İzmir-Petrol-İş Sendikası Aliağa Şube Başkan Yardımcısı Gökhan Karataş, TÜPRAŞ Aliağa Rafinerisi https://www.sinifmucadelesi.net/ecrire/?exec=article_edit&new=oui&id_rubrique=1820#önünde yaptığı açıklamada teklif edilen yüzde 21’lik zammın TÜPRAŞ işçilerinin taleplerini karşılamaktan uzak olduğunu ve işçilerin bayram sonrası için eyleme hazırlandığını kaydetti. TÜPRAŞ’ın işçinin emeği sayesinde ayakta durduğunu belirten Karataş, “Ancak emeğin hakkı teslim edilmediği sürece bu büyüklüğün bir anlamı kalmaz” dedi.
TÜPRAŞ rafinerilerinin 70 yıllık tarihinde darbeler, patlamalar, yangınlar ve ölümler yaşandığını hatırlatan Karataş, “Tüm bu zorluklara rağmen üretimi hep biz sırtlandık. Bugün ise emeğimizin gerçek karşılığını talep ediyoruz” ifadelerini kullandı.
TÜPRAŞ yetkililerinin sürekli olarak “bütçe” vurgusu yaptığını belirten Karataş, kısa süre önce Kocaeli ve Aliağa tesislerinde meydana gelen patlamaları hatırlatarak, “Eğer bu kazalar ölümlü olsaydı, yine bütçeden mi söz edecektiniz? Bu riskleri göze alarak çalışanların ortaya koyduğu emek neden yok sayılıyor” diye konuştu.
TÜPRAŞ yöneticilerine çağrıda bulunan Karataş, “55 metre yüksekliğindeki destilasyon kolonuna çıkmadan, zehirli baca gazlarının arasında yürüyüp amonyağı koklamadan, 1000 derece sıcaklıktaki ham petrol fırınlarının camından içine bakmadan, pompaların gürültüsünü duymadan bu emeği anlayamazsınız. Gelin, üretimin nasıl gerçekleştiğini kendi gözlerinizle görün” dedi.
Bayram sonrası 4 rafineri ortak karar alacak
Talepler karşılık bulana dek bazı eylem kararlarının alınacağını kaydedilen açıklamada, bu kapsamda, müdür, mühendis ve şeflerle iş dışı sosyal ilişkiler kesilecek, işverenin düzenlediği tüm etkinliklere (RAK, RAYEP, SEK) katılım sağlanmayacak ve sosyal tesislerin kullanılmayacağı ifade edildi. Son olarak bayram sonrası 4 rafinerinin ortak karar alacağını kaydeden Karataş, “Ramazan Bayramı’nın ardından 4 rafinerinin yeniden toplanarak durumu değerlendireceğini ve yeni bir açıklamayla sürecin kamuoyuna duyurulacağını” belirtti. (Kaynak: Evrensel)
Türkiye bir yol ayrımında, sendikalar nerede?
"İşçiler, emekçiler ve halk ya dayatılan yoksulluğa, düşük ücretlere ve hayat pahalılığına razı olacak ya da birleşerek insanca yaşamı ve demokratik bir geleceği inşa edecek!" (İZSU İş Yeri Temsilcisi)
Türkiye’deki emekçiler, derinleşen yoksulluk, düşük ücret dayatması ve artan hayat pahalılığıyla büyük bir çıkmazda. İşçiler, emekçiler, emekliler ve gençler her geçen gün daha da yoksullaşıyor ve tüm bunlara karşı toplum sessiz kalmıyor. Haksızlıklara ve hukuksuzluğa tepki göstermek için örgütlü ya da örgütsüz, partili ya da partisiz binlerce insan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik operasyondan sonra sokaklarda buluşuyor.
Peki, böyle bir süreçte en güçlü tepkiyi vermesi gereken sendikalar nerede? Elbette mücadeleyi sürdüren, sesini yükselten sendikalar var. Ancak sendikaların büyük bir bölümü, on binlerce üyeye sahip olmalarına rağmen yalnızca birkaç yönetici ve iş yeri temsilcisiyle, büyük flamalar taşıyarak varlık göstermeye çalışıyor. Siyasal iktidarın hukuksuzluklarına karşı alanlara çıkmaktan dahi kaçınıyorlar.
İşçilerin haklarını savunması gereken sendikalar, siyasi partilerin arka bahçesi haline gelmiş durumda. İşçiye güven vermekten uzak, kendi içine kapanmış, etkisiz yapılar haline geldiler.
Antidemokratik uygulamalar her geçen gün artarken, sendikalar birleşik ve güçlü bir mücadele örgütlemek yerine, ancak toplumsal tepki büyüdüğünde kısmen harekete geçiyor. Ancak geç kalmış bu hamlelerin artık hiçbir inandırıcılığı yok.
Mesele yalnızca Ekrem İmamoğlu meselesi değil. Baskıcı ve ceberut sermaye iktidarı, insanca yaşayacak ücret ve yaşam koşulları için mücadele eden işçileri de özgürlükleri ve hakları için mücadele eden toplumsal kesimleri de ezmeye çalışıyor. Türkiye bir yol ayrımında. İşçiler, emekçiler ve kitleler ya dayatılan yoksulluğa, düşük ücretlere ve hayat pahalılığına razı olacak ya da birleşerek insanca yaşamı ve demokratik bir geleceği, yani işçi sınıfı iktidarını inşa edecek.
Bu süreç, sendikalar açısından da bir dönüm noktasıdır. Ancak siyasal iktidara, işverenlere veya belirli siyasi partilere bağımlı hale gelen sendikalar, işçilerin ve emekçilerin en güçlü silahı olan genel grev ve direniş çağrısı yapmaktan bile aciz durumda.
İzmir Büyükşehir Belediyesi ve bazı ilçe belediyelerinde süren toplu iş sözleşmelerinin grev aşamasında olduğu unutulmamalıdır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik hukuksuzluk nedeniyle yalnızca son bir hafta içinde işçiler ve emekçiler yüzde 15 daha fazla yoksullaştı. Artık susamayız. İş yerlerimizde sendika tabelalarına takılmadan, emek mücadelesinde dayanışmayı büyütmeliyiz. Bu gidişata karşı sesimizi yükseltme zamanı geldi!
İzmir’de binlerce işçi ve emekçi hukuksuzluğa karşı iş bıraktı: Öğrenciler emekçilerin grevine katıldı
Birçok emek ve meslek örgütü üyesi işçi ve emekçiler seçilmiş belediye yöneticilerinin tutuklanmasına karşı İzmir’de iş durdurdu. Üniversite öğrencileri eyleme yoğun katılım gösterdi.
İzmir —DİSK, ülke genelinde aldığı kararla yarım gün iş bıraktı. Çağrı yapılan Cumhuriyet Meydanı’nda binler buluştu. Büyük buluşmaya KESK İzmir Şubeler Platformu, TMMOB, TTB İzmir Tabip Odası, İzmir Barosu, Birleşik Kamu İş’e bağlı Tüm Yerel-Sen, İzmir’deki üniversite öğrencileri, çeşitli siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve İzmirli yurttaşlar katıldı. Meydanda gerçekleştirilen basın açıklamasını DİSK, KESK, TMMOB, İzmir Tabip Odası ve İzmir Barosu adına DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı okudu.
Milyonların alım gücünün hızla düştüğünü ve gelir dağılımı adaletsizliğinin hızla büyüdüğünü kaydederek sözlerine başlayan Sarı, "Halkın çok büyük bir bölümü ’asgari’ ile yaşamaya mahkûm edilirken, küçük bir azınlık servetine servet katmaya devam ediyor. Gelirde ve vergide adaletsizlik ile beraber ülkede de adaletsizlik büyüyor. Hapishaneler, bir yıl önce seçim kazanan siyasetçilerle, işçilerin hakkını savunan sendikacılarla, gerçeklerin peşinde koşan gazetecilerle, itiraz eden yurttaşlarla dolduruluyor" dedi.
Halk desteğini yitirenlerin, siyasi rakiplerine yönelik hukuk dışı bir operasyon süreci işlettiğini dile getiren Sarı, "Buna itiraz eden çocukları, gençleri, işçileri, emekçileri, kadınları, gazetecileri tutukluyor. Anayasal toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanmak, tutuklama gerekçesi olarak gösteriliyor. Grev hakkı, sendikalaşma hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, ifade özgürlüğü, seçme ve seçilme hakkımıza da el uzatılıyor. Bu hakların olmadığı bir ortamda demokrasiden de cumhuriyetten de söz etmek mümkün değildir" diye konuştu.
Tehlikede olanın yalnızca tutuklanan siyasetçiler olmadığını kaydeden Sarı, "Tehlikede olan soframızdaki ekmektir, çocuklarımızın geleceğidir… Tek kişinin ağzından çıkan her sözün ferman kabul edildiği, kimsenin karşısına aday çıkamadığı, kimsenin hakkını hukukunu arayamadığı bir düzen hepimiz için büyük bir tehdittir. Demokrasiyi, cumhuriyeti, toplumsal barışı ve kardeşliği tehdit eden bu girişimleri püskürtmek hepimizin ortak görevidir. Kimse kendini çok güçlü sanmasın. İşçilerden, emekçilerden, emeklilerden, gençlerden, kadınlardan, kısacası halktan büyük bir güç yoktur" diye konuştu.
Ülke gençliğinin geleceğini göremediğini kaydeden, İzmir Demokrasi Üniversitesi öğrencisi Öztürk, "Gençlik kendini özgür hissetmiyor. En temel eğitim hakkı giderek parası olanın yararlanabileceği bir ayrıcalık haline getiriliyor. Barınamıyoruz, beslenemiyoruz. Asansörlerde ölüyor, yurtlarda asansör kazasına kurban ediliyoruz. Mezun olduğumuzda ise işsizliğin bizleri beklediğini biliyoruz. Üniversiteleri kayyım zihniyetiyle yönetiliyor, tek tip insan yetiştirmenin merkezleri haline getirmek istiyorlar. Düşünmeyelim, sorgulamayalım, biat edelim. Kabul etmiyoruz. İtaat etmiyoruz. Koyu karanlığı parçalamak için direniyoruz. Özerk demokratik üniversite istiyoruz. Bilimsel, nitelikli eğitim istiyoruz. Haklarımızı ve geleceğimizi istiyoruz. Bizlerden sessizce boyun eğmemizi bekleyenlere karşı özgürlüğümüzü savunuyoruz. Bunun için boykottayız" ifadelerini kullandı.
(02.04.25)