Amerika Birleşik Devletleri: milyarderlerin kalıcı gücü

Donald Trump'ın seçilmesi ve ekiplerini kurma biçimi Atlantik'in bu yakasında öfkeli ve bazen de saçma yorumlara neden oluyor.
Seçimin ertesi günü Fransız basını, sanki Amerikan devleti şimdiye kadar başka bir davayı savunmuş gibi, «Trump'la birlikte Amerikan siyaseti bundan böyle sadece Amerikan çıkarlarını, hatta büyük Amerikan finans ve sanayi şirketlerinin çıkarlarını savunmaktan ibaret olacak» diyordu.

Trump yeni ekibi için kendi siyasetine yakın, gerici siyasetçilerden, aşırı sağcı Fox News kanalının soytarılarından ve hepsinden önemlisi milyarderlerden oluşan bir kadro seçti. Tabii bu milyarderler kendi işlerini büyütmek için çalışacaklar. Hidrolik kırma yoluyla petrol çıkartma kralı Chris Wright, Enerji Bakanı olarak atandı. Şirketinin hisse fiyatı anında yüzde 5,5 oranında arttı. Ancak bu, kamu harcamalarını kısmak üzere atanan Elon Musk ile kıyaslanamaz bile. Dünyanın en zengin adamının mülklerinden biri olan Tesla elektrikli otomobillerinin hisse fiyatı şimdiden yüzde 38 oranında yükseldi.

Milyarderlerin yoğunluğu, şirketlerinin yararına bir politika düzenleyerek kendi ceplerini

doldurmak için hükümette bulundukları gerçeği ve atamalara hakim olan tam bir sinizm, bu hükümetin bir «plütokrasi» (en zenginlerin hükümeti) olarak tanımlanmasına ve doğası gereği yozlaşmış olmasına yol açtı. Trump da «Elektrikli arabalardan yanayım (uzun süre karşı olmasına rağmen) çünkü Musk beni güçlü bir şekilde destekledi (birkaç yüz milyon dolar ve X sosyal ağının sağlanması)» diyerek bunu doğruluyor! Ama bu gerçekten yeni bir şey mi? Ülkenin en güçlü sanayi ve finans gruplarından biri olan petrol şirketleri, yüzyılı aşkın bir süredir hükümetle yakın ilişki içinde bulunuyor. Harding ve iki Bush olmak üzere en az üç başkan ve aralarında sembolik petrol ve finans ailesi Rockefeller'in de bulunduğu bir dizi başkan yardımcısı onların saflarından geldi. Bir başka Rockefeller ise 1960'lar ve 1970'lerde üç cumhurbaşkanı döneminde Hazine Bakanı olarak görev yaptı. Aslında, geçtiğimiz yüzyıl boyunca Amerika Birleşik Devletleri' ndeki (ABD) her hükümet, Rockefeller' lerin sadece en görünür olanı olduğu petrol klanının bir üyesini ya da Demokratlar ve Cumhuriyetçiler gibi saflarındaki ortaklarından birini içeriyordu. Aynı şey büyük silah üreticileri, bankacılar ve örneğin son yıllarda düzenli olarak Hazine bakanları ve merkez bankası başkanları atayan Goldman Sachs bankası için de söylenebilir. Hatta bu firma 2016 Cumhurbaşkanlığı kampanyası sırasında Trump'a bir danışman ve Hillary Clinton'a bir danışman vererek her iki atı da destekledi. Marx'ın tanımladığı gibi, demokratik bir hükümeti hiçbir zaman ve hiçbir yerde ABD'de olduğu kadar, burjuvazinin iş yönetim komitesi olmadı. Üstelik bu, ABD'de aracılar olmadan yapılıyor!

Bu nedenle Trump'ın büyük şirketlerle olan bağlantıları, doğal olarak, BidenHarris ekibininkilerden ne daha az, ne de daha fazla, açık, yakın ve iddialı. Ancak Trump, genel olarak kapitalizmi savunduğunu iddia eden öncekilerden farklı olarak, belirli bir kapitalistlerle olan işbirliğini kullanıyor. Gün ışığında sergilenen ve halkın artan sefaletinin eşlik ettiği bu kışkırtıcı çürüme, sadece burjuva alçakgönüllülüğünün utangaç savunucularının değil, işçilerin de isyanını, gerçek isyanını ateşleyecek.

(LO, 20.11.24)