Trump, Ukrayna’nın geleceğini Putin ile Avrupalı liderler olmadan ve Zelenskiy’nin başının üstünde pazarlık etmeye karar verdi. Bu durum Macron, Scholz ve arkadaşları tarafından bir hakaret ve gerçek bir aşağılanma olarak görülüyor.
Trump, Kremlin ile görüşmelere Ukrayna’nın topraklarının elden çıkmasını ve NATO üyesi olmamasını kabul ederek başlamıştır. Bu durumdan ilk etkilenecek olan Ukraynalıların ne düşündüğü de Trump’ın umurunda değil.
Ancak Avrupalı liderleri tedirgin eden şey bu değil. Onları şok eden şey masaya davet edilmemeleri. Onları şok eden Trump’ın onları aşağılaması ve müzakerelerde hiçbir haklarının olmayabileceği. Evet, bazen kral adam uşaklarının standartlarını düşürür!
Tüm bunlara rağmen Avrupalı liderler ve özellikle de en kavgacılarından biri olan Macron pastadaki paylarından vazgeçmiyorlar. 17 Şubat Pazartesi günü bir araya gelerek Amerikalılara hizmet teklifinde bulundular: olası bir barış anlaşmasının uygulanmasını izlemek üzere Fransız ve İngiliz askerlerini Ukrayna’ya göndermeye hazır olduklarını belirttiler.
Trump, Putin, Macron, Scholz… hepsi bu işte birlikte: hepsi Ukrayna’dan para kazanmanın peşinde. Gözleri Ukrayna’nın verimli topraklarında ve nadir topraklarında. Aynı zamanda yeniden yapılanma pazarından elde edilecek milyarlara da göz dikmiş durumdalar.
Üç yıl boyunca yüz binlerce Ukraynalı ve Rus yaralandı, sakat kaldı ya da öldürüldü. Seferber edilen ya da sürgüne gönderilen bütün bir genç nesil kurban edildi. Ukrayna’nın doğusu ve güneyi harabeye döndü, bazı kasaba ve köyler hayalet şehirlere dönüştü. Binaların, köprülerin, yolların ve diğer altyapının tahrip edilmesi ülkeyi yıllarca geriye götürdü. Liderleri Rusları ve Ukraynalıları kardeş kavgasına sürükledi.
Bütün bunlar neden oldu? Ukrayna üzerinde etkinlik kurmak için yarışan büyük güçler ülkeyi birlikte parçalayabilsinler diye! Savaşın en başında imzalayabilecekleri bir anlaşmaya geri dönebilsinler diye!
Rusya Ukrayna’yı işgal ettiğinden beri bize bir iyi taraf, bir de kötü taraf, bir demokratik taraf, bir de diktatörlük tarafı olduğu ve küçük bir ülkeyi ve onun kendi kaderini tayin hakkını savunmak için özgür dünyanın liderlerinin arkasında saf tutmamız gerektiği söylendi. Ancak Amerika ve Avrupa’daki sözde demokratlar diktatör Putin’den daha iyi değiller! Söz konusu iyi bir iş yapmak olduğunda, kan dökmekten asla çekinmezler!
Ukraynalılar, Anatole France’ın Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda söylediği şu sözü, diğer pek çoklarının ardından acı bir şekilde tecrübe ediyor: “Ülkeniz için öldüğünüzü sanıyorsunuz ama sanayicileriniz için ölüyorsunuz!" Bu durumda Ukraynalılar kendi oligarklarının çıkarları için savaştılar, ama aynı zamanda ve her şeyden önce Batılı sanayicilerin ve sermayedarların çıkarları için savaştılar.
Ve bu savaşın devam etmesinin ABD’nin çıkarına olduğunu söylemek yetersiz kalacaktır! Tröstleri, silah ve iletişim araçları sağlayarak kendilerini zenginleştirdiler. Askeri ekipmanlarını tek bir kendi ölümleri olmadan denediler. Ve bir dizi ekonomik baskı uygulayarak Rusya’yı zayıflattılar.
Daha da iyisi, bu yaptırımlarla Avrupalı rakiplerini ezdiler, ekonomisi Doğu’ya yönelen Almanya’nın kapitalistlerini Rus petrol ve gazından mahrum bıraktılar. Bugün Trump, Avrupa’dan daha ucuz enerjiye sahip olmakla ve rekabetçilik yarışını açık ara kazanmakla övünebilir.
Kısacası, bu savaşın gerçek kazananı ABD’dir. Artık Ukrayna ordusu son nefesini verdiğine göre, bir sonraki aşamaya geçebilirler. Trump bu şekilde bir müzakereci ve barış yanlısı gibi görünebilir.
Hem Ukraynalıların hem de Rusların barış istediğine şüphe yok. Seferber olan ve bu savaştan dolayı acı çeken herkes ve sürgüne gidenler, bu katliamın sona erdiğini görmek için sabırsızlanıyor.
Ancak pastanın dağıtımı Rus birliklerinin ilerlemesine bağlı olacağından, silahların susmasına daha çok var. Ve sonunda barış imzalanırsa, bu sadece yeni bir güç dengesi kurulana kadar iki savaş arasında bir ateşkes olacaktır.
Trump, Macron ve diğer emperyalist liderlerin kendileri adına konuşmasına izin veren tüm halkların kaderi emperyalist egemenliğinde kurban edilmektir.
(LO, 19.02.25)