi Jinping arasında puan saymaya mahkum değildir!
İşçi sınıfı kendi başına hareket edebilir, isyan edebilir ve iktidarı ele geçirmesi gerektiğinin bilincindeyse, sınırları aşan ve birlikte yeni bir dünya inşa edilmesi gerektiğinin bilincinde olan herkes tarafından desteklenen bir devrim başlatacaktır!
(LO, 11.06.25)