Öcalan’ın çağrısı, örgütlü silahlı mücadelenin varoluş zeminin yok sayarak Kürt siyasetini düzene eklenmesinin yolunu açtı. İktidar çevresi tarafından “terörsüz Türkiye” çabası olarak adlandırılan sürecin gerçekleşmesi için beklenen açıklama yapıldı.
Görüşmeleri sürdüren siyasiler ile DEM yönetiminin ortaklaşa duyurdukları
Öcalan’ın açıklaması, tam da iktidarın istediği gibi PKK’yi silah bırakmaya ve örgütü
dağıtmaya çağırdı. Öcalan’a göre, Kürt siyasi partilerin ve silahlı örgütlerin, bu güne kadar var olmalarına gerekçe olan ve zaman içinde değişen tüm hedeflerin, taleplerin artık anlamı kalmadı. Bu talepler için silahlı mücadele ve örgüt gerektirecek zeminin yok olduğu ve demokratik siyasetle sorunların çözülebileceği söylendi.
Irak-Kandil’deki PKK yönetimi de çağrıya uyacaklarını, karar alınıncaya kadar ateşkes ilan ettiklerini duyurdu. Eğer askeri operasyonlar da durursa ölümler son bulacak.
Tüm süreç devletin Kürt militanlara karşı askeri operasyonların, yasal zemindeki Kürt siyasetçilere yönelik baskının arttığı bir dönemde yaşandı. Öte yandan, Kürt halkı içinde siyasi mücadeleye olan destek de en düşük seviyeye inmiş durumda. Daha önce önemli oranda açık şekilde yürütülen “çözüm süreci”, iktidarın süreci durdurmasıyla kanlı bir şekilde sona ermişti. Çözüm sürecinin sorumluluğunu almayan Erdoğan, bugünkü süreci perde arkasından sürdürüyor ve yeni bir aşamaya geçildiğini söylemekle yetindi.
Açıklamada hiçbir talep ve şartın olmayışı, yeniden iktidar olmak için anayasayı değiştirmek isteyen Erdoğan’ın artık DEM ile pazarlık yapacağını anlatıyor.
Bu pazarlık, Erdoğan’ın başkanlığına karşılık vatandaşlık tanımının değiştirilmesi ve yerel yönetimler üzerinden Kürt siyasetçilere daha fazla alan, koltuk açılması ile başladı. DEM belediyelerine kayyım atanan günlerde, uzun yıllardır tekrarlanan böyle bir pazarlık, iktidarın aymazlığını gösteriyor. AKP’nin Kürt kitleler içinde güvenilmez olduğu bu dönemde DEM siyasetçileri, kitleleri bu talebin gerçekleşeceğine inandırması gerekecek.
Silahlı örgütün denetimi ve gölgesi altında siyaset yapan DEM ve diğer yasal zemindeki siyasetçilerin üzerindeki ağır örgüt baskısı kalkmış oldu. Devlet tarafından örgüt bağlantısı bahanesiyle binlerce insanın siyaset dışına itilme tehlikesi de kalkacak. Başta Demirtaş olmak üzere hapishanelerde 6 bini aşkın Kürt tutuklu ve hükümlü var, onlar için durum ne olacak zaman gösterecek. Ancak şu anda bizzat kendi liderleri tarafından artık var olmayan talepler için yanlış yolla mücadele etmiş konumuna düştüler.
Öcalan’ın açıklaması, Türk milliyetçiliği ve Kürt düşmanlığı çerçevesinde çığırtkanlık yapan irili ufaklı partilerin dayandığı zemini yok etmeye yönelik güçlü bir hamle oldu. Sağ siyasetten gelen bu partilerin liderleri olmasa bile tabanlarında AKP’ye kayışın olabilir.
Geldiğimiz aşama hangi nedenle gerçekleşmiş olursa olsun, Erdoğan’dan demokratik haklara ilişkin olumlu bir adım beklemek hayal olacaktır. Çünkü onu asıl ilgilendiren, bundan sonrası, yani Kürt siyasetçilerin ve seçmenlerin kendi iktidarının
sürmesi için gerekli desteği verip vermeyecekleridir. Kürt halkının acıları, uğradığı ayırımcılık, ekonomik krizle boğuşması, gibi gerçek sorunları hiç gündeminde olmadı,
olmayacak.
Türkiye’de gerek Kürt gerek Türk kökenli emekçilerin çıkarları ortaktır ve bu sömürü düzeninden kurtulabilmeleri ortak bir sınıf mücadelesi temellerinde gerçekleşebilir. (01.03.25)