AKP iktidarının yamalı bohçası, artık dikiş tutmuyor

2002 genel seçimleriyle iktidara gelen Erdoğan ve AKP hükümeti tarafından, devlet kurumları ele geçirilerek, tutucu, gerici, ırkçı ve otoriter bir siyaset temelinde, kurulan, özellikle de hakim sınıflar için işçi sınıfının emeğini yağmalamaya dayalı düzen, artık işlemiyor, patlak tekerlek gibi ilerliyor.

Hukuk sisteminin, iktidarın çevresindeki patronlara rant sağlamak amacıyla belediyelere kayyım atanması, Kürt siyasetçilerin suç üretilerek siyaset dışına itilmesi, eleştirenlerin susturulması gibi konularda kullanılması gibi, kendi çıkarları için giderek daha da fazla kullanılması, artık işe yaramıyor. AKP’li siyasetçilerin eskiden kolayca önemsizleştirdiği sorunların üstü, bugün örtülemiyor. İtirazlar, karşı koyuşlar, baskı ve şiddetle susturulamıyor.

AKP ve kadrolarının çıkarlarının koruyuculuğunu yaptığı burjuvazi, devletle bütünleşti. AKP ve iktidar ortağı MHP Devlet örgütlenmesini tamamen ele geçirmiş bulunuyor. Özellikle de MHP, Fetullah Gülen'in FETÖ örgütünden boşalan yerleri doldurmuş durumda. Bütün sistem burjuva çıkarlarını koruyor, patronların çıkarları için işliyor. Kâr ve çıkar söz konusu olunca, adeta akan sular duruyor. Bu düzen elbette geçmişte de vardı ancak bu iktidar geçmişteki bütün iktidarları her alanda aştı. Toplumdaki eşitsizlik, yoksullaşma, ve ekonomik kriz ortamında, kâr için yapılan ve yetkili kurumlarca göz yumulan yolsuzluklara, haksız uygulamalara inanmak giderek daha da zorlaşıyor.

Hastanelerde yeni doğan bebeklerin öldürülmesi pahasına kâr etme yarışı, son zamanlarda ortaya çıkartılan çarpıcı bir yolsuzluk olayı. Böylece Erdoğan’a birkaç seçim oy sağlayan sağlık sisteminin, özellikle de inşa edilen sayısız özel hastanelerle ne kadar yozlaşıp, kâr peşinde koşan patronlara ve patron siyasetçilere teslim edildiği ortaya çıkmış oldu : «Yeni doğan çetesi» on yıl boyunca tüm şikayetlere rağmen, yetkililer, hukuk sistemi, medya ve de siyasetçilerin bir bölümü susturularak işlemeye devam etti. Ancak AKP’nin bugün bunu sürdürecek gücü kalmamış gibi görünüyor.

İktidar, her türlü gücü elinde tutuyor ve acımasızca baskı uygulamaktan da çekinmiyor. Ama tabii ki, gerçeklerin üstünü örtmeyi başarma gücü bulunmuyor. Çünkü artık kitlelerin önemli bir bölümü, hatta AKP'ye oy verenlerin bir kısmı da dahil, iktidarı dinlemiyor, açıklamalarına ikna olmuyor. İşte değişen durum bu. AKP seçmenlerinin bir kısmı, dini inançları nedeniyle şimdilik siyasi desteklerini sürdürseler bile, uygulamalara karşı çıkıyorlar.

Ekonomik ve sosyal açıdan yaşam koşullarını iyileştirme olanağı kalmayan iktidar, son seçimlerde yaptığı gibi oy hesaplarıyla, bu alanda da yapılan yolsuzluklarla iktidarda kalmaya çalışıyor. İktidarda kalmak Erdoğan’ın kişisel hırsı yanında başka nedenlerle de çok önemli ve gerekli. Burjuvazinin bir kesimi AKP, dolayısıyla da devletle bütünleşti. Hiçbir sınırlama, hiçbir denetim, hiçbir engel tanınmıyor, bulunmuyor. İktidarın kaybı, onların çıkarlarının kaybına ve yıkıma neden olacak. Burjuvazi içindeki muazzam ayrıcalıklarını kaybedecekler.

AKP’li patronlar, hem sistemi kendi emirlerinde çalıştırdıkları için, hem de durum değişir kaygısıyla, daha fazla vurgun vurmada, her alanda talan yapmakta, giderek daha da sınır tanımaz hale geliyor. Bu durum ise kitleler üzerinde daha da çok olumsuz etki yaratıyor. Kitleler artık, büyük vaatlerle iktidara gelen Erdoğan ve AKP'nin, kötü bir sosyal, siyasi ve ekonomik yönetimle devletin kasalarını boşaltarak, kötü koşullarını değiştirmek için hiç birşey yapmadığını, sadece hakim sınıfların çıkarlarına hizmet ettiklerini ve kendi kişisel çıkarları için çalıştıklarını açıkça görüyorlar.

Erdoğan, iktidarda kalmak için her şeyi yapmaya çoktan karar vermiş bulunuyor. Dindar-laik tartışması, Kürt-Türk çatışması, Kandil-İmralı çekişmesi, emekli-çalışan zıtlaşması, AKP'li-CHP'li karşıtlığı, akla gelebilecek her türlü bölünmeyi körüklüyor. Bunlar yetmezse, uluslararası çatışmalara sığınıp «ülkenin bekası» bahanesiyle yapay sorunlar yaratıyor. Kitleler, iktidara karşı aynı sorunlarda buluşup birleştikçe, bölmek için siyasi, sahte gerekçeler bile üretiliyor. Bunların tümü kısır oldukları kadar, bilinçli olarak da üretilen siyasi lafazanlıklar.

İşçilerin, emekçilerin, genel olarak yoksul kitlelerin bu iktidardan bekleyebilecek ve elde edebilecekleri hiçbirşey bulunmuyor. Sömürüye, baskı ve şiddete maruz kalmaktan ibaret olan koşulların değiştirilmesi için yapılması gereken tek şey, kısır lafazanlıklardan uzaklaşıp, kendi öz güçlerine dayanarak, kendi örgütlenmelerini, gerçek bir İşçi Partisi'ni oluşturup, iktidarı ele geçirerek, kendi sistemini, İşçi Devleti'ni kurmak olarak ortaya çıkıyor.

(28.11.24)