Üç nükleer tesisi bombalayarak, Amerika Birleşik Devletleri askeri gücünü ve Orta Doğu’daki tüm ülkelere boyun eğdirme kararlılığını göstermek istedi. İsrail’in İran’a yönelik saldırısının Netanyahu’nun inisiyatifiyle gerçekleştiği ve Trump’ın sadece “bilgilendirildiği” yönündeki iddialar geçerli olmadı. 13 Haziran’da başlayan savaş, dünyanın en güçlü emperyalizminin Ayetullah rejimini zayıflatmak, hatta boyun eğdirmek için başlattığı bir savaştır. Amerikan ve İsrail askeri kurmayları tarafından hazırlanan bu savaş, 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail’in Orta Doğu’da başlattığı savaşların yol açtığı dönüşümlerin bir sonucudur.
İslam Cumhuriyeti, bölgesel müttefiklerine art arda vurulmuş darbelerle zayıflatıldı: Filistinli Hamas’ın takibi, Lübnanlı Hizbullah’ın liderlerinin öldürülmesi, Beşar Esad’ın Suriye rejiminin düşüşü, Yemen’deki Husi’lere yönelik saldırılar ve bunlardan önce Nisan ve Temmuz 2024’te İsrail’in İran’a düzenlediği hava saldırıları. Netanyahu ve Trump’ın kişilikleri ve siyasi hesabı bir yana, Amerikan devlet aygıtının liderleri, özellikle de ordunun liderleri, kendilerine yeterince itaat etmeyen bir rejimi vurmak için bir fırsat gördüler.
Binlerce kişinin daha ölümüne ve ağır yıkıma mal olacak, on yıllardır önceki müdahaleleriyle harap olan bu bölgedeki kaosu daha da kötüleştirecek, dünyadaki tüm sıcak noktaları yeniden alevlendirecek riskleri göze alarak, emperyalist liderler Netanyahu’nun gösterişli ifadesiyle “Orta Doğu haritasını yeniden çizmeye” karar verdiler. Şu anda, ne halklar ne de devletler tarafından herhangi bir engelle karşılaşmadan bunu başaracak gibi görünüyorlar.
İran’ın iki müttefiki olan Rusya ve Çin’in, ABD’nin ambargosuna rağmen İran ile ticari ve diplomatik ilişkilerini sürdürmelerine rağmen, sözlü kınamalarla yetinmeleri dikkat çekicidir. Üstelik Trump ve Netanyahu İran’a saldırırken, Putin Ukrayna’ya yönelik saldırılarını yoğunlaştırıyor. Çin ise, Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’da yeniden tesis etmek istediği üstünlüğü silahlarla sorgulayabilecek durumda değil ve ABD’nin saldırganlığına karşı genel olarak savunmacı bir tutum sergiliyor.
ABD’nin İran’ı bombalamasının amaçlarından biri, tüm dünyaya, özellikle de Çin’e, ABD ordusunun kapasitesini göstermek içindir. ABD’li General Dan Cain, B2 hayalet uçaklarının yolculuğunu ve 13 ton patlayıcı içeren GBU-57 bombasının özelliklerini ayrıntılı olarak anlatarak, tüm dünyaya şu mesajı vermek istedi: “İşte biz bunu yapabiliriz!”
ABD ve İsrail liderleri, övünerek, artık Orta Doğu’yu istedikleri gibi yeniden şekillendirebileceklerini, hatta demokrasi ve refah getirebileceklerini söylemekten çekinmiyorlar. Muhtemelen kendileri de kendi sözlerine inanmıyorlar. Aslında, Gazze’den Lübnan’a ve İran’a kadar tek politikası, halkları tonlarca bomba altında ezmek ve geçim kaynaklarını yok etmektir, bundan sonra ne olacağına dair en ufak bir planları yok. Sonuçlarını Irak, Libya ve Suriye’de gördük, müdahalelerinin ardından kaos yaşandı. Emperyalizmin kurmak istediği düzen, en kötü türden bir sömürge düzenidir.
Ne Gazze’de ne de İran’da, bu sert politika kalıcı barış ve istikrar getirecektir. Irak ve Suriye’de bu politika, savaş ağalarının ve IŞİD gibi en gerici eğilimlerin ortaya çıkmasına ve gerçek iç savaşların yaşanmasına neden oldu. Muhtemelen aynı tür bir gelişmeden duyulan korku, Trump’ın bugün İran rejimine karşı daha dikkatli davranmasına neden oluyor ve Trump, bu rejimi yıkmak istemediğini garanti ediyor. Ancak Netanyahu ile birlikte, sonunda Ortadoğu’yu daha da kontrol edilemez hale getirecek yeni isyanları ateşleyecektir.
(LO, 25.06.25)